Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yeniköy’de kilisenin arkasındaki eski Rum okulunun önündeki pazar yerinde dün sadece Müslim’in tezgahı açıktı. Gümüşköylü Doğan bile gelmemişti... Yeniköy pazarında yakın zamana kadar köylülerin sergisi dışında en az yirmi dört pazarcı esnafı tezgah açardı. Mutfak eşyası, yağ, peynir, bakliyat, ucuz giyim eşyası, plastik eşya ve oyuncak satan tezgahlar teker teker kurulmaz olmuştu. Ama yakın zamana kadar sebze meyve satan beş altı tezgah pazar geleneğini sürdürmeye, müşterilerin dağılmasını önlemeye çalışıyordu. Dünkü pazar günü ise pazar yerinde Müslim’in tezgahından başka tezgahın açılmadığını görünce şaşırdım...
"N’oldu da böyle oldu?" diyerek Müslim’e sordum... "Hocam" dedi "Millet fakirleşti... Millette para yok... Geçen hafta 110 milyon liralık satış yaptım... Pazara mal getirip götürmenin nakliyesi 20 milyon lira... 110 milyon liralık malı kaça satacaksın ki, kâr edesin? Fiyatı yükseltsen hiç mal satamayacaksın... Başka bir geçim kaynağım olsa ben de işi bırakacağım... Müşteriyi kaybetmeyeyim diyerek ısrarla geliyorum..."

Bayar’ın ayağı yere basıyor
Dün Müslim’in tezgahında bahçe domatesi 350 bin, şeker ayşe 500 bin, yeşil biber 600 bin, patlıcan 500 bin, kuru patates ve soğan 350 bin, karpuz 250 bin lira idi... "Başka meyve yok mu?" diye sordum "Hocam, toptancısında kiraz, kayısı 2 milyon lira civarında... Alıp getirsem satamam... Elimde kalır" diye cevapladı.
Cumartesi akşamı Selahattin Bayazıt beni Mehmet Ali Bayar ile tanıştırdı. Mehmet Ali Bayar ile daha önce konuşma imkânım olmamıştı. Başkan seçildiği parti kongresindeki konuşmasını eleştiren bir yazım yayımlanmıştı. Televizyon görüntülerinden, medyaya yansıyan konuşmalarından farklı "ayağı yere basan" bir genç politikacı olarak beni etkiledi. Parti başkanlığı sorumluluğunu üstlendiğinden bu yana Anadolu’yu gezmenin, insanları tanımanın, dertlerini öğrenmenin "onu ve fikirlerini" olgunlaştırdığı anlaşılıyor. "Türk insanının bugün için tek sorunu fakirlik" diyor. "Şehirlerde insanların kapanan fabrikalardan ve işyerlerinden, köylerde ise ürünlerinin para etmemesinden ama genelde hepsinin fakirlikten yakındığını" anlatıyor. "Bugün insanlarımız sağ - sol tartışmaları, Kürt sorunu, türban ve din eğitimi gibi konularla vakit harcama lüksünü kaybetmiş... İnsanlar zenginleşme umudunu yitirmiş, daha fazla fakirleşmemek için ne yapacağının telaşına düşmüş" diyor.

Halkın derdi fakirlik
Adapazarlı bir hemşerisi de anlatılanların önemini vurgulamak için bir gözlemini nakletti. "Recep Tayyip Erdoğan Adapazarı’na geldi. Meydanda toplanan AK Partililere konuşma yaptı. Önce, türban, ezan, din eğitimi gibi konulara değindi... Baktı ki, dinleyenlerde hareket yok... Ama zeki adam... Hemen konuşmanın ağırlığını fakirliğe, işsizliğe çevirdi... Meydan canlandı. Partililerin ilgisi, tepkisi arttı."
Bu pazartesi bu köşede bunları neden yazıyorum?
Ankara ve İstanbul’un korumalı sitelerindeki, korumalı evlerde oturan, korumalı ofislerde "Türkiye’nin geleceğini şekillendirmek için" planlar yapan "politika ağaları" ile "şehir ağaları"nın halk ile bütünleşemeden, halkın dertlerini anlamadan, halkın desteğini almadan, "halka rağmen halk için bir şeyler yapmalarının imkansızlığını" anlatmaya çalışıyorum. DSP dağılıyormuş, koalisyon çöküyormuş, "Yeni Oluşum" ortaya çıkıyormuş, istikrar programı uygulanıyormuş... Halkın bunlarla ilgilenmeye vakti yok... Çünkü halkın derdi fakirlik... Fakirlikten başka bir şey düşünemiyor...