Enflasyon ancak frene basılarak durdurulur. Frene basmak demek, yatırımları durdurmak, ücret, maaş artışını dondurmak, piyasaya çıkan para miktarını kısmak, böylece talebi daraltmak demektir. Talep daralınca yatırım ve üretim daha fazla geriler. Yatırım ve üretim gerileyince de milli gelir artışı durur. Ülke kalkınamaz. Tersine fakirleşir.
Türkiye'de son on yılda Toptan Eşya Fiyatları Endeksi (TEFE) her yıl ortalama yüzde 74.0 oranında arttı. Şimdi biz, 2000 yılında frene basarak yıllık fiyat artışını yüzde 20'de sınırlamayı hedef aldık.
Ama yılın ilk üç ayında açıklanan aylık fiyat artış oranları beklenenin üzerinde çıktı.
Aylık fiyat artış oranlarının beklenenin üzerinde çıkması "frene" yeterli ölçüde basılmadığını gösterir. Maaş ve ücret artışlarını biraz daha kısmanın, vergi oranlarını biraz daha artırmanın, yatırımları büsbütün durdurmanın gerektiğini gösterir. Piyasanın yeterince daralmadığını, piyasanın canlanmaya başladığını ortaya koyar.
Eğer halkımız gerçekten 2000 yılında TEFE'ye göre yıllık enflasyonun yüzde 20'ye çekilmesini istiyor ise, "- Yavuuuu bakınız, ilk üç ayın fiyat artışları da istenilen ölçüde aşağıya indirilemedi... Yöneticimiz uyuyor muuuuuu?" diye yakınıyor ise yapılacak tek bir şey vardır: Frene "garrrrrççççç" diyerek sonuna kadar basılır. İkinci altı ayın maaş ve ücret artışları "sıfırlanır". KDV oranları biraz daha artırılır. Piyasaya verilen para biraz daha kısılır. Piyasa "tam anlamıyla geberik hale getirilir"... Yılın ikinci yarısında enflasyon sıfırlanır... Hatta sıfırın altına düşer... Çünkü kimsede para harcayacak mecal kalmaz. Bunu yapmak güçtür. Hele hele iktidardaki koalisyon hükümeti, açıklanan 1999 milli gelir rakamları karşısında bunu hiç mi hiç yapamaz.
Çünkü milli gelir rakamları gösteriyor ki, istikrar tedbirleri öncesi piyasadaki daralmanın etkisinde Türkiye'nin gayri safi yurtiçi üretimi, 1999 yılında yüzde 5.0 oranında küçüldü. Kişi başı milli gelir rakamı 1999 yılında 3.224 dolardan 2.878 dolara düştü. Türk halkı bir yılda yüzde 11.6 oranında fakirleşti.
2000 yılında ekonomi politikalarının hedefi sadece enflasyonu frenlemek değil, Türkiye'nin milli gelirini hiç olmazsa 1998 yılındaki çizgiye çıkarabilmek, bunun için milli geliri en az yüzde 5.5 oranında büyütebilmektir.
Geliniz görünüz ki, milli gelirin büyütülmesi, yatırım ve üretim artışına bağlı. Yatırım ve üretim artmadan milli gelir artamıyor. Yatırım ve üretimin artması ise talebe bağlı. Her şey iyi de... Enflasyonla mücadele için 2000 yılında ücretler, maaşlar, kiralar frenlendi... Para miktarı sınırlandırıldı. Talep kısıldı... Piyasa küçültüldü... Milli gelirin artması için talep gevşetilirse enflasyon hedefi tutmayacak...
Talebin gevşetilmesi bir yana, ilk üç ayda, fiyat artışları beklentinin üzerine çıktığına göre, talebin daha da kısılması gerekiyor...
İşte böyle sayın okuyucularım... Alınız başınıza belayı... Yılın ilk üç ayında beklenenin üzerine çıkan fiyat artışlarını yıllık enflasyon hedefi çizgisine sokabilmek için frene basmak gerekiyor. Frene basınca Türkiye küçülüyor. Halk fakirleşiyor. 1999 yılındaki küçülmenin 2000 yılında da devam etmesi felaket olur...
Şimdi biz n'apcaz?
Hiçbir şey yapmayacağız... Çünkü yapamayacağız. Çünkü bir başka ülkelerin çok iyi başardıkları enflasyonsuz büyüme politikalarını uygulamayı bilen politik kadrolara sahip değiliz... Çünkü biz bu beceriyi gösterecek insanları işbaşına getiremiyoruz. Çünkü bizim enflasyonsuz büyüme politikalarını düşünecek ve uygulayacak vaktimiz yok... Çünkü bizim tek çabamız Sayın Demirel'i 5 + 5 yıl daha nasıl iktidarda tutarız da, bu sağlıksız ekonomik yapıyı nasıl sürdürürüz çabası...
MORAL: Sayın okuyucularım "her felaketin sevinilecek bir yanını bulamaz isek hayat devam etmez..." İlk üç aylık fiyat artışlarının beklenenin üzerinde çıkması "her şeyin sonu" değildir... Yılın kalan aylarında da benzer gelişme görülse, yıl sonunda enflasyon yüzde 30 - 35 bandına oturur. Bu da geçen on yılın ortalamasının, geçen yıl enflasyonunun yarısı bir enflasyondur.
Döviz fiyatları programa uygun belirleniyor. Faizler yüzde 100'lerden yüzde 40'lara indi. Enflasyon da yüzde 30 - 35'lerde kalsın... Buna da şükür...
"Olmuyor... Olamıyor..." diyerek fren yerine gaza basılır ise, o zaman işler büsbütün karışır.