Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İstikrar programı uygulanırken, "döviz kurunu, fiyatları, ücretleri, kiraları" hep birlikte dondurmak mümkündür. O zaman "fiyatlar arttı mı, artmadı mı" derdi ortadan kalkar.
Bizim istikrar programını uygulayanlar dövizi kazığa bağladı. Ücretlerin ve kiraların elini kolunu bağladı. Ama fiyatları "serbest" bıraktı. Serbest bırakılan fiyatlar için "hedef" belirlendi.
Döviz kuru, ücretler ve kiralar fiyatları coşturur, enflasyonu artırır ama, enflasyonu artıran bir başka önemli güç daha vardır. Bu önemli güç "kamu finansman açığı"dır. Halkımız bunu "bütçe açığı" olarak bilir. İzler... Enflasyon sadece döviz kurunu, ücretleri ve kiraları dizginlemekle aşağı çekilemez. Bütçe açığı da azaltılacak ki, enflasyon aşağı çekilsin. Fiyat artışları yavaşlasın.
Hürriyet gazetesinde dün Ercan Kumcu'nun da işaret ettiği gibi bütçe açığı geçen yıl milli gelirin yüzde 11.5'i dolayında idi. İstikrar programının uygulandığı bu yıl açığın yüzde 11.0'a düşürülmesi hedef alındı. Bütçe açığını yarım puan düşürerek enflasyonu yüzde 63'ten yüzde 20'lere çekmek mümkün değildir.
Kimse devletin "hovardalığı sürdürdüğünü" görmüyor. Kimse devletin eskisi gibi gelirinin üzerinde, çok çok çok üzerinde para harcadığını görmüyor. Sonra "piyasaya bu para nereden çıkıyor, iç talep nasıl artıyor?" diyerek meraklanıyor. Milli gelirin yüzde 11'i büyüklüğünde "açıktan harcama yapan", gelirinin bu kadar üzerinde piyasaya para süren devlet, yaptığından "utanmıyor", sonra da fiyat artışlarına sorumlu avına çıkıyor.
Kendi harcamasını kısmayan, kısmak için bir şey yapmayan devlet "halkımız çok harcama yapıyor, acaba tüketimini nasıl kısarım" diyerek halkın harcamasına göz dikiyor.
Dönelim ana konumuza... İstikrar programını uygulayanlar doğru veya yanlış yıllık bir enflasyon hedefi belirlediler. (Bana göre düşük bir hedef belirlemek ile de iyi yaptılar.) Programı destekleyen IMF de, bizim Ankara'dakiler de biliyordu ki, bu hedef düşük bir hedeftir. İstikrar programının birinci yılında, kamu açıklarının azaltılamadığı bir yılda bu hedefe ulaşmak güçtür. Bu nedenle daha başlangıçta "hedeflenen" enflasyon oranı yanında "beklenen" bir enflasyon oranı oluştu.
Kamuoyunun benimsediği bu beklenen enflasyon oranı 2000 yılı için yüzde "30 - 35" bandında bir enflasyondur.
Fiyat artışlarının bugüne kadarki seyri de bu enflasyon beklentisine uyuyor.
İşte bunun içindir ki, dün açıklanan temmuz ayı fiyat artış oranlarına ve ilk yedi aylık enflasyona bakarak "paniğe uğramaya gerek yoktur."
Ekonomiyi büsbütün sarsmadan, firmaların ve bankaların batmasını göze almadan, işsizliği artırmadan enflasyonu hedeflenen çizgiye çekmek imkansızdır.
Kamu açığını azaltmadan enflasyonu hedeflenen çizgiye çekmek imkansızdır.
Ammmaaa velakin, olumlu bir gelişmeyi de görmemezlikten gelemeyiz... Faizlerin düşmesi sonucu bütçenin faiz yükü bu yıl azalıyor. Bunun yararını 2001 yılında göreceğiz. Bütçe açığı en az faizdeki azalma kadar küçülecek. Bu da gelecek yıl enflasyonun daha da aşağıya çekilmesini kolaylaştıracak.
Paniğe kapılmaya, "bu iş olmuyor" diyerek gevşemeye gerek yoktur. Bırakınız, "hedeflenen" yüzde 20 - 25 fiyat artışı gerçekleşmesin... Enflasyonun yüzde 70'lerden yüzde 30 - 35'lere inmesi kötü mü?
Hem de bu kadar fedakarlıktan sonra... Ne demişler "Dokunmayın çiçeklere, yazık olur emeklere!.."


Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr