Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Haziran ayında tüketici fiyatları endeksi artışının yüzde 1.2, toptan eşya fiyatları endeksi artışının binde 6 olarak gerçekleşmesi "şaka - maka" / "ister inan - ister inanma" / "durgunluk pahasına - fakirleşme pahasına" enflasyonun kontrol altına alındığının, yıl sonunda yüzde 35 enflasyon hedefinin gerçekleşme ihtimalinin arttığının göstergesidir.
Enflasyon inerken faiz de iner. Döviz fiyatındaki artış da durur... Geliniz görünüz ki, dün dolar 1.667.000 liraya kadar tırmandıktan sonra 1.625.000 liraya oturdu. Cumhuriyet altını 111 milyon liraya satıldı. Devletin borç kağıtlarının ikinci el birikimli faizi yüzde 76.36 gibi inanılmaz rakamlarda dolandı.
Doların fiyatı, talep arttığı için yükselir. Devlet kağıtlarının faizi, daha önce bono alanlar bonoyu ucuzuna satıp kağıttan kaçmak istedikleri için artar.
N’oluyor? İnsanlar daha çok ithalat yapacaklar da, onun için mi piyasadan dolar topluyor? İnsanlar ellerindeki Hazine bonolarını satarak onun parası ile ev ve arsa almak istedikleri için, makine satın alıp üretim yapacakları için mi vadesi gelmemiş bonoları ucuzuna satıyor?
Doların, euronun en bol olduğu günlerdeyiz. İhracat artıyor. İthalat küçülmüş durumda. Turizm sezonunda akın akın yabancı geliyor. Döviz bırakıyor.

Yatırım yapılmıyor, üretimde patlama yok, gayrimenkul piyasası hareketsiz... Bu durumda parasını bonoya bağlayanların, nakit arayışında bonolarını vadeden önce satarak piyasadan çıkmaları anlamsız. Hele hele enflasyonun yüzde 35’lere düşmesi beklenen bir ortamda bonolar yüzde 70 ve yüzde 76 dolayında faiz getiriyor, reel faiz yüzde 35’lerde dolanıyor ise... Böyle reel faizden kaçılır mı?
Sayın okuyucularım, Türk lirasından kaçış dolara hücum, insanların tedbir arayışlarının, kaybetmeme çırpınışlarının bir sonucudur. İnsanlar tedbir alıyor. İnsanlar kazanmayı unuttu, hiç olmaz ise ellerindekini avcundakini kaybetmemek için Türk lirasından dövize dönüyor.
İki para biriminin (Türk lirası ile doların) eşit şartlarla dolandığı, işlem gördüğü bir piyasada bu kaçınılmaz bir gelişmedir.
Türk lirası ve doların birlikte işlem görmesi, başka anlatımıyla bu ikili sistem insanların günlük olarak bir paradan öbürüne geçmeleri gibi çarpık bir durum yaratıyor.

Biraz güven oluştuğunda dolar ucuzlamaya başladığında insanlar daha fazla ucuzlamadan satayım diyor. Bu hareket ile dolar ucuzluyor. Derken güven yok olunca, tersine bir hareket başlıyor. Önce dolar biraz tırmanışa geçiyor... İnsanlar "Eyvah dolar fiyatı artacak, hemen Türk lirasından dolara geçeyim..." deyince başlıyor dolara hücum... Ve de başlıyor dolar fiyatının artışı... Böyle bir ortamda insanlar borsa gibi ne olacağı belirsiz bir alanda kalmayı da gereksiz görüyor... Zararına bakmadan kağıtları nakde çevirerek, dolar yükselince, hem borsa endeksinin düşmesine hem de doların artmasına destek veriyor. Bunlar saf ve bakir Türk halkının bilerek veya bilmeyerek dolar fiyatını tırmandıran, dolar fiyatını artıran davranışlarıdır.
Bir de Prof. Dr. Salih Neftçi’nin "Londra’daki Çocuklar" diye adlandırdığı, yurtdışından bizim piyasada oynayanların rüzgarı var... Yurtdışındaki fonların yöneticileri için Türkiye pazarı riskli ama, kısa vadeli spekülatif oyunlarla çok kazanılabilecek yerler.. Yabancı fon yöneticileri kur riskini Hazine bonolarının yüzde 25, yüzde 30 reel getirisi ile dengeliyorlar. Önce TL ile bonos alıyorlar. Döviz fiyatı artmaya başlayınca, ellerindeki TL bonoları ucuz ucuz nakde çeviriyorlar. Bono ucuz satılınca, ikinci elde faizi yükseliyor. Yükselen faiz bir sonraki Hazine ihalesinde faizi belirliyor. İkinci elde satılan bonoların parası ile dolar alınınca, dolara talep artıyor, fiyatı yükseliyor. Sonuçta hem dolar, hem bono faizi yükselmiş oluyor. İşte olan biten budur.