Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Nasrettin Hoca’nın hikayesini hatırlayınız. Tanesini 3 paraya aldığı limonu, tanesi 2 paradan satıyormuş. Acıyanlar sormuş: "Hoca, ticaret bunun neresinde?" Hoca bilmiş bilmiş başını sallamış... "Siz anlamazsınız" demiş. "Limonları satıyorum. Sandığı bana kalıyor. Akşam evde o sandık ile sobayı yakıyorum. Isınıyorum!.." İşte bizim turizm ve ihracat sektöründeki gelişmeler buna benzer hal aldı.
İktisatçı, araştırmacı Mustafa Sönmez, internetteki "Ekohaber Net" sitesinde "Ucuz İhracata Dayalı Büyüme" başlığı altında bir uyarı yaptı. "Yoksullaştırıcı Turizm" ve "Yoksullaştırıcı İhracatötan söz etti.

İhracat ucuza gidiyor o da bizi fakirleştiriyor
Devletin teşviki ve desteği ile çok sayıda işadamı turizm alanında yatırım yaptı. Özellikle Antalya bölgesinde kıyılar gerçek anlamda beş yıldızlı otellerle doldu. Ama bu otellerde bugün yabancılar "her şey dahil", beş paraya kalıyor.
Mustafa Sönmez’in OECD kaynaklarına dayalı olarak verdiği bilgilere göre, "tüketici fiyatları esas alınarak" yapılan hesaplamalar Türkiye’nin "yabancı turistler için cennet" olduğunu ortaya koyuyor.
İspanya’da yabancı turistin 100 euroya aldığı mal ve hizmetin bedeli Türkiye’de 59 euro. Yunanistan’da yabancı turistin 100 euroya aldığı mal ve hizmetin bedeli Türkiye’de 62 euro.
Türkiye, çoğu ithalata dayalı olduğu için dünya fiyatları ile ülkeye getirilen mal ve hizmetler ile ülkede üretilen mal ve hizmetleri dünya fiyatının altında yabancı turistlere satıyor. Toplam turizm gelirine bakarak aldanıyoruz. Halbuki toplam turizm geliri arttıkça daha fazla zarar ediyoruz. "Yoksullaştırıcı turizm" sorununa kimse ilgi duymuyor.

İç pazarın yetersizliği nedeniyle tarımda ve sanayide üretici dış pazara yöneldi. Tarımda, sanayide üretimi sürdürebilmek için dış pazar "can simidi" olarak görülüyor. Hele hele kriz sonrası dış pazarın önemi daha da büyüdü. Toplam ihracat gelirine bakarak, ihracattaki gelişmeye seviniyoruz. Fakat bu ihracatın ne "pahasına" yapıldığı kimsenin dikkatini çekmiyor. Mustafa Sönmez’in uyarısı ile DİE’nin ihracat miktar ve fiyat endekslerini inceledim. 1994 yılından bu yana olan bitenin özetini bu sayfanın altında veriyorum.
2002 yılında iç pazar daralınca can havli ile dış pazara saldıranların ihracatı fiyat kırarak nasıl artırdıklarını anlayınca insanın tüyleri ürperiyor. 2001 yılında 100 birim mal ihraç ederek 100 dolar ihracat geliri sağlayan ihracatçımız 2002 yılının ilk beş ayında 100 dolar ihracat geliri elde edebilmek için dışarıya 118.3 birim mal göndermiş.
Daha gerilerden bugüne kadarki gelişme büsbütün kötü... 1994 yılında 100 birim mal ihracatında 100 dolar gelir elde eden Türkiye, 2002 yılında 241.0 birim mal satarak 82.8 dolar ihracat geliri elde eder duruma düşmüş. Daha çok malı daha ucuza satıyoruz. Bunun anlamı ucuz emek ihraç etmektir. Bunun anlamı, Nasrettin Hoca misali, 3 paralık malı 2 paraya satarak zarar etmektir.
Bunlar önemli konular ama kimse bu konulara ilgi göstermiyor. Bu sorunlar çözülmez ise biz fakirlikten kurtulamayız. Fakirlik azalmaz artar. Çözüm ihracatı, turizmi engellemek değil ihracatta ve turizmde maliyetin altında (zararına) satışa son verecek düzenlemeler yapmaktır. Maliyetin altında satış yapanlar "zevk için" değil, mecburiyetten, can havli ile bunu yapıyor. Ama bu ne onlar için ne ülke için uzun süre devam edemeyecek.