Çelişkiler içindeyiz. Bir yanda kriz nedeniyle işini kaybedenlere üzülüyoruz. İşsiz kalanların ne olacağını tartışıyoruz. Kapanan bankalar nedeniyle işsiz kalan 23 bin bankacıya acıyoruz. Öte yanda Ziraat ve Halk Bankası çalışanlarının 30 bininin işten çıkarılmasını alkışlıyoruz. Devlet küçülsün diyen IMF’nin, 100 bin kamu çalışanının işten çıkarılma isteği kamuoyunda destek görüyor.
Bir süre önce IMF’nin ısrarı ile emeklilik yaşı yükseltilirken Sosyal Sigortalar Kurumu’nun genç emeklilere maaş ödeyecek durumda olmadığı söyleniyordu... İyi de şimdi devlet zoru ile emekli olacaklara ödenecek ücretler nasıl karşılanacak?
Zorunlu emeklilikte kıdem tazminatlarının, emekli ikramiyelerinin bütçeden karşılanacağı, Dünya Bankası’nın bu konuda kredi desteği sağlayacağı söyleniyor.
Zorunlu emeklilikte, tazminat ve ikramiye önemli ama, ana sorun, emekli aylığı ödemeleri... Bu ödemeler Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından nasıl karşılanacak?
Kamu kesiminde fazla sayıda memur ve işçi olduğu biliniyor. Bu yükün kamunun sırtından alınmasının zorunluluğuna inanılıyor. Ancak sorun bu zorunlu "tasfiye"nin ekonominin en "rezil" olduğu dönemde yapılması.
Özel sektördeki işyerleri krizin etkisi ile üretim ve istihdamda küçüldü. Küçülüyor. Özel sektör işçi çıkardı. Çıkarıyor. İşini kaybeden işçinin yeni bir iş bulması imkansız. İş gücü piyasasında, özel sektör işletmelerindeki işlerini kaybetmiş bir milyona yakın insan var iken, şimdi bu piyasaya, kamu kuruluşlarındaki zorunlu emeklilik sonucu yüz bin kişi daha dökülecek.
Burada sadece işi olup da işini kaybedenlerden söz ediyoruz. Halbuki genç nüfus yapımız nedeniyle her yıl iş gücü piyasasına yedi yüz bin dolayında okumuş, okumamış, kadın, erkek genç çıkıyor. Bunlar özel sektörde ve kamu kesiminde iş bekliyor. "IMF programları çerçevesinde, istikrara kavuşmak için ‘ekonomiyi küçültüyoruz’. Ekonomi ‘sağlığa kavuşacak’. Sonra yavaş yavaş büyümeye geçecek..."
İyi ama küçülme bir zaman alacak. Büyümeye geçişin ne zaman olacağı da belli değil. İşini kaybedenlerin hepsi "emeklilik hakkını elde etmiş, bir sosyal güvenlik kuruluşundan az da olsa aylık alabilme imkanına sahip" kişiler değil. Bunların yaşaması için çalışması gerekiyor. "Kendi işlerini kursunlar... Bir şeyler üretsinler... Ekmeklerini taştan çıkarsınlar..." Bunları söylemek kolay... Yıllarca memurluk yapmış, işverenin emrinde çalışmış bir kişinin, bambaşka yollardan üretime katkı yapabilmesi çok güç. İşte bunun içindir ki, "istikrar programı" hazırlayan ve uygulamaya niyetlenen ülkeler, bu programın ana bölümlerinden biri olarak, "programın uygulanması soncu işsiz kalacakların ne olacağını önceden belirlemek" zorunluğunu duyuyor.
Ekonomi politikalarının "nihai amacı", insanların mutluluğudur. İnsanları mutsuz edecek ekonomi politikalarının başarısından söz edilemez.
"Ekonomi düzeldi, devlet küçüldü, özel sektördeki verimsiz işletmeler ayıklandı. Taş gibi bir ekonomi ortaya çıktı... Ama ufak bir kusurumuz var. Ülkede işini kaybeden milyonlarca insan mutsuz, sokaklarda dolanıyor. Milyonlarca genç iş bekliyor..." denilemez. Diyemeyiz. İşini kaybeden milyonlara, iş bekleyen gençlere, "Bekleyin bakalım... Önce küçülelim... Sonra büyümeye geçince, sizlere de iş imkanı çıkar". Denilemez... Diyemeyiz. Bunun alternatifi, "Özel sektör işletmeleri battığı halde, küçüldüğü halde işçi çıkarmasın, devlet kadrolarını boş yere dolduranlar yerlerinden kıpırdamasın" demek değildir.
Alternatif, daha doğrusu yapılması gereken, doğru dürüst bir planlamadır. Ekonomiyi planlayacaksınız ki, insan gücü planlamanız da olsun. Ekonomiyi planlayacaksınız ki, fazla insan gücünü ne yapacağınızı bilesiniz. Ekonomiyi planlayacaksınız ki, ne kadar insan gücünün ne süre ile açıkta kalacağı, açıkta kalanların hangi kaynaktan bekleneceği bilinsin. Ekonomiyi planlayacaksınız ki, iş bekleyenler, işlerin ne zaman, ne şekilde açılacağını, hangi sektörlerde istihdam imkanının doğacağını bilebilsin. Görebilsin.