Önsöz: Bu köşe “ekonomi köşesi”dir... Ama geliniz görünüz ki, Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’nin Anayasa’ya aykırı davranışlarını içeren iddianamesi bile, cuma günü piyasalar kapandıktan sonra kamuoyuna açıklanıyor. İddianamenin piyasaları dalgalandırmasından korkuluyor.
Ülkede her şey, ama her şey “piyasalara endekslendi”... “Ne olursa olsun da kimsenin cebindeki para azalmasın” felsefesi kafalara girdi, oturdu... Çok kişi, şimdi tek şeyi düşünüyor: “Pazartesi piyasalar ne tepki gösterir? Dolar fiyatı artar, borsa düşer mi? Yabancı sermaye girişi aksar mı?” İşte bu nedenle ben de bugün bu köşede (ekonomi köşesinde), Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesini değerlendireceğim.
1) Yargıtay’a bir başsavcı atamışsınız. Masasının üzerine bir Anayasa koymuşsunuz. “Bu kitabı oku. Gelişmeleri izle. Bu kitapta yazılanlarla çelişen gelişmeler oluyor mu gözle. Kitapta yazılanlarla çelişen gelişmeler görürsen bunları alt alta yaz. Anayasa Mahkemesi’ne gönder. Onlar incelesinler. Anayasa’ya aykırı olup olmadığına karar versinler” demişsiniz.
Başsavcı, Anayasa’ya aykırı davranışları listelemiş, kâğıda dökmüş. Açık anlatımıyla görevini yapmış.
Aman... Piyasalar ürkmesin!
2) Şimdi kıyamet kopuyor: “Savcı Bey... Savcı Bey... Tamam... İddianamede yer alan olaylar doğru ama... Şimdi ortalığı karıştırmanın ne gereği var. İdare edeceksin. Görmezden geleceksin... Bak şimdi piyasalar bozuk atacak. Döviz yükselecek. Yabancılar borç vermeyecek. AB ülkeleri bizi eleştirecek” deniliyor.
3) Bir de gerçek var: İki seçim dönemidir AKP iktidarda. Son seçime katılanların yüzde 47 oyunu alan, hükümet kuran bir siyasi partinin (kuvvetler ayrımı ilkesi dikkate alınsa bile) bir mahkeme kararıyla kapatılması sadece Türkiye’de değil, başka ülkelerde de “olabilecek bir şey” değil.
Ama bütün bunlar gerçeği ortadan kaldıramaz. Gerçeği örtemez. Gerçek şudur: Biz laiklik ve bütünlük ilkelerinden vazgeçiyoruz. Gericilik ve bölücülük yanlılarının hedeflerine adım adım yaklaşmalarını kabul ediyoruz.
Ufak ufak alışacağız
Mustafa Kemal’in oluşturduğu “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesine karşı başlatılan meydan okuma o kadar güçlendi ki”, bir mahkeme kararıyla engellenemeyecek boyuta ulaştı. Bu durumda Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesi bu gerçeğin sadece kâğıda geçirilmesini (tescilini) sağlamış olacak.
Dostum Ege Cansen, Mustafa Kemal döneminde düzeltmelerle nihai şeklini alan Türkiye Cumhuriyeti’nin iki sütuna dayandığını söyler: (1) Laiklik (2) Bütünlük. Bu 2 sütunu ayakta tutacak maddeler, Anayasa’nın “değişmez maddeleri” olarak ilan edilmiştir. Anayasa’yı yazanlar, ileride bu maddeleri değiştirmek isteyenlerin olabileceği tehlikesini görmüşlerdir.
Ama bugün yeni bir aşama (oluşum) içindeyiz. Laikliği ve de ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü taşıyamaz hale getirildik. Laiklikten yavaş yavaş (vazgeçiyoruz değil) vazgeçtik. Yakında “Tek devlet, tek millet ve tek bayrağa dayalı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir Türkiye” söyleminin de aşınmasını içimize sindireceğiz...
Diye düşünüyor ve yazıyorum amma... Bütün bunlar netice itibariyle benim ve benim gibi düşünenlerin gözlemleri ve söylemleridir... Çünkü bu ülkede farklı düşünenler de var. Ve de onlar çoğunlukta. Ve de onlar diyor ki... “Bu gidiş iyi gidiştir. Bütün bu eleştirilen gelişmeler demokrasinin icabıdır!..”
İşte bu nedenle, “Ben doğruyum, biz doğruyuz” diyemiyorum. Takdir yüce milletimizindir...