Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kriz çıkmaz, çıkartılır
Haberin Devamı

Mülkiyeli büyüğümüz Cahit Kayra’nın 40’ıncı kitabının ismi “Marjinal Ekonomi Teorileri” (Tarihçi Yayınevi, 176 sayfa, 15 TL) Ustamız, olaylarla alay ederek, genel kabul görmüş ekonomi ilkelerini altüst ederek, ekonomide olan biteni “farklı bir pencereden” anlatıyor. Kitapta okuduklarımdan bir özet sunacağım:

Krizler kendiliğinden çıkmaz.
Kapitalist sistemi ayakta tutmak için “Sistemin Babaları” tarafından emir ve kumanda ile çıkarılır.
Kapitalist sistem, sermayenin belli ellerde toplanması ile ayakta kalır. Eğer sermaye şu veya bu nedenle “Büyük-Çok Sayıda-Kalabalık” halk arasında dağılacak gibi olur ise, “Kapitalist Kadro-Babalar” ya harp çıkarır ya kriz yaratır.
Harpler ve krizler sayesinde sermaye gene belli, seçkin, az sayıda kapitalist kadro elinde toplanır. Bu nedenle harpsiz hayat olmaz. Krizsiz hayat olmaz.
Harplerin ve krizlerin ne zaman çıkarılacağını büyük kapitalist ülkeler belirler. Sonuçta her ülkenin “Kapitalist Takımı”, harbin ve krizin nimetinden yararlanır. Servetleri artar. Halk ise her harpten ve krizden sonra biraz
daha fakirleşir.

Dünyanın yeni babaları var
Büyük kapitalist ülkeler (Şimdilerde komünist kalmadı. Büyüklerin hepsi- Rusya ve Çin dahil hepsi-kapitalist) küçüklerin dünya pazarına çıkabilecek nitelik ve nicelikte üretim gücüne sahip olmalarına izin vermez.
İkinci Dünya Harbi 7 yıl sürdükten sonra, bu felaketin büyük sermaye sahiplerinin para hırsının sonunda dünyanın başına geldiğini gören bazı helal süt emmiş politikacılar, Welfare State (Refah Devleti) adı altında eşitlik, halk, adalet gibi söylemlerle, “Tuzu Kuru Devletlerin” her yıl gelirlerinin belli bir bölümünün, ihtiyaç içindeki toplumlara dağıtılmasının yolunu açtı. Dünya 30 yıl “Refah devleti” masalı ile oyalandı. Ama sonunda Kapitalist Takım, “bizim paramızı neden başkaları yesin ki” diyerek sistemi çökertti.
Yetmedi... Kapitalizmin kalesi ülkeler, eski pazarlarındaki yatırım ve üretim ağının güçlenmeye başlayarak, kendi ihracatlarının (başka ülkeleri sömürme imkanlarının) ellerinden kaçacağını görerek, gelişmekte olan ülkelerde kurulu üretim tesislerinin özelleştirme yoluyla tasfiyesini, bu ülkelerin yeni yatırım ve üretim çabalarının önlenmesi için harekete geçtiler.
(Örnek: Türkiye de bu hareketten nasibini aldı. Dünya Bankası ve IMF zorlaması ile devletin kurduğu, ekonomik ölçekli tarım ve sanayi işletmeleri özelleştirilerek yok edildi. Ekonomide ekonomik büyüklükte yeni yatırımların ve katma değeri yüksek üretimin önü kesildi.)

Üretimsiz büyüme çöküştür
Milli gelir artışına bakarak ekonomi politikalarının başarılı olup olmadığı ve ekonomilerinin gücü ölçülemez.
Önemli olan üretimdir. Üretime dayanmayan milli gelir artışı ülke ekonomisinde çöküşü işaret eder.
Çünkü üretime dayanmayan büyüme, (1) Ülkenin birikmiş servetinin, sermayesinin ve gelecek yılların gelirinin harcanması ile (2) Başka ülkelerden alınan borçlarla ithal edilen malların piyasaya sürülmesi ile mümkün olabilir.
Üretime dayanmayan büyüme geçmişin ve de geleceğin harcanması, nakde çevrilmesi demektir. Mevcut birikimlerin yol olması, gelecek gelirlerin önceden harcanması ekonomide çöküş anlamına gelir.
(Örnek: Özelleştirme ile Cumhuriyet döneminin tüm birikimini 2001 yılından bu yana 51 milyar dolara sattık. On yılda dışarıdan 300 milyar dolar. Sanayileşmeyi durdurduk. Büyük ölçekli tek bir sanayi tesisi kuramadık. KOBİ’lerle avunduk. Ama denilebilir ki, üretimden kaynaklanmasa da neticede halkın geliri arttı. Millet para yüzü gördü. Ev aldı, otomobil aldı. Daha ne istiyorsun?)