Londra’da "Greenlanes Avenue" adını taşıyan yolun sağındaki solundaki dükkanlar Türklere ait işyerleri. Hürriyet gazetesinin dağıtım şirketi de bu yol üzerinde. Bu şirket diğer Türk gazete, dergi ve kitaplarının da dağıtımını yapıyor. Yol üzerindeki dükkanlardan birinin vitrininde Türkçe "Kelkit Çay Evi" yazıyor.
Çay evinin sahibi Hürrem Keskin Kelkitli. Masaların üzerinde o günün Milliyet gazetesi. Çay evindeki diğer müşteriler de masaya toplandı. Çay ocağını işleten Rus hanım, ince belli cam bardaklarda "tavşan kanı" mis gibi çayları masaya dizdi.
Hürrem Keskin’e "Kelkit nire, Londra nire? Buraya nasıl düştünüz?" diye sordum. "Ekmek parası beyim" dedi. "Ekmek parası için kaçak olarak buralara geldik..." Ama siz şu Türklerin beceri gücüne bakınız ki, Kelkit’ten yola çıkıyor. Dil bilmiyor. Kaçak statüde... Londra’da yaşıyor. Ve de 7 yıl sonra kendi işyerini açıyor. Masamızda sohbete katılan Mustafa Güner, Selman Özer de kaçak gelenlerden. Londra’ya kaçak gelenler genelde lokantalarda çalışır, sonra kendi kebap salonlarını açarmış.
"Neden" diye sordum. "Dil bilmeyenin en kolay iş bulacağı yer lokanta. En az sermaye ile ve en kolay açılacak işyeri kebap salonu" dediler. Kelkit Çay Evi’nden çıkıp yürüdüm. Başka bir dükkan dikkatimi çekti: Tepesinde koskocaman "Trabzonspor" levhası, camda ise "Gümüşhaneliler Lokali" yazısı. Lokalin sahibi Zekeriya Sağlam da Kelkit’in Pekün köyünden. "Milliyet’in sahibi Aydın Doğan’ın babasını tanırdım. Muhterem bir zat idi" diyor.
Birisi para karşılığı onu da kaçak olarak Londra’ya getirmiş. "İki yıl lokantada bulaşıkçılık yaptım" diyor. Sonra bu lokali açmış. "Kaçak olarak nasıl dükkan açabiliyorsunuz?" diye sordum. Güldü. "İltica ettim" dedi. Sohbete katılan diğer Gümüşhaneliler, "Biz de... Biz de..." dediler. Sonra anlattılar. "Bu caddedeki dükkan sahiplerinin Kürd’ü de Türk’ü de iltica ile Londra’ya yerleşmiştir. Biz burada Kürt - Türk ayrımı olmadan yaşarız. Burada duvarlara yazılar yazılır ama kimse kimseyi rahatsız etmez. Kürtlük, can güvenliği, polisten yakınma, siyasi suç gibi bahaneler sadece iltica için kullanılır. İş bulmak, para kazanmak için arayış içinde olan insan ne yapsın?"
Sonra da gülerek anlattılar. "Kürdüz. Can güvenliğimiz yok diyerek iltica hakkı alan bazı MHP’li arkadaşlarımız var. İltica hakkı aldılar. Burada Ülkü Ocağı açtılar."
Anlatıyorlar: "Manner House ile Green Park arasında Niğde Aksaraylılar ile Gümüşhaneliler yaşar. Burada başkalarına geçit yok. Burası 24 saat yaşar. Gece saat 03.00 dolayında dükkanı kapatan kebapçılar buraya düşe. O saatte Hürriyet gazetesi dağıtım merkezinden günlük gazeteler alınır. Önce bir çorbacıya gidilir. Sonra herkes kendi lokaline, çay evine uğrar. Memleketlisini, dostunu, arkadaşını görür. Sohbet eder. Bazen de paralı - parasız oyuna dalar. Sabahlar. Gün ışırken evinin yolunu tutar."
Gümüşhaneli Ali Tüter dört yıldır bir kebapçıda çalışıyormuş. Lokantada kebapçıda çalışanlar haftada 150 - 200 İngiliz lirası (300 - 400 milyon TL) alırmış. Gümüşhaneli Nuri Gürel ise karısı ile birlikte uzun yıllar bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalışmış. Fabrika Çin rekabetine dayanamayıp kapanmış. Nuri Gürel, şimdi karısı ile birlikte haftada 136 İngiliz lirası (275 milyon TL) sosyal yardım ödeneği alıyor. "Kamuya ait evlerde haftada 4 İngiliz lirası (8 milyon TL) kira ile kalıyorum. Elektrik, su ücreti, dişçi, doktor, ilaç parası yok. Krallar gibi yaşıyorum ama memleket başka" diyor.
Gümüşhaneliler "memlekette iş imkanı olsa biz buralarda mı olurduk" diyerek dertli... Ailesi Londra’da olanlar, çalışma süreleri nedeniyle çoluk çocuğu ile meşgul olamadığından, ailesi Türkiye’de olanlar yalnızlıktan şikayetçi.
Londra’da hayat böyle devam ediyor.