1988-1989
Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 17 milyar dolar olan dış borç stoku, 1989’da 41 milyar dolara, 1990’da 49 milyar dolara çıktı. Bankaların döviz açığı büyüdü. Dış ticaret açığı 9.3 milyar dolara ulaştı. Ekonomide zorluklar başladı. Çok sayıda bankanın faaliyetleri durduruldu.
1991
Sermaye girişi TL’yi aşırı değerlendirirken ihracatı caydırıyor, ithalatı coşturuyordu. 1991’de Körfez krizi çıktı, Türkiye riskli bir ülke oldu. Sermaye kaçışa geçti. 2.6 milyar doları aşan sermaye kaçışı ekonomiyi durgunluğa soktu. TÜFE yüzde 52 artarken TEFE artışı yüzde 64’e ulaştı. Büyüme hızı yüzde 0.3’e düştü.
1994
Ekonomide zorluklar 1993 sonlarında başladı. 1994’te ekonomi tıkandı. Bunun üzerine Avrupa para piyasasındaki kargaşa eklendi. Cari açık 1 milyar dolardan 6.4 milyar dolara yükseldi. Sermaye çıkışı 4.2 milyar dolara vardı. Faiz, Hazine bonolarında yüzde 400’ü aştı, enflasyon yüzde 121’e, yani üç haneli rakamlara sıçradı. Yarım milyon kişi işinden atıldı..
1998-1999
Asya-Rusya krizi, Türkiye’yi, enflasyonu düşürmek amacıyla harcamaları kıstığı ve istikrar programı uyguladığı bir dönemde yakaladı. 6 milyar doları aşan sıcak para çıkışı oldu. TEFE yüzde 63’e fırladı. Faiz yüzde 37’yle rekor kırdı. Dış borç 103 milyar dolara çıktı. Hazine iç borçları döndüremez oldu. Aralık 1999’da hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzaladı.
2001
Stand-by anlaşması ve döviz kurunun çapaya bağlanmasıyla ekonomi çıkmaz sokağa girdi. Cari işlemler açığı büyüyerek (9.8 milyar dolar) rekor kırdı. Dış borç stoku 114.3 milyar dolara yükseldi. Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca gecelik faizler tırmanışa geçti. “Kara Çarşamba” diye adlandırılan 22 Kasım 2000’de para piyasası alt üst oldu. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı. 3.5 milyar dolarlık net sermaye çıkışıyla döviz fiyatları ve faizler tırmanışa geçti. Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar Nisan’da 1 milyon 161 bine tırmandı. IMF programı çöktü.
2008
ABD’de konut piyasasındaki balon ardından finansal piyasalardaki balon patlayınca, önce ABD’deki finansal piyasalar çöktü. Fırtınadan etkilenmeyen ülke kalmadı. Dış talebin düşmesi Türkiye gibi büyümeye çalışan ülkelerde üretimin gerilemesine neden oldu. Ekonomi küçülmeye başladı. Toplam sanayi üretimi düştü, ihracat yüzde 13 geriledi. İşsizlik yükseldi. İmalatta kapasite kullanım oranı yüzde 80’lerden yüzde 63’e düştü. Aralık 2007’de dolar 1.16 TL’ydi. Mart 2009’da 1.70 TL’ye kadar yükseldi. Yıl sonu 1.50 TL’ye geriledi.
DÖVİZ ÜSTÜNDE YÜK BİRİKTİ
Son 10 yıldır dolar fiyatı genellikle sabit kaldı. Bir ülkenin parasının değerli olması sevinilecek durumdu. Ancak bir ülkenin cari açığı (döviz açığı) büyürken döviz fiyatı sabit kalıyor ise, burada bir yanlış vardır.
Döviz fiyatı, dışarıdan büyük ölçüde döviz girişi gerçekleştirilerek, borç büyütülerek sağlandı. Bu nedenle döviz fiyatı üzerinde bir yük birikti.
BANKALARA OLUMSUZ ETKİ
Özel kesimin kısa ve uzun vadeli toplam döviz borcu 252 milyar dolar ama bu borcun 132 milyar doları bankaların ve finansal kuruluşların borcu.
(Hatırlatma: Bu sayfada yer alan döviz toplamları ile ilgili rakamlarda ufak farklar vardır.)
Doğrudan reel sektörün borcu ise 120 milyar dolar.
Açık anlatım ile döviz fiyatı artınca bankalar ve finansal kuruluşlar da bundan olumsuz etkileniyor
GERÇEKÇİ KURDAN UZAKLAŞTIK
On yılda kazandığımızdan fazla döviz harcamada o kadar ileri gittik ki 332 milyar dolar döviz açığı (cari açık) verdik. Fakat sermaye girişi ve nereden geldiği belli olmayan döviz sayesinde hem açığı kapattık hem de bankaların ve Merkez Bankası’nın döviz rezervi büyüdü.
Döviz arzı, talebin üzerinde olunca da döviz ucuz ucuz satıldı. Dövizde gerçekçi kurdan uzaklaştık.
Zamanında gerekli düzeltmeler gerçekleşseydi ekonomi bu düzeltmeleri hazmedebilirdi.
Merkez Bankası dövizin ucuz satılmasını kendine misyon edindi. Çünkü bu sayede (1) hem ekonomi canlanıyor (2) hem de enflasyonun yükselmesi önleniyordu. Uyarılar dikkate alınmadı.
Ama takke düşünce kel göründü.
KISSADAN HİSSE...
Son 25 yılda dolar yüzünden Ayşe Hanım Teyzemin başına gelenleri ATO’nun bir çalışmasından yararlanarak özetledim. Tarihten ders almak lazım deriz de, tarihten bir türlü ders alamayız. “Bizim sorunumuz nedir?” diye soracak olursanız, şöyle sıralayayım...
(1) Kazandığımızdan fazla harcamak için dövizle borçlanmamız.
(2) Döviz ile borçlandıkça dış borç stoğunun artması.
(3) Daha da önemlisi borçlanılarak bulunan döviz sayesinde döviz talebinin karşılanması nedeniyle döviz fiyatının baskı altında kalması. Gerçekçi kurdan uzaklaşılması.
(4) Ve de sonunda, döviz girişi durunca, döviz fiyatının, gecikmeyi telafi edecek ölçüde tırmanışa geçmesi.
(5) Döviz kurundaki tırmanışın hazmedilemeyecek boyuta ulaşması sonucu ekonominin ve finansal kuruluşların güçlüklerle karşılaşması.