Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


BDDK Başkanı, "Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması Programı" toplantısında bankaların güçlenmesi için (1) Kendi aralarında birleşmelerinin, (2) sermaye artırmalarının zorunlu olduğunu söyledi. Bankacılıkta 1 + 1 genelde 2 etmez. Çok kere 1/2 eder. 1 + 2 = 2 olsa idi BDDK, Pamukbank’ın Yapı Kredi ile birleşmesini kabul ederdi. Bankaların güçlenmesi için sermaye artırmalarının zorunlu olduğu doğrudur. Ama kar edemeyen bankalara kim sermaye artırımı için para koyar?
Zarar ettikleri halde kar etmiş gibi düzenlenen banka bilançolarına kananlar, bankaların çok kar ettiğini sanıyordu. BDDK’nın zorlamasıyla bilanço rakamlarında düzeltme yapılınca "takke düşte - kel göründü".
Bundan sonra zarar eden bankaların yetersiz sermaye yapısı ile bırakınız kârlı bilanço düzenlemelerini, faaliyetlerini sürdürmeleri bile çok güç. "Eskiden zarar ettikleri halde, neden kâr gösteriyor, faaliyetlerini nasıl devam ediyorlardı?" diye sual eyleyeceksiniz...

Efendim, eskiden bankalarımız, halka kredi vermek için çalışmıyordu. Kurucularına, sahiplerine, büyük ortaklarına para akıtmak için mevduat topluyordu. Halkın mevduatının küçük bölümü göstermelik olarak yatırımcıya, üreticiye kredi olarak gidiyor, ama büyük bölümü bankanın kurucusunun, sahibinin, büyük ortağının işinde kullanılıyordu.
Bundan sonra (BDDK ciddi çalıştığı sürece) artık bankalarda bu tür işler olamayacak. Bankalar topladıkları mevduatı bankacılık işlerinde kullanacak.
Bankaların bilançolarında düzeltmeler yapılırken, batmış krediler, oluşmuş zararlar bankaların öz kaynaklarından düşüldü. İştiraklerin ve gayrimenkullerin fiyatlarının enflasyon oranıyla çarpılarak şişirilmesi ile öz kaynaklar büyük hale getirilerek "sermaye yeterlilik oranı" denilen "ölçü" tutturuldu ama, bu düzeltme vitrin süslemekten başka işe yaramıyor...
Önemli olan öz kaynak içindeki sermaye rakamı, sermaye rakamının da likit bölümü. Bankaların kağıt üzerinde görülen sermayelerinin tamamına yakını gayrimenkul yatırımlarında, bilgisayar, ATM gibi teknoloji yatırımlarında ve iştiraklerinde kullanılıyor... Bunlar gelir getirmez. İştirakler ise verimsiz. Serbest sermayesi kalmayan bankalar nasıl bankacılık yapsın, nasıl kâr etsin ki?

İşte burada da "yumurta - tavuk" ilişkisi ortaya çıkıyor. Kâr etmeyen bankaya kim sermaye koyacak? Ya kurucuları, büyük ortakları olan aileler, holdingler para koyacak, ya da halktan hisse senedi satışı ile para toplanacak...
Borsanın bugünkü durumunda, banka bilançolarının zararını gören hangi yatırımcı, bankaların hisse senedini satın alır? Banka kaynaklarını istediği şekilde kullanma imkânını kaybettiğini gören hangi bankanın sahibi, hangi bankanın büyük ortağı sermaye olarak bankaya para koymak ister?..
İşte önümüzdeki günlerde ekonominin en büyük sorunu bu olacak. Bankaların sermaye yeterlilik oranlarının yüksek çıkması karşısında devletin banka sistemine sermaye koymasına gerek kalmadığı şeklindeki görüşlerin yanlışlığı yakında anlaşılacak.
Banka sistemini güçlendirmek için devlet sermaye iştirakinde bulunacak... Çünkü bankalar çalışır duruma gelmeden, ekonomiyi çalıştırmak mümkün değil. Bu yazının altında en önemli on bankanın BDDK denetiminden geçmmiş rakamları" var.
(1) On bankanın sermayesi, aktif büyüklüğün yüzde 5’i dolayında.
(2) 2001 Eylül ayı sonunda 718 trilyon kar gösteren bankaların yıl sonunda düzeltilmiş bilançolarında zarar toplamı 2.801 trilyon lira.
(3) Bankalar topladıkları her 100 lira mevduatın sadece 33.5 lirasını krediye dönüştürebiliyor.
(4) Sermayeye göre 2001 yılı zararları yüzde 71.5 oranında... Şimdi de bu bankalara birilerinin sermaye artırımı için para koymasını bekliyoruz. Haydi hayırlısı.


Kaynak: İMKB verileri