Resneli Niyazi, bir "mülazım - ı evvel" (üsteğmen) idi. Meşrutiyet’in ilan edilmesi için İttihat ve Terakki’ye bir yazı yazarak Resne’de dağa çıkacağını bildirdi. Merkez - i Umumi’nin onayını aldı. 3 Temmuz 1908’de iki yüz fedaisi ile dağa çıktı. Dağa çıkışı İngiltere, Fransa, Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinde yankı uyandırdı. Abdülhamid Resneli Niyazi’nin başlattığı harekete karşı duramadı 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı. 1913 yılında iskelede vapur beklerken arkasından meçhul kişilerce vurularak öldürüldüğünde çok kimse "B.k yoluna gitti Niyazi" dedi ise de, o bir "kahraman - ı hürriyet" idi.
Sinan Cemgil, bir üniversite öğrencisi idi. Yirmi yaşında, köylü sınıfının ezilmişliğine son verecek bir mücadeleyi başlatmak için dağa çıktı. Ama uğrunda dağa çıktığı köylü, henüz bilinçlenememiş olduğu için onu ihbar etti. Sinan Cemgil dağda vuruldu.
Deniz Gezmiş kendini sınıf mücadelesinin bir neferi olarak görüyordu. Uğrunda mücadeleye girdiği sınıf onu yakalattı. Yakaladı ve astı.
Yalçın Küçük bir plancı, bir akademisyendi. Genel kabul görmüş ve doğru olduğu sanılan görüşlere karşı görüşler ortaya attı. Yıllarla hapse girdi. Çıktı. Gene inandığı görüşleri söylemeyi sürdürdü. Sürdürüyor...
Bu insanlar "genel kabul görmüş düşünce ve yönetim çizgisinin dışına" çıkma yürekliliği gösteren bunun için kelleyi koltuğa alan insanlar. Benden, sizden, başkalarından farklı şeye inanmışlar. İnançları uğruna vurulmuşlar, asılmışlar, hapse girmişler. Ne yazık ki, bütün insanların genel kabul görmüş düşünce ve inançlar dışına çıkımamasını bekleyen, "kurulu düzen yandaşları" tartışma, daha iyiyi arama fikrini hazmedemediğinden, farklı düşünenlerin seslerini kesmeyi tercih etmiş. Bunları niye yazıyorum?
ODTÜ’de düzenlenen "Kriz: Nereden, Nereye?ökonferansının açılışında Kemal Derviş konuştuktan sonra farklı görüşteki üniversiteli öğrencilerinin yazılı soruları alınıp kendisine iletilmedi. Bunun üzerine öğrenciler görüşlerini sözlü olarak açıklamaya çalıştı. Bu toplantının en ilginç yanı bu idi. Çünkü Kemal Derviş’in görüşleri zaten biliniyordu. Bilinmeyen, bu görüşlerden farklı görüşlerdi. Ama ne yazık ki ODTÜ gibi önemli bir ilim - bilim - öğretim müessesesinde bile farklı görüşler sergilenemedi.
Türkiye’de bütün insanlar "tek bir doğru" etrafında mı toplanmak zorunda? Bu tek doğru Ankara’da çizilen ve kimsenin dışına çıkmasına izin verilmeyen "doğru" mu?
Yoksa Türkiye alternatif fikirler, politikalar üretilmeyecek kadar "kurudu" mu? Benim için ODTÜ’de Derviş’in yaptığı konuşma önemli değil. Söylediklerinin hepsini daha önce de söylemişti. Benim için önemli olan ODTÜ öğrencilerinin Kemal Derviş’in politikalarına ve uygulamalarına karşı görüşleri... Ama bu görüşleri ne ben duyabiliyorum, ne başkaları... Çünkü bu alternatif görüşlerin kamuoyuna yansımasını sağlayacak kanallar işlemiyor.