İhtiyaç sahiplerine, güçsüzlere yardım bizim töremizde var. Komşusu aç iken, Türk insanı karnını doyuramaz. Ekmeğini paylaşır.
Ülkeyi yönetenlerin görevi ve sorunluluğu, ülke insanına iş ve aş imkânı sağlayarak onları “ele güne muhtaç etmeyecek” çizgiye çıkarmaktır.
Ülkeyi yönetenler fakirliği yok etmedeki başarılarına göre alkış alır. Bizde de son yıllarda yoksul sayısında önemli ölçüde azalma görülüyor. Ama bizim hükümetler ve özellikle AKP Hükümetleri iş ve aş artırmada önemli başarı sağlayamadıklarından, yoksullukla mücadele devlet yardımları ve konu komşu yardımlarına dayanıyor. AKP hükümetinin “kömür yardımı” ile sembolleşen yardım faaliyeti kapsamında kamu kaynağına dayalı valilik ve belediye yardımları giderek yaygınlaşıyor.
Yeni politikalar uygulanmalı
AKP hükümetinin yardımlarının kira, çocuk, yiyecek yardımı gibi çeşitleri artıyor. Devlet yardımı da, konu komşu yardımı da eleştirilemez. Yoksulların, güçsüzlerin her ne kaynaktan gelirse gelsin desteklenmeleri insanlık görevidir. Eleştirilecek çarpıklık, insanlara iş ve aş yaratacak yerde, insanları her yıl daha fazla yardıma muhtaç hale getirecek ekonomik ve sosyal politikaların uygulanmasıdır.
Daha açık anlatımıyla, insanlara insanca yaşam imkânı sağlayacak iş ve aş imkânı yaratacak yerde, onların yaşamlarının yardımlarla devamını sağlayacak bir düzeni sürdürmektir.
Türkiye’de yardım alan hane sayısında hızlı bir yükseliş yaşanıyor
TÜSİAD tarafından açıklanan, Zafer Yükseler ve Ercan Türkan’ın araştırmasından öğreniyoruz ki, 2002-2005 yılları arasında yoksul fert ve hane sayısında önemli gerileme olmasına rağmen, yoksulluk ortadan kalkmış değil. 2006 yılı rakamlarına göre:
- 17.5 milyon hanenin 2.4 milyonu yoksul. Açık anlatımıyla, 100 hanenin 14’ü yoksul.
- Her 100 vatan evladının 18’i yoksul. Ülkede 12.9 milyon yoksul insanımız var.
İyi de bu yoksullar nasıl yaşıyorlar?
Yoksullar “yardım“ ile yaşıyor... Konu komşu, aile yardımı ve devlet yardımıyla yaşıyor.
Yardım alan aile sayısı da giderek artıyor. Bir yıl içinde yardım alan aile sayısı 2003 yılında yüzde 14 iken, 2005 yılında 16.1’e yükselmiş.
2003 yılında her 100 aileden 7.8’i (aile bağı olsun olmasın) ihtiyaç sahiplerine ayni/nakdi yardım yaparken, 2005 yılında her 100 ailenin 23’ü konu komşusuna, akrabalarına az veya çok yardım yapmaya başlamış. Bu arada devlet, Fak-Fuk Fon ile, belediyeler devletten gelen paralarla yardımı artırmış.
Yardım alan ailelere yapılan 100 liralık yardımın 2003 yılında 25 lirası valilik ve belediye yardımı iken, 2005’de bu yardımlar 35 liraya yükselmiş.
Bir kişinin, bir günde alması gereken kalori miktarı 2.100 kalori. Bu kaloriyi almasını sağlayacak kadar gıda maddesi satın alabilmesi için ise belli bir gelirinin (parasının) olması gerekiyor. İşte o kadar geliri olmayanlar “gıda yoksulluk sınırı altındakiler” (gıda yoksulları) olarak tanımlanıyor.
2002’de 4 kişilik ailenin açlık sınırı 133 YTL idi. 2006’da 205 YTL olarak hesaplandı. Gıda harcamasına yaşamı sürdürmek için gerekli harcama rakamı ekleniyor. O zaman da “gıda+gıda dışı yoksulluk” sınırı bulunuyor. Buna da genelde sadece “”yoksulluk sınırı” deniliyor.
2002’de 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 310 YTL idi. 2006’da 549 YTL.
2006 yılında 1 kişinin açlık sınırı 91 YTL, yoksulluk sınırı 244 YTL idi.
Gelirin insanlar arasında nasıl dağıldığını izlemek için ülke nüfusu en fakirden en zengine göre sıralanır ve de sonra 5 dilime ayrılır. En alttaki birinci yüzde 20’lik nüfus diliminde ülkenin geliri en az olan insanları, en üstteki beşinci yüzde 20’lik dilimde de ülkenin en varlıklı insanları bulunur.
Bu tanıma göre de ülke nüfusunun 2006’da yüzde 17.8’ini oluşturan 12.9 milyon insanın “Birinci Yüzde 20’lik Gelir Dilimi”nde olduğu varsayılır. 2005 yılında, 3.5 milyon hanede yaşayanlar her ay gelirlerinin 134 YTL üzerinde (yüzde 36 üzerinde) tüketim yapmışlardır. Başka anlatımla, hane halkı gelirleri 100 YTL değerindeki hane tüketiminin sadece 73 YTL’lik bölümüne yetmiş, kalan 27 YTL değerindeki tüketim ya borçlanmayla, ya komşu-akraba yardımı ya da devlet yardımıyla karşılanmıştır.
Tüketime para yetmemeye başladığı için tasarruf oranı (gelirden tasarrufa ayırılan pay) giderek düşüyor. 2002-2004 arası hane halkı Türkiye genelinde 100 lira gelirin 16.8’ini tasarrufa ayırırken, 2005 yılında 100 liranın 10.1 lirasını tasarrufa ayırabilir hale gelmiş.
Özellikle nüfusun yüzde 20’lik en düşük gelir grubunda tasarruf söz konusu değil. Bu grup 2002-2005 döneminde 100 lira gelirine karşı 132.6 lira tüketmiş. Nüfusun yüzde 20’lik ikinci gelir grubunda da tasarruf açığı var. Bu grup aynı dönemde 100 lira gelirine karşılık 106.3 lira tüketmiş.
İnsanlar gelirlerinin üzerinde nasıl tüketim yapıyor? Devlet yardımı, konu komşu-aile yardımıyla ve de borçlanarak...
Araştırmaya göre mevduat bankalarının hane halkına açtıkları krediler, hane halkının toplam gelirinin 2002 yılında yüzde 4.6’sı iken, 2005 yılında yüzde 17.8’ine ulaşmış. Demek ki hane halkı 100 lira geliri var ise bankaya borçlanarak 117.8 harcayabilmiş.
Devlet transferlerinin payı yükselişte
Toplam fert gelirleri (1) Maaş ve ücretler ve yevmiyelerden,(2) Kendi başına iş yapanların teşebbüs gelirlerinden, (3) Gayrimenkul ve (4) Menkul (faiz-temettü) gelirleri ile (5) Transfer gelirlerinden oluşur.
Transfer geliri denilen gelir, fertlerin gelirlerine kendi çabaları dışında eklenen paralardır.
Yurtdışındaki, köydeki yakınları, akrabalarının gönderdiği, devletin değişik isimlerle onlara ödediği paralardır.
Fertlerin toplam gelirlerinde transfer gelirinin payı 2002’de yüzde 17.5 oldu. Devlet transferlerinin payı yüzde 14.5 idi. 2005’de devlet transferlerinin payı yüzde 20’ye çıktı. Fert gelirlerinin ortalama yüzde 23’ü transfer gelirlerinden oluştu.
(Fert gelirleriyle ilgili bilgiler derlenirken, bizim halkımız kira ve faiz gelirlerini tam olarak beyan etmekten çekindiğinden, gerçek durumu belirlemek güçleşmektedir. Örneğin, 2002’den 2005’e fertlerin kira ve faiz gelirlerinin artmadığı azaldığı gibi bir tabloyla karşılaşılmaktadır.)