İstanbul’da, Fındıkzade’de Kızılelma Caddesi’ne girdim. Yolun başında bir "döviz büfesi" var. İçerideki bankın arkasında üç hanım döviz alıyor, üç hanım döviz satıyor. Döviz satanların önü boş. Döviz alan hanımların önünde kuyruk var. Benim uğradığım saatte dolar satanlara 1 milyon 198 bin lira ödüyorlardı. Döviz büfesinin bulunduğu yolun iki yanındaki dükkanların çoğu kunduracı.
Birinin vitrininde hanım ayakkabıları dizili. "Zenne 9 milyon TL" yazılı bir levha var. Tek kişinin hizmet verdiği küçücük bir dükkan. Satış sorumlusunun anlattığına göre, Kızılelma Caddesi’ndeki dükkanların müşterileri çevre hastanelerde çalışan doktorlar, hemşireler ile banka şubelerinde çalışanlar. "Burada satılan en pahalı kadın ayakkabısı 28 milyon lira. Kriz geldi diye fiyatı değiştirmedik. Onun için satışlarımız eskisi gibi... Eskisi gibi dedik isek... Bizi ancak ayakta tutacak kadar..." diyor. Karşıdaki dükkanın sahibi ayakkabıcıların ortak derdini dile getiriyor:
"Bizde üç ayda bir mevsim değişir. Dükkana giren her ayakkabıya yüzde 17 KDV ödeniyor. 1 milyar liralık mal girdi. 170 milyon lira KDV ödenecek. Dükkana giren ayakkabının tamamını mevsiminde satamazsın. Üç ay sonra, fiyatını indirip, KDV fiyatına satacaksın." İşte "Zenne 9 milyon TL" diye satılan kadın ayakkabıları böyle mallar.
İbrahim Gülseren, modanın baskısından yakınıyor. Eskiden diyor, moda Rumeli Caddesi’nde çıkar, Fındıkzade’ye bir yıl sonra ulaşırdı. Şimdi moda İtalya’da çıktığı gün Fındıkzade alıcısı modayı biliyor.
Kadın ayakkabılarının biçimi, topuğu, rengi New York ve Paris’te ünlü mağazalarda satılan kadın ayakkabılarının benzeri idi. Hepsi yüzde yüz deri idi ve dikişleri muntazamdı. İbrahim Gülseren, "Bu ayakkabılar Rumeli Caddesi’ndeki mağazalarda Akmerkez’deki mağazalarda 70 milyonya, 90 milyon liraya satılıyor. Orada satılanı da bizim atölye yapıyor, burada satılanı da... O ayakkabılar orada o fiyattan satılmasa, burada bu fiyattan ayakkabı satamayız. Böyle olmazsa ayakkabı atölyesi ayakta kalamaz. Otuz kişiye iş ve aş veremeyiz" diyoruz.
Sonra ayakkabıcıların şikayetini sıralıyor. En büyük rakibimiz pazarlar ile büyük mağazalar. Pazarlarda KDV yok. Mağaza kirası, elektrik, personel masrafı yok. Bizim malın aynısını 5 milyon lira ucuza satsa bile, bizden 5 milyon lira fazla kazanıyor. Büyük mağazalar ise konsinye alıyor, peşin KDV’den kurtuluyor. Bize rakip oluyor.
Ben kriz şikayeti dinlemeye hazırlanıyordum. Baktım krizden söz edilmiyor. "Buralara kriz uğramadı mı?" diye sual eyledim... "Beyim bizim öyle dolarla, borsa ile ilgimiz yok. Bizim derdimiz piyasanın dükkanların kapanmasına yol açacak ölçüde daralmaması... İşler yavaşlar, açılır... Yeter ki, dükkanı kapayacak duruma düşmeyelim. Gazetelere, yazanlara, TV’de sabahtan akşama konuşmaktan bıkmayanlara bakarsanız öldük, bittik. Zorlanıyoruzz. Ama hayat devam ediyor. Gazeteler ile TV’de konuşanlar halkın moralini bozmasa durumu idare edeceğiz.
Fındıkzade "ders" aldım. "N’olur, sadece felaket haberlerini vermeyin" dediler. "İyi şeyler de yazın... Yaşamaya mecburuz. Sıkıntıya zaten alışmış olan halkın tek bir derdi var: İşini ve aşını kaybetmesin yeter. Bozmayın bu garip halkın moralini daha fazla!" Fındıkzade’de hayat krize rağmen devam ediyor, "Zenne pabuç 9 milyon" liraya satılıyordu...