Yazarlar Güven

Güven

01.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güven

Güven


       Türkiye geçen hafta medyanın "tarihi uzlaşma" diye nitelediği bir olaya tanık oldu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in, Meclis'teki beş partinin genel başkanı tarafından Cumhurbaşkanlığı'na ortaklaşa aday gösterilmesi kamuoyunda büyük bir iyimserliğe yol açtı.
       Konya'da mütevazı bir ortamda yetişen Sayın Sezer, parlak bir hukuk kariyerinin ülkenin en yüksek hukuk kurumunun en üst makamına taşıdığı saygın bir hukukçu, deneyimli bir devlet adamı. Sezer, Türkiye'nin AB'ye üyelik yolunda önündeki en önemli sınav olan Avrupa kriterlerine uygun bir hukuk düzeni ve insan haklarına saygılı bir toplum yaratma hedefinin gerçekleştirilmesinde ülkemize rehberlik yapabilecek ideal bir kişiliğe sahip. Bu nedenlerle, Sezer'i tercih kamuoyu tarafından Türkiye'nin ufkunu açan bir gelişme olarak görüldü ve olumlu karşılandı.
       Bu durumda, geçen perşembe günü yapılan ilk tur oylamada Sezer'in gerekli 367 oyu olarak cumhurbaşkanı seçilmesi kadar haklı bir beklenti olamazdı... Ancak, Sezer'in oyları 281'de kalınca bu umut gerçekleşemedi. Maalesef bugün yapılacak 2. turda da entrikaların süreceği ve ancak 3. turda Sezer'in seçilebileceği anlaşılıyor.
       Ortaya çıkan durumun pek büyük bir şaşkınlığa yol açtığı söylenemez... Halkımız böyle olumsuzluklara şerbetli olduğu için gösterilen tepkiler, "Burası Türkiye... böyle şeylerin olması ahval - i adiyeden..." veya "siyasetçilere güven olmaz" yolundaki yorumlardan ileri gitmedi.
       Ancak unutmayalım, Türkiye'de demokrasinin bir türlü istikrar kazanamamasının ve siyasetçinin itibar kaybetmesinin nedeni bu tür hareketlerdir. Parti başkanları milletin önünde Sezer'in ortak adaylığına ilişkin öneriyi imzalar, sonra da verdikleri sözü tutmazlarsa siyaset kurumu bundan ağır yara alır. Siyasetçi halkın gözünde güvenini yitirir...
       Nitekim, kamuoyu araştırmaları, Türk halkının güven duyduğu kurumların başında % 75 - 80 gibi bir oranla Silahlı Kuvvetler'in geldiğini gösteriyor. Silahlı Kuvvetler'i bir hayli geriden izleyen kurumlar ise, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, polis, medya, parlamento ve politikacılar...
       Politikacılar, halkın en az güven duyduğu kurum olarak, güven ıskalasında % 15'le en dipte yer alıyor. Buna da hayret etmemek lazım. Zira, halkla politikacı arasındaki güven buhranı yukarıda değindiğimiz tür olaylardan kaynaklanıyor.
       Değerli okurlarım, eğer bir ülkede, siyasetçiye duyulanla askere duyulan güven arasında böylesine bir uçurum varsa, o ülkede, çok ters giden bir şeyler var demektir. Kanımca, Türkiye'de demokrasinin temel taşlarının yerlerine oturması, siyaset adamlarımızın, halkın gözünde en azından askerinki kadar itibar ve güven kazanmalarına bağlıdır.
       * * *
       ÜNLÜ Amerikalı yazar ve fikir adamı Francis Fukuyama, "Güven" (*) adlı eserinde, ülkeler arasındaki refah ve ekonomik gelişmişlik farkını, bu ülkelerdeki insanların birbirlerine ve ülke yönetimi ile yöneticilerine karşı duydukları güven duygusunun düzeyi ile açıklıyor.
       "Toplumları "güven düzeyi yüksek" ve "güven düzeyi düşük" diye ikiye ayıran Fukuyama, yaptığı araştırma bulgularına dayanarak, birinci kategoride olan ülkelerin ekonomik performansının yüksek olduğu sonucuna varıyor. Buna karşın, güven düzeyi düşük olan toplumlar, sosyal ve siyasal istikrardan yoksun oldukları gibi, ekonomik alanda da düşük performanslı oluyorlar.
       Fukuyama'ya göre, güven düzeyi yüksek toplumlarda mevcut olan "sosyal sermaye" unsuru, yani, bireylerin ortak amaçları için gruplar veya örgütler halinde bir arada çalışabilme yeteneği, önemli ekonomik sonuçlara yol açıyor.
       Nitekim, yüksek rekabet gücüne sahip Kodak, Ford, Siemens, AEG, Mitsubishi, Hitachi gibi dev boyutlu küresel firmaları oluşturma yeteneği, sadece bir ulusun ekonomik gücünden kaynaklanmıyor; Almanya, Japonya ve Amerika örneğinde olduğu gibi, sosyal sermaye ve güven duygusuna sahip toplum olma yeteneğine de büyük ölçüde bağlı bulunuyor.
       Bu bağlamda, Fransa ve İtalya gibi güven duygusunun nispeten düşük olduğu ülkelerde, geleneksel olarak aile şirketlerinin popüler olduğunu belirten Fukuyama, bu ülkelerde akrabalık çevresinin dışında yer alan insanların birbirine güvenmedeki isteksiz tutumu dolayısıyla hem modern profesyonel yönetimin doğmasının geciktiğini, hem de havacılık - uzay sektörü ve yarıiletkenler gibi çok büyük çaplı sermaye gerektiren endüstrilerin özel sektör tarafından geliştirilemediğine işaret ediyor.
       Değerli okurlarım, sizlere Fukuyama'nın eserinden bazı bölümlerin özetini aktararak, güven duygusunun Türk toplumuna aşılanmasında, siyaset adamlarına düşen sorumluluğu belirtmek istedim.
       Bunu yaparken bir amacım da, bir ülkede siyasi liderlere duyulan güven duygusunun zayıf olduğu hallerde, bireylerin kişisel çıkarlarından daha güçlü bir şekilde motive edilerek toplumun ortak çıkar ve hedeflerine yöneltilmesinin mümkün olmayacağını vurgulamaktı.
       Temennimiz, siyasetçilerimizin bu gerçeğin bilinciyle hareket etmeleri.
       ------------
       (*) Trust, Simon & Schuster, New York


Yazara E-Posta: selekdag@milliyet.com.tr