Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tarım sektöründe giderek artan girdiler, köylünün belini her geçen gün daha da büküyor. Köylü artan maliyetler karşısında ne yapacağını, ne üreteceğini bilemez durumda. Son zamanlarda artan dolar ve euroya bağlı olarak gübre fiyatları yılbaşından bu yana yüzde 100-110, ilaç fiyatları da yüzde 50 civarında zamlandı.
Sahada gördüklerim önümüzdeki yıl için köylünün gübre kullanmayacağı yönünde. Konuştuklarım bu kadar yüksek fiyattan gübre alıp atmayacaklarını çünkü ürünlerden para kazanamadıklarını söylüyorlar.
Bunu son açıklanan Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ve Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) rakamlarından da anlıyoruz. TÜFE yüzde 24 iken ÜFE yüzde 46 çıktı. Bu durum üretim sektörünün maliyetlerini henüz tüketiciye yansıtamadığını gösteriyor. Yani üretici hala zararda.
Bir de medyada akaryakıta zam geleceği haberleri var ve bu durum üreticiler için daha da moral bozucu.
Aslında tüketici de zararda. Uzun süredir pazardaki tarım ürünleri fiyatları oldukça yüksek seyrediyor. Bir çok ürün tarladakinin 4 katı fiyatla sofraya geliyor.
Son zamanlarda pazarlarda yapılan fiyat denetlenmesi ile bunun önlenmeyeceği de biliniyor. Haydi marketlerde ve bazı büyük pazarlarda bunu önlediniz diyelim, küçük pazarlar ve kayıt dışı satışları nasıl engelleyeceksiniz. Özellikle meyve-sebze sektöründe büyük bir kayıt dışılığın olduğu da bilinirken.
Üretici-tüketici fiyat makası arasındaki açıklığın yüzde 400’lere varmasındaki en büyük etken yolculuk sırasındaki uzun pazarlama kanallarının bulunuyor olması.
Ancak diğer taraftan başta yüksek maliyetler olmak üzere çeşitli nedenlerle kopuş neticesinde daha az üretim, verimsizlik, tarla ile sofra arasındaki kayıplar ve israf da fiyatın yükselmesinde önemli rol oynuyor.
Yine son zamanlarda artan ithalat baskısı da üreticiyi tarladan alıkoyuyor ve bu da fiyatların yükselmesine neden oluyor.
İthalat kelimesi son 30 yıla kadar Türkiye tarımı için yabancı bir sözcüktü. 12 Ocak 1980 ekonomik istikrar tedbirlerini hayata geçirmek için yapılmış olan 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte yavaş yavaş lügata girmeye başladı. Türkiye 1990’lı yılların başına kadar bu sözcüğü az duyarak geçirirken, 5 Nisan 1994 tarihinde Çiller hükümeti tarafından alınanekonomik istikrar programı ileartık ülkenin günlük yaşamında kullanılır oldu.
Bugün gelinen noktada, Türkiye samandan-canlı hayvana, nohuttan-mercimeğe, pamuktan-buğdaya kadar birçok ürünü ithal ediyor.
Bu gidişle Türkiye yeniden ulusal bir tarım politikasına yönlenmezse, gerek bölgesinde gerekse dünyada gıda egemenliğini yitirmeyle karşı karşıya kalabilir. Bu anlamda tarım ve tarıma dayalı sanayi her zamankinden çok daha kuvvetle desteklenmeli. Bu yapılırken de küçük aile işletmelerini destekleyen, sürdürülebilir bir tarımsal üretim için kooperatifçilik mutlaka teşvik edilmeli.
Her zaman söylediğim gibi.