Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hasan CEMAL


Tek kelimeyle muhteşem Galatasaray, muhteşem Taffarel! Ve muhteşem sonuç! Galatasaray Avrupa finaline giden yolda büyük tarihi yürüyüşüne Elland Road Stadı'nda da devam etti.
Demek ki, kalbim sağlammış. 90 dakikalık heyecan fırtınasına dayandığına göre, en ağır efor sınavından geçmiş oldu Elland Road'da.
Leeds United'ın korktuğu başına geldi. 5. dakikada yediği golle kupaya veda etti. Ancak, Galatasaray'ın bu muhteşem sonucu almasında kimsenin kuşkusu olmasın en büyük rol kaleci Tafferel'lindi. Galatasaray'ın bu olağanüstü seyirci baskısına rağmen böylesine bir sonucu almış olması gerçekten müthiş bir başarıydı. Maçın bitmesine 7 - 8 dakika kala Leedsliler stattan ayrılmaya başladılar.
Galatasaray'ın böylesine bir tarihi yürüyüşüne tanık olmak çok güzel bir duygu.
Tebrikler Galatasaray. Tebrikler Fatih Terim, Galatasaray'ın bütün oyuncuları. Aşağıda maçtan önce yazdığım yazıyı aynen koruyorum.
* * *
Bir mucizeye bel bağlamıştı Leeds United takımı ve taraftarları. Galatasaray'ı üç gol farkıyla yenip finale, Kopenhag'a gitmenin başka türlü mümkün olamayacağına inanıyorlardı.
Sky TV'nin muhabiri şöyle dedi:
"Mucize beklentisinin arkasında, Chelsea'nin İstanbul'da Galatasaray'ı 5 - 0 yenebilmiş olması yatıyor. 'Chelsea bu sonucu Ali Sami Yen'de elde etti. Biz ise kendi sahamızda oynuyoruz, Elland Road'da. Neden bir mucize yaratmayalım ki?..' Leedslilerin ağzında sürekli bu laf var."
Tabii ki belli etmiyorlardı ama, pek fazla umutları yoktu.
Hem Galatasaray'ın gücünü teslim ediyorlardı, hem de GS'nin bir golüne karşılık tam dört gol atmanın ne kadar çetin bir iş olduğunu biliyorlardı.
Fakat yine de top yuvarlaktı!
Biri dün sabah şöyle dedi:
"İlk 15 - 20 dakikada bir gol... Onun için Tanrı'ya yakarıyorum. Maçın başında bir gol! Galatasaray kalesine bu golü yuvarlayabilirsek, mucize gerçekleşebilir."
Üstelik Galatasaray cezalıydı!
Maçı taraftarsız oynuyordu.
Çok haksız bir cezaydı bu.
Leeds United'ın mucize beklentisinde bu cezanın payı büyüktü. Maç başlar başlamaz muazzam bir seyirci desteğiyle Galatasaray'a saldıracaklardı.
Hedef malumdu:
İlk 15 - 20 dakikada çullanıp atacakları bir golle Galatasaray'ı çökertmek...
Futbol tabii ki, 90 dakikaydı!
Fakat yine de maçın başlarında bir gol yemek hiç kuşkusuz her iki takım için de korkulu rüyaydı. Galatasaray atabilirse, Leeds çökerdi. Dakikalar ilerleyip gol olmaz, yani 0 - 0 eşitlik bozulmazsa, hava yine Leeds United'ın aleyhine dönerdi.
Heyecan işte böyle tırmanıyordu içimizde.
Bir gün önce akşam vakti Galatasaray'ın Elland Road'da idmanını izlerken kafama hep aynı sorular üşüştü:
Kendi taraftarlarından tümüyle yoksun bir maça çıkmak, seyirci avantajından tamamen mahrum kritik bir maç oynamak nasıl bir psikolojiydi? O muhteşem uğultuyu arkanda hissetmeden top koşturmak nasıl bir duyguydu?
İşte GS'li futbolcuların cevabı:
"Biz sadece topu düşünürüz!"
Profesyonelce bir yanıt...
Rakip seyircinin o kulakları sağır eden, hakem düdüğünün bile duyulmasını engelleyebilen o tezahüratı tabii önemseniyordu. Ama profesyonellerin, tecrübeli futbolcuların böylesi ortamlarda da rahatça top koşturabildikleri bir gerçekti.
Galatasaray da öyle yapacaktı.
Ayrıca, tribünlerin o harikulade uğultusundan mahrum olarak sahaya çıkmanın, o sıcaklığı ancak yüreğinde hissetmenin de tam tersine hırsı kamçılayıcı etkisinden söz edenler de vardı.
Deneyimli bir meslektaş şöyle dedi:
"Bence maçın başlarındaki tezahürattan çok, hakemin ilk 15 - 20 dakikadaki idaresi önemli..."
Bu satırlar maçtan önce yazılıyor.
Mecburen öyle.
Çünkü maç bittiği zaman, Türkiye'de gazetenin baskı saati gelip çatmış oluyor. Bu gibi durumlarda birçok yazı önceden yazılır. Sonra da yazının önüne arkasına bazı eklemelerle durum idare edilir.
Gazeteciliğin cilvelerinden biri...
Bir gün önce dediler ki:
"Öğleden itibaren otelden dışarı çıkmasanız daha iyi olur. Maça birkaç saat kala toplu halde gidin. Kendi güvenliğiniz için..."
Bir başka güvenlik önlemi:
Otelin kapısı saat 18.00'de kilitlenecekti. Bu saatten sonra ancak anahtar ve kartı olanlar girebilecekti otele...
Herkesin içinde gitgide büyüyen bir heyecan dalgası. Herkesin yüreği ağzında. Normal bir maç değil bu.
Elektrik yüklü saatler... Tuhaf bir gerilim. Ya da yüksek tansiyon. Çok uzun yıllardır tatmadığım ya da unuttuğum bir ruh hali...
Fanatikleşiyor muyum?
Yoksa yıllar sonra yeniden gerçek bir taraftar mı oluyorum?
Her neyse...
İtirazım yok, güzel bir heyecan!
Maçın sonucu mu?
Yener yenmez bilemem. Ancak Galatasaray gol atacak ve kendine Avrupa finali yolunu açacak. Fatih Terim'le aslanları bu sonucu çoktan hak ettiler. Hertha Berlin'i, Milan'ı, sonra Bologna'yı, Dortmund'u, Mallorca'yı yene yene, bileklerinin hakkıyla buraya geldiler.
Türkiye'nin duyduğu toplumsal heyecan işte bu yüzden...
Ve bir Türk futbol takımının, Galatasaray'ın Avrupa finaline doğru Elland Road sahasından da geçen bu büyük tarihi yürüyüşüne tanık olmak, benim için bir sarı kırmızı taraftarlığının ötesinde, bir gazetecilik göreviydi aynı zamanda.
Şimdi nefeslerimizi tutmuş maçın başlama düdüğünü bekliyoruz. Elland Road Stadı'nda...


Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr