Belleğimizin kıvrımlarında İbrahim Tatlıses’i arıyoruz, çok az, öyle dolup taşan bir durum yok, çoğu gazete, televizyon haberleri, görüntüleri...
Oysa, İbrahim Tatlıses, yaşama mücadelesi verirken, kimlerin ne anıları ortaya çıkıyor, bunda da şaşılacak bir şey yok...
* * *
Bizim ilk anımız, onun meşhur “Sabuha”sı, herhalde türkünün kahramanı “Sabiha” adında bir kızdır, Urfa ağzında ”Sabuha” olmuştur, diyoruz.
İbrahim Tatlıses, şimdi yerinde yeller esen Bebek belediye gazinosunda sahneye çıkıyor, yanılmıyorsak ya Muazzez Abacı’nın ya da Behiye Aksoy’un altında, assolist altı...
Bizim öyle yerlere gitme alışkanlığımız yok, lakin Urfalıların müziğine, türkülerine, hele hele “Sıra Geceleri”ni dinlemek ve seyretmek...
Kalktık bir gece gazinoya gittik, arkada belki en arkada bir masa gösterdiler, oturduk.
Sahneye kim çıkıyor, kim iniyor, aklımızda kalmamış, Urfalı genç bir türkücüyü bekliyoruz, “Sabuha”yla başlıyor, “Kundurama taş doldu”yla, aklımızda kalanlar...
İbrahim Tatlıses’li ilk anımız bu...
Müzikten anlayan bir dostumuz, “Eğer eğitilseydi dünya çapında bir tenor olurdu” diyor.
Eğitilmek...
İbrahim Tatlıses’in bir şakası, herkesin ağzında:
“Urfa’da Oxford vardı da, biz mi gitmedik!”
* * *
1980’li yılların başı, “Hürriyet”teyiz, rahmetli büyük oğlumuzu evlendiriyoruz, gelinimiz Alman, Taksim’de Egemen Bostancı’nın “Lalezar” diye bir gece kulübü var, orayla anlaşmışlar, tabii gazetenin patronu Erol Simavi’ye davetiye veriyoruz, üstelik damat, yani rahmetli oğlumuz “Hürriyet”in Almanya tesislerinde Frankfurt’ta çalışıyor.
Düğün sabahı, kulakları çınlasın, Erol Simavi gülüyor:
“Akşam düğünde bir sürprizim var!”
* * *
Akşama doğru, Lalezar’ın sahnesinde bir koşuşturma, sandalyeler konuluyor, ses düzeni hazırlanıyor...
Erol Simavi’nin sürprizi bu, İbrahim Tatlıses’i düğüne çağırmış, sazıyla sözüyle, sanki bir konser...
Düğünün başlamasına daha çok var, biri gelip bizi arıyor, elinde kocaman iki paket, ne bunlar?
Koca bir suluboya kutusuyla, pergel takımı...
İbrahim Tatlıses, o günlerde Aydemir Akbaş’la takılıyor:
“Akşama düğüne gideceğiz, hediye al!” diyor.
Aydemir Akbaş, “düğünü” duyunca “sünnet düğünü” anlıyor, eee sünnet çocuğuna daha ne alınır ki!
Ertesi gün ne gülmüştük, kulakları çınlasın Erol Simavi herkese anlatıyordu.
* * *
Frankfurt’tan Türkiye’ye dönüyoruz, İbrahim Tatlıses de bizim uçağa binecek, sağdan soldan konuşuyoruz.
Birkaç gurbetçi geliyor, bizi buluyor, Tatlıses’ten ricaları var acaba biz söyleyebilir miyiz?
Niye söylemeyelim:
“Bu arkadaşlar İsveç’te çalışıyorlarmış, acaba Stockholm’e gelip konser verir mi?”
Tatlıses, olunca ciddiyetiyle dinliyor, bilip de bilmiş gibi davranışın çok sevimli örneğini veriyor:
“İsveç, Almanya’nın neresine düşer?”
Herkesin kim bilir daha ne anıları vardır...
Bizimki bu kadar, Allah ömrünü uzun eylesin.
Özay Şendir
Gerçek savaş mı yoksa danışıklı savaş mı?
23 Haziran 2025
Tunca Bengin
Nobel Barış Ödülü adayı ‘savaş’ dedi
23 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yabancı parayla ücret olur mu?
23 Haziran 2025
Didem Özel Tümer
İran’da zorla rejim değişikliği mümkün mü?
23 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bundan sonra neler olacak?
23 Haziran 2025