Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Önceki gün basında Finansbank’ın kurucusu, deneyimli bankacı Hüsnü Özyeğin’in bir açıklaması yer aldı. Özyeğin, açıklamasında 2002 yılında büyümeye çok hızlı geçildiği takdirde ekonomik dengelerin bozulacağını belirtiyor. Bazıları bunu geçen pazar günü yayımlanan büyüme rakamlarından sonra yadırgayabilir. Çünkü ekonominin bu denli daraldığı bir ortamda toparlanmanın geciktirilmesi anlaşılmayabilir. Ancak Özyeğin’in kasdettiklerinin farklı olduğunu düşünüyorum.
Türk ekonomisinin temel sorunu sürekli ve yeterli düzeyde büyüme tutturamamasıdır. Manzara ortada: 30 - 40 yıldır yerimizde sayıyoruz. Eşgelir düzeydeki ülkeler bizi fersah fersah geçmiş bulunuyor. Bunun bir nedeni yüksek reel faizler, diğeri de yüksek enflasyon. Malum, sağlıklı büyüme ancak yatırımla elde ediliyor. Reel faizlerin çok yüksek olduğu ortamlarda ise, maliyet nedeniyle, yatırım yapılmıyor. Tercih olarak paralar bankaya yatıyor, risksiz biçimde faiz getirisi sağlanıyor.
Ancak yatırımları engelleyen en önemli etmen kronik ve oynak yapıdaki enflasyon. Kronik, çünkü otuz yıldır mevcut. Oynak yapıda, çünkü yüzde 45 ile 75 arasında inip çıkıyor. Bu koşullarda yatırımcı iki - üç yıl sürecek bir yatırımın olası maliyetini hesaplayamıyor, vazgeçiyor. Nitekim, son 12 - 13 yıldır yatırımlarda da yavaşlamalar gözleniyor.
Şimdi bazıları "şu enflasyon hedefini biraz gevşetelim, büyüme başlasın" diyor. Bazıları ise enflasyon önlenirken, beraberinde büyüme başlasın istiyor. Ancak şaşırmamalıyız. Büyüme ile enflasyon arasındaki çatışma özellikle fiyatların azalış gösterdiği zamanlarda olur. Tıpkı 1930 krizinde olduğu gibi. Ancak bizde bu ara fiyatlar azalmıyor, sadece enflasyon düşüyor. Yani enflasyon sorunu hala yerli yerinde duruyor.
Diyelim ki, taviz verdik ve bütçede bazı gedikler açtık. Gerçekten önceleri büyüme hızlanabilir. Çünkü tüketim harcamaları artacaktır. Ama bu altı ay, bilemediniz bir yıl sürecektir. Sonunda enflasyon yine hortlayacak, yatırımları engelleyecek ve büyüme düşecektir. Kala kala elde düşük büyüme ile yüksek enflasyon olacaktır. Üstelik sık sık denenmiş ve bırakılmış istikrar programları ekonomik sorunları nasırlaştırdığından, yeni programlar da uygulanamayacaktır.
Geçen pazar açıklanan rakamlardan sonra bazı gözlemleri yansıtmakta yarar var. Birincisi, mart ayında piyasalarda daha fazla alışveriş yapıldığı biliniyor. İkincisi, krizden çıkarken dayanıksız tüketim mallarına olan talep hemen canlanmaz. Biraz sabırlı olmalıyız. Üçüncüsü, açıklanan daralma rakamında tarım ve bankacılık sektörünün rolleri unutulmamalı. Geçen yıl tarımda kötü bir yıl yaşadık. (Bu yıl daha olumlu bir yıl bekleniyor.) Bankacılık sektörü de krizde en çok hırpalanan kesim oldu. Şimdi ise yaralarının sarılmasına çalışılıyor.
Özetle, enflasyon kronikse büyüme sorunu ile çelişmez, aksine örtüşür. Dolayısıyla kalıcı büyüme için önce enflasyonun dizginlenmesi gerekir. Hem de hiç ödün verilmeden. Kaldı ki birkaç ay sonra şikayetler azalınca, hava da değişebilecektir. Doğrudur; rakamlar henüz olumsuzdur. Ama karamsar olmaya da gerek yoktur.