Yıllardır Anadolu'nun çeşitli kentlerinde sık sık konferanslara gidiyoruz. Eskiden devalüasyon riski sorulurdu. Şimdi de konsolidasyon olasılığı soruluyor. Demek ki, toplum bu kez bu riskten ürküyor. Elbette her korktuğumuz başımıza gelmez. Ama daha önce korktuğumuz devalüasyon gerçekleşince, insan haliyle başka risklerden de çekiniyor.
Açıkçası, 2001 Şubat'ında devalüasyonu beklemiyorduk. Daha doğrusu devalüasyonu 2001 Mayıs'ında bekliyorduk. Gerçi bunu ortalıklarda pek ifade etmiyor, sorulunca da sakıncalarını anlatıp geçiştiriyorduk. Ama sonunda gelişen olaylar bizi tarih konusunda haksız çıkardı. Devalüasyon da bütün hasarıyla ortalığı yıktı geçti.
Şimdi konsolidasyonun sakıncalarını anlatıyoruz. Önce konsolidasyonun neden istendiğini açıklayalım. İç borç 162.5 katrilyon lira, yani milli gelirin yarısından fazla. Bunun önemli bir kısmı kısa vadeli. Nakden yapılan iç borçlanmada ortalama vade bir yılı bulmuyor (11.5 ay). Ve çok yüksek faizle dönüyor. Vade kısa, faiz de yüksek olunca bütçede dengeyi tutturmak da olanaksızlaşıyor.
2003 bütçesinde faizlere yapılacak ödemeler harcamaların yüzde 45'ini buluyor. Hele hele buna bir de anapara ödemeleri eklenirse, tüm borç servisi bütçeyle aynı boyuta ulaşıyor. Yani 146 katrilyona. Bu nedenle de, iki çözüm gündeme geliyor; ya vadeler uzayacak, ya da faiz ödemeleri kırpıntıya (hair - cut) uğrayacak. Ya da her ikisi.
Basitçe bu yönteme "iç borcun konsolidasyonu" deniliyor. Devletten alacaklı olan, varsaydığı gelir hesabının değişmesiyle karşılaşıyor. Bu tek taraflı da olabiliyor, anlaşmalı da.
Diyelim ki, piyasalar devletle böylesi bir değişim konusunda uzlaştı. Bu durumda, bonoyu elinde tutan vatandaş eğer bir başkasına borcu varsa, haliyle tehir etmek zorunda kalıyor. Yine aynı biçimde halktan mevduat toplayan bankalar, alacaklarını zamanında alamayınca, ödemelerini yani mevduatları erteliyorlar. Böylece, bütün mali sistem zorlanıyor, hatta belki de çöküyor.
Bu nedenle vade uzatılmamalıdır. Mutlaka uzatılacaksa da, gönüllü olmalıdır. Özellikle de sabit faizli enstrümanlar (yani belli bir teşvik verilerek) değişken faizli enstrümanlarla takas edilmelidir.
Ancak bize kalırsa henüz böyle bir operasyona gerek bulunmuyor. İç borç çevrilebiliyor ve milli gelir içinde giderek küçülüyor. Tabii bunun bir nedeni döviz kurunun gayet yatay gitmesi nedeniyle dövizle yapılan iç borcun büyümemesi. Bir diğeri de, kamu kesimindeki mali düzelme. Özellikle kamu bankalarının o eski görev zararlarının, yani Hazine borçlarının giderek ortadan kalkması.
Öte yandan, iç borcun piyasaya olan kısmı giderek büyüyor. 2001 Aralık'ında 41.6 katrilyon olan borç 2002 yılı sonunda 70.8 katrilyon olmuştu. Yani neredeyse ikiye katlanmıştı. Bu rakam oransal olarak da toplam borcun yüzde 37'sinden (Aralık 2001) yüzde 49'a çıkmış bulunuyor. Bunun da özellikle sabit faizli bonolardan kaynaklandığı gözleniyor. Hazine bir hayli kaybederken, bonocu da çok para kazanıyor. Bu ise sürdürülebilir değil. Konuya devam edeceğiz.
Özay Şendir
Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...
6 Haziran 2025
Abbas Güçlü
Yaşadığımız toprakların farkında mıyız?..
6 Haziran 2025
Zafer Şahin
Senin kısmetine Kent Lokantası düştü İstanbul
6 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş tamtamları ile barış olur mu?
6 Haziran 2025
Mehmet Tez
Pink Floyd, Live in Pompeii: Woodstock’ın tam tersi
6 Haziran 2025