Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birincisi, siyasal ve sosyal etmenlerin krizi oluşturmakta ne denli önemli olduğunu anlamış bulunuyoruz. Bütçe açığı ya da yüksek kamu borcu teknik bir terim olduğu kadar, toplumsal yapı ve siyasal davranış türünün bir sonucu. Ortaya çıkan ekonomik sorunları siyasetçilerin hatası diye geçiştirmek yerine, siyasetçinin neden bu yöne kaydığını anlamak gerekiyor. Türkiyede nüfus hızlı artıyor ve hızla yer değiştiriyor. Bu nedenle kamu harcamalarını disipline etmek çok zor. İşte bu toplumsal yapı ve bu zorunlu siyasal davranış deseni nedeniyle krize uygun bir ortam ortaya çıkıyor.İkincisi, siyasal istikrarsızlık ekonomiye yansıyor ve onu besliyor. Çok partili koalisyonlar, kısa vadeli hükümet denemeleri radikal çözümleri olanaksızlaştırıyor. İstikrara yönelik, kalıcı politikalar uygulanamıyor. Bunun yanı sıra hükümetlerin çeşitli güçlü toplum kesimleriyle dalaşması da gerginliği ve sıkıntıyı artırıyor.Üçüncüsü, kısmet de önemli. 2000 yılında program uygulanırken, ABDde faizler yüzde 6dan yüksekti, dolar ise çok güçlüydü. AKP iktidara geldiğinde ise ABDde faizler tarihin en düşük düzeyindeydi ve dolar güç kaybediyordu. Bu da Türk ekonomisi için hem borçlanmanın maliyeti hem de dış denge bakımından avantaj sağlıyordu. Kısacası, dış konjonktür bakımından AKP hükümeti hayli kısmetliydi.Kriz olduğunda toplumsal psikoloji çok önemli. Ekonomiyi yönetenlerin, sadece teknik tedbirlerle değil, zaman zaman da piyasalara güven veren açıklamalarla istikrara katkıda bulunması gerekiyor. Psikolojinin bu denli önemli olduğunu açıkçası eskiden hiç düşünmezdim. Ancak krizlerde öylesi ruhsal çöküntüler yaşanıyor ki, ekonominin işlerliği için aktörlere moral verilmesi büyük önem taşıyor.Tabii güven vermeye çalışan kişinin veya ekibin de kredibilitesi ya da saygınlığının olması gerek. Aksi halde işler büsbütün kötüye gidebilir. Yani yanlış bir kişinin iyimser yöndeki açıklaması moralleri büsbütün bozabilir. Hatırlayalım, 2001 krizinde moral unsuru Dervişti. Onu sıkıntıya sokan her gelişme piyasalarda kendini gösteriyor, onun iyimser açıklamaları da piyasayı ferahlatıyordu. Basına da büyük görev düşüyor. Krizde basın hem moral verdi hem kredibilite. Mesela Dervişin böylesi bir konuma gelmesinde basının çok önemli bir rolü oldu.Krizin bize az öğrettiği şey ise risklerin hesaplanması ve alternatif senaryolar. Her şey iyi giderken hangi gelişmenin veya etmenlerin işleri tersine çevirebileceğinin mutlaka hesaplanması gerekiyor. Öte yandan, iyimser bir ruh halinde de nelerin doğru gitmediğinin belirlenmesi gerekiyor. Genellikle ekonomi iyiye giderken, total bir yaklaşımla her şeyin iyi gittiğini sanıyoruz. Oysa bu doğru değil. Nihayet her şey iyi giderken, "Hangi farklı politikayı uygulasaydık, ne türde sonuçlar alırdık?" sorusunun yanıtlanması gerekiyor. Kriz bize bir şeyler öğretmeli ki, buradan fırsatlar yaratalım; işadamı ya da bilim adamı olarak. Oysa krizden öğrendiğimiz kadar, hâlâ öğrenemediklerimiz bulunuyor. hgunes@milliyet.com.tr Uzun bir süredir, bir bilim adamı olarak, krizin bana neler öğrettiğini düşünüyorum. Bu çok önemli. Çünkü bir daha kriz olmasın istiyorsak, krizi yaratan etmenleri doğru anlamak zorundayız. Öncelikle de biz bilim adamı olan ekonomistler kriz öncesi ekonomiyi nasıl algıladığımızı, neleri uyardığımızı ve neleri atladığımızı doğru saptamalıyız.