Olay geçen hafta patladı.
Sayıştay 3. Dairesi, 2009 yılındaki bazı harcamalarından dolayı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da aralarında bulunduğu pek çok kişiye yaklaşık 7.4 milyon TL zimmet çıkardı.
Bir haftadır bekliyorum, bu konuda neredeyse kimseden “tık” çıkmadı...
Tepkiler, bir-iki cılız “kem-küm”den öte gitmedi.
Böylesi durumlarda söylenen bir söz vardır bizde;
“Sükut ikrardan gelir” der büyüklerimiz.
Söylenenlerin doğru olduğunu anlatmak için kullanılır bu üç sözcük.
Söz konusu “zimmet” iddiaları karşısında Başkan Aziz Kocaoğlu dahil, büyükşehir bürokrasisi ve savunucularının takındıkları tavrı görünce başka bir şey söylemek mümkün mü?
Hele hele haksızlığa uğradığında nasıl kükrediğini gördüğümüz Kocaoğlu’nun bu konudaki sessizliğine tanık olunca, başka bir şey düşünülebilir mi?
Niyetim kimseyi zan altında bırakmak değil.
Varmak istediğim nokta aslında malumun tekrarı;
Büyükşehir bürokrasisindeki laçkalık.
Ve bu laçka düzenin, başta Aziz Kocaoğlu olmak üzere pek çok insan üzerinde yarattığı tahribat.
Bu konuyu ısıtıp yeniden ortaya koymama neden olan o harcamalar ve işlemlerden bazıları;
Un alınmış, KDV’si için bin 800 lira ödeme yapılmış. Oysa ödenmesi gereken rakam sadece 100 lira.
Benzer şekilde bulgur alımı yapılmış, satıcı faturaya KDV tutarı olarak 29 bin 700 lira yazmış.
Para tıkır tıkır ödenmiş. Ama aslında bulgura ödenmesi gereken KDV sadece 2 bin 970 lira.
Toplamda fazladan ödenen KDV ise 219 bin 680 liraya fırlamış.
Buna benzer işlemler yüzünden çıkartılan zimmet faturası ise 7.4 milyon lira.
Bu oranları, ne bir büyükşehir belediye başkanı, ne de bir genel sekreter bilmek zorunda değil.
Ama o faturayı kabul eden muhasebeci, alımı yapan birimin amiri ve bunları denetleyenler bilmek zorunda.
Bilmiyorlarsa da çalıştırmayacaksın.
O koltuklara bilenleri oturtacaksın.
Peki İzmir’de bu sistem neden işlemiyor?
Cevabı çok basit...
Başkan Kocaoğlu, ekibine ve onların kurduğu düzene öylesine inanmış ki, müdahaleyi gereksiz ve anlamsız buluyor.
Bu konudaki uyarılara aldırdığı bile yok. Hatta kendisini uyaranlara kızıyor.
Kocaoğlu, bu inatçı tutumunun bir benzerini gemi ihalesinde de sergiliyor.
İlki mevzuat gereği iptal edilmek zorunda kalınan ihalede, eleştirilen konularda tek bir geri adım atmamış gibi görünüyor başkan.
Hazırlanan şartnameye, istenen gemi modeline öylesine inanmış ki, “nuh diyor peygamber demiyor“.
Bu inadını sonuna kadar sürdürürse neler yaşanabileceğini tahmin etmek için “kahin” olmaya gerek yok.
İptali için davalar birbirini izleyecek.
Süreç, teleferik gibi, metro gibi uzadıkça uzayacak...
Sözü daha fazla dolaştırmaya gerek yok...
Demek istediğim şu;
Birileri Aziz Kocaoğlu’na, “eline diken battığında acısını geçirmek için aspirin içmek yerine, batan dikenin çıkartılması gerektiğini” öğretmek zorunda.
Başkan bunu öğrenemezse, adliye koridorlarında daha çok dolaşır...
Özay Şendir
Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...
6 Haziran 2025
Abbas Güçlü
Yaşadığımız toprakların farkında mıyız?..
6 Haziran 2025
Zafer Şahin
Senin kısmetine Kent Lokantası düştü İstanbul
6 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş tamtamları ile barış olur mu?
6 Haziran 2025
Mehmet Tez
Pink Floyd, Live in Pompeii: Woodstock’ın tam tersi
6 Haziran 2025