İlber Ortaylı

İlber Ortaylı

Tüm Yazıları

Sovyetler Birliği ve Nazi Almanyası arasındaki saldırmazlık antlaşması Molotov-von Ribbentrop Paktı olarak anılır. Tam 70 sene evvel 22 Ağustos 1939’da imzalandı. Doğrusu İngiltere-Fransa-ABD blokunda şok etkisi yarattı. Amerikalıların çoğu Nazilere ilgisizce ve bilgisizce bakıyorlardı. Komünistler hakkında ise yeterince önyargıları vardı. Bu ikisi bir araya gelince, şok geçirdikleri açıktı. Ama asıl şamarı Büyük Britanya yedi; artık Çekoslovakya ve Avusturya’da olduğu gibi Hitler’i teskin etme politikasının sona ereceği açıktı. İlk sürtüşmede -ki bu kısa bir zamanda, eylülde Polonya’nın işgaliyle başladı- Almanya’ya savaş ilan edildi.
Sovyet Rusya, Finlandiya savaşında hiç ummadığı bir direnişle karşılaşmış ve ağır kayıplar vermişti. İçte rejim iknadan çok devlet terörüyle sağlamlaştı. Komünist fraksiyon liderleri Zinovyev 1936’da, Buharin ve yandaşları ise 1938’de ortadan kaldırıldı. Sürgüne gönderilen Troçki’nin etrafında Batı dünyasının ekseri komünistleri toplanınca Meksika’da 1940’ta feci bir suikastla ortadan kaldırıldı.

Dehşet polis rejimi

Sovyetler Birliği süratle sanayileşiyordu. Sverdlovsk adı verilen Yekaterinburg, Urallar’daki Magnitogorsk, Ukrayna’da Donetsk havzası, Volga boyunda Stalingrad sanayi siteleri olarak fışkırıyordu. Ama buradaki işçilerin hayat ve yaşayışı hiç de sanayileşen bir şehrin asgari şartlarına sahip değildi. Polis rejimi dehşet düzeydeydi, NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) küçük insanın hayatına girmişti. Suçların tarifi belli değildi, cezaların derecesi hiç belli değildi. Bütün bir neslin içinde Stalin çocukları denen, yani anaları babaları birlikte yok edilmiş yetimlere bugün bile sıkça rastlanıyor. Bunlar 1937 ve daha erken doğumlulardır.
Büyüyen sanayi rakamları, katiyen paralel bir tarımsal hâsılayla desteklenmiyordu. Kolektivizasyon işlemi çoğu iptidai şartlarda çalışan on binlerce kolhozda (kolektif çiftlik) verimi düşürmüştü. Ukrayna halkı iki kere suni açlık yaratılarak kırıldı. Çalışkan ve yaratıcı çiftçi sınıfı “kulak” kategorisi altında yok edildi.
Volga üzerinde kanal ve baraj inşa eden şehirlerin mahalli yöneticileri bu dönemde çalıştırmak için merkezden daha fazla sayıda “halk düşmanı” gönderilmesini istiyorlardı. İstenen de gönderiliyordu.

Saldırı kolaylaştı

1930’ların sonunda Nazi Almanyası’nın saldırısına karşı sosyalist ideolojinin dayanamayacağı anlaşıldı. Milliyetçi Rus motiflerine dönüldü. Her halükarda ülke savaşa hazırlıklı değildi. Nazi Almanyası’nın saldırmazlık paktı teklifi kabul edildi. Bu masum bir savunma içgüdüsü ile girişilen bir manevra değildi. Almanlarla birlikte Doğu Avrupa’yı yağmalama ve başka ülkelere saldırmayı kolaylaştıran bir pakt olarak hazırlandı. Stalin kadehini; “Alman halkının çok sevdiklerini bildiği Führer şerefine” kaldırdı. Bu skandal, batının demokrat ve sosyalist kitlelerini Moskova’dan soğuttu.
İşin garibi, o günlerde Moskova’da Sovyetlerle saldırmazlık paktı imzalamak için bekleşen Türk heyetini, Ruslar von Ribbentrop hazretleriyle iş bitene kadar ne olur ne olmaz diye oyaladılar. Dalaverenin kokusunu alan heyetimiz daha fazla beklemedi ve Ankara’ya döndü.
Romanya’ya ait bugünkü Moldova yani Boğdan’ın, gizli protokolde Almanya’nın ilgi alanı dışında olduğu tasdik ediliyordu. Yani bölgede yaşayan Alman azınlığa rağmen burası Rusya’ya teslim ediliyordu, nitekim işgal edildi. Baltık ülkeleri için de aynı hüküm kondu ve buradaki Sovyet işgali hiç de sevimli olmadı. İki yıl sonra Almanlar girdiğinde yerli halktan aşırı destek görmelerinin bir nedeni de budur.

Cinayetin kokusu

Asıl korkuncu Katyn ormanı faciasıdır. Sovyetler ve Naziler Polonya’yı paylaşmıştı. Eylüldeki Alman işgalinin ardından doğudan da Sovyetler girdiler. Kızıl ordu ve refakatteki gizli polis Polonya’nın aydın elitini temizlediği gibi, esir aldığı ordunun subaylarını da Katyn ormanında katletti. Stalinist cephe bir müddet suçu milyonla adam öldüren Almanlara mal ederek kurtulmaya çalıştılarsa da cinayetin kokusu çabuk çıktı.
Bu paylaşımda tek düzgün olay Polonya Galiçyası denen Batı Ukrayna’nın doğudaki kanatla birleşmesi olmuştur. Ukrayna ulusal kimliği o sayede bugüne dek yaşadı.
İngiliz tarihçi Norman Davies “Hırsızlar arasındaki sözleşmenin fazla bir anlamı yoktur” diyor. Güya 10 yıl süre için imzalanan bu antlaşmayı; Hitler Avrupa kıtasında Yugoslavya ve Yunanistan’ın işini bitirdikten sonra bir rafa kaldırdı.
22 Haziran sabahı Almanlar süratle Rusya topraklarına girdiler. Tank birliklerinin becerikli komutan ve kurmayları parti ve devlet içindeki 1936-38 temizliğinde ortadan kaldırılmıştı.

İnönü’nün kahkahası

Sanayi kendini savaş şartlarına uyarlayamamıştı, ordunun donanımı çok kötüydü. Üç askere bir tüfek hesabı savunma savaşı sürdürülemezdi. Bu da Alman “yıldırım savaşı”nın nedenidir. Sovyet topraklarına giren Alman orduları Birinci Cihan Harbi’ndeki gibi değildi; her şeyi katlettiler. Hatta Noel çamı için, çam ağaçlarının tepelerini bile kestiler.
Tam beş sene sonra, 1944’ün 23 Ağustos’unda, Amerikalılar ve Fransızlar Paris’e girdi. Normandiya çıkarması amacına ulaşmıştı. Nazi zaferleri beş yıl dahi dayanamadı.
Molotov-von Ribbentrop paktının gerekliliği veya ahlak dışılığı her yönüyle hâlâ tartışılıyor. Asıl önemlisi bu tartışmanın, duygulara hitap ederek hafızalarda yer etmesi. İkinci Cihan Harbi tarihin en kanlı, ahlak endişesinin en az taşındığı ve beşeriyete en pahalı oturan facia olma niteliğini de elan muhafaza ediyor.
Bu antlaşmanın ihlal edildiği gün ve gecenin sabahında Sovyet-Alman savaşının başladığını haber alan Türkiye reisicumhuru İnönü ünlü kahkahasını atmıştı. Bu bir sevinç kahkahası değil, Türk askeri ve sivil bürokrasisinin çektiği sıkıntılardan bir anda kurtulmasının getirdiği bir patlamaydı.

Haberin Devamı

Sahnedeki duruşu bile etkileyici
Dün ünlü kemanistimiz Ayla Erduran’ın doğum günüydü. Olağanüstü kabiliyetinden dolayı çok küçük yaşta Türkiye’deki sanat çevrelerinin dikkatini çekti; babası Ord. Prof. Behçet Sabit Erduran belki de çok kabarık olmayan servetini kızına ve onun sanatına adamayı tereddütsüz kabul etti.
Ayla en başta Paris konservatuvarında, ardından Amerika’da Galmian ve Franceskati’den ders aldı. Türkiye garip ülkedir; insanların Sovyet sefaretinin bile yanından geçemediği 1957’de onun Moskova Konservatuvarı’nın ünlü hocası ve büyük virtüöz David Oistrakh’a gitmesine karşı çıkılmadı. Soğuk harp yıllarında Dışişleri Bakanlığı’nın en muhafazakar memurları bile, Batı müziği alanında kabiliyetli Türk gençlerinin yetiştirilme gereğini anlamışlardır. Bu bakanlığın kültür dairesi; Türkiye’de kültürel açılımının gerçekleştirilmesinde Kültür Bakanlığı’ndan çok daha etkili olmuştur.
Ayla Erduran, Oistrakh üstadın gözde öğrencisiydi. Denebilir ki üstadın adını onun kadar yaşatan ve renklerini taşıyan başka bir virtüöz yoktur.
Hiçbir zaman “harika çocuklar kanunu”ndan yararlanmayan Ayla, Türkiye’nin harika bir keman sanatçısı olarak kariyerini sürdürdü. Ailesi ve onun için bu sanat her şeyin önündeydi. Erduranlar servetlerini o devrin Türkiye’sindeki varlıklıca bir aile için çılgınlık sayılacak bir nesneye yatırdılar: Konserler için bir Stradivarius keman alındı.
Ayla, Avrupa başkentlerinde ve Amerika’da birbiri ardına konserler veriyordu. Altmışlı yıllarda onu Ankaralılar çok dinledi ve Batı müziğini onun sayesinde sevdi. Sadece sanatı ve üslubu değil, kendi çekiciliği ve duruşu dahi sahnede etkiliydi.

Dar sınırlar içinde kalmadı

Musiki bilgisinin dar sınırları içinde kalmamıştı. Onunla bir mecliste oturmak demek, musiki dışı konularda da gezinmek anlamına gelir. Filarmoni dünyamızın bazı mensupları gibi manasız Türk musikisi düşmanlığı da yapmaz. İdil Biret gibi Türk musikisi konularında da ilgili ve bilgilidir.
İnsanlara musiki dinletmek için hiçbir engel tanımaz. Nitekim 18 Ağustos akşamı da uzun zamandır çekmekte olduğu bel ağrıları, boyun kireçlenmesi ve yorgunluğa rağmen Cem Mansur’la Ulusal Gençlik Orkestrası’nın konserine çıktı. Bu konserde binbir ıstırabına rağmen en güzel şekilde yorumladığı Brahms’ı kolay unutamayız.
Topkapı güzel bir konser yaşadı. Musiki herkes içindir; musiki üzerinden siyaset tacirliği yapılamaz, gülünçtür. 18 Ağustos gecesi sahnede duran Ayla Erduran’ı saygıyla selamlıyoruz. Ve sanki kendilerine sormuşuz gibi bazı densiz basın organlarının onun yaşını manşetten yazmalarına hiçbir anlam veremiyoruz. Doğduğu yılı belirtmeden, doğum gününü kutluyoruz. Onu hep dinlemekten mutluyuz, uzun ömürler diliyoruz.