İktidar partisinin, geçen çarşambayı perşembeye bağlayan gece yarısı TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen torba yasa teklifine ekleyiverdiği bir önergenin kabul edilmesi sonucunda, Dışişleri Bakanlığı üst yönetiminin hariçten atanacak AKP kadroları tarafından kısa sürede ele geçirilmesinin önü açılmış oldu.
Düzenlemeye göre büyükelçi veya daimi temsilci olarak yurtdışı görevlerine hariçten atananlar, döndüklerinde büyükelçi unvanlarını koruyarak bakanlıktaki üst makamlara getirilebilecekler, bu hususta meslek memurlarıyla aynı hükümlere tabi olup, aynı haklardan yararlanacaklar.
Siyasi anlamı şu: AKP’nin bir gazetecisi, think tankçısı, akademisyeni veya üçüncü dönem engeline takılmış bir AKP milletvekili önce “büyükelçi” olarak yurtdışında görevlendirilecek, sonra bu unvanı muhafaza etmeleri sayesinde Dışişleri’nin merkez teşkilatında, mesela bir genel müdürlük yapabilecekler.
Geçen yasama döneminde kabul edilen 7 Temmuz 2010 tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığı’nın kuruluş ve görevleri hakkındaki kanun, bakanlık haricinden yurtdışına büyükelçi olarak atananların, ihtiyaç halinde merkeze dönüp bakanlıkta çalışmaları ve büyükelçi unvanını kullanmalarına, öncesinde bir başka kamu kurum ve kuruluşuna mensup olmaları halinde izin veriyordu.
Şimdi “kamu kurum ve kuruluşuna mensup olma” önkoşulu ortadan kalkıyor.
Sayın Dışişleri Bakanı, artık canı isterse İHH’nin bir aktivistini “büyükelçi” tayin edip iki ay sonra geri çağırır ve onu Ortadoğu Genel Müdür Yardımcılıklarından birine atar; hatta bu kişiyi “İkili Siyasi İşler Genel Müdürü” falan bile yapabilir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığı, yapısını belirleyen teşkilat kanunu ve imparatorluğa uzanan mazisinin güçlü kıldığı bir kurum kültürüne sahip, köklü bir müessesedir.
Bu bakanlıkta büyükelçiliğe ve merkez teşkilatında yöneticiliğe yükselmek için ilk önce başkatip olmak gerekiyor ki bu da sınavla mümkün. Bu bakanlığın çok sağlam bir sınav sistemi olduğu bilinir.
Şimdi ise partizan siyaset kurumun üst yönetimini ele geçiriyor.
Oysa önceki AKP’li dışişleri bakanları bu profesyonel teşkilatla pekala çalışabilmişlerdi.
Mevcut Bakan Davutoğlu, Dışişleri bürokrasisinde kendisine kayıtsız şartsız hizmet edecek bir kadroyu bulamamış ve teşkilattan artık ümidini kesmiş olmalıdır. Yoksa bakanlığın, beğenmediğini anladığımız kurum kültürünü ortadan kaldırmaya ve hariciyeciliği bir kariyer olmaktan çıkarmaya karar vermezdi.
Bu Dışişleri, hükümetten bağımsız düşünebilen bir kurum olarak kalmış ve mensupları siyasi promosyon uğruna iktidarın bazı beklentilerini karşılamamış olmalılar ki böyle bir cezaya çarptırılıyorlar.
Şimdi Dışişleri’ne başkanlık rejimlerinde rastlanan bir düzen getiriliyor. Bu, Amerikan sistemine yakın bir uygulama olacak.
ABD’de dışişleri bakanlığının üst düzeyi her yeni başkanla birlikte değişir. Ancak orada Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında bizde olduğu gibi yaşam tarzı çatışmasına kadar varan bir kutuplaşma söz konusu değil.
İktidarın siyasi tercihinin sonucu olan bu yeni uygulama, bakanlığa en alt kademeden girmiş meslek memurlarının hedefi büyükelçilik olan kariyer çizgilerini belirsiz hale getirecek, derin kırılmalara ve kurum içi güven bunalımına yol açacak. Geçiş süreci çok sancılı olacak, sonuçlar ise çok olumsuz...
CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk geçen çarşamba TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmalarda bazı olumsuz sonuçlara dikkat çekmişti. Özetliyorum:
“Dışişleri Bakanlığı personelinin profilini kendinize çok uygun bulmayabilirsiniz; öyle değil ama öyle düşünebilirsiniz. Bakanlığın sınavı çok ciddi bir sınavdır; her kökenden insan gelir, girer, kazanan çalışır. Diyebilirsiniz ki ben kendi profilimde daha fazla adam istiyorum. Bunun yolu da dışarıdan adam saplamak değil, bunun yolu Bakanlığa girişte bunu ona göre düzeltmek ama bakanlığın içerisinde bu mesleki eğitimden insanların geçmesi lazım. (...)
Dış politika tecrübesi sadece üç sene, dört sene büyükelçilik yapmakla kısıtlı kalan insanları NATO Genel Müdürü, Batı Avrupa’yla İlişkiler Genel Müdürü yaparsak memleketin ne hale gelebileceğini düşünebiliyor musunuz?”
Not: 25 Temmuz’a kadar ara veriyorum.