Fenerbahçe bu sezon Kadıköy'deki 13. lig maçını Göztepe ile oynadı ve 5. yenilgisini aldı. 13 maçın bilançosu; 7 galibiyet, 5 yenilgi ve 1 beraberlik... 39 puanın 22'si alındı, 17'si kaybedildi. Maç başına puan ortalaması 1,69 olarak gerçekleşti...
Fenerbahçe deplasmanda ise şimdiye kadar 12 lig maçına çıktı; 9 galibiyet, 2 beraberlik, 1 yenilgi aldı. 36 puanın 29'unu hanesine yazdıran sarı-lacivertli takım sadece 7 puan kaybetti. Deplasmandaki maç başına puan ortalaması 2,41 oldu...
Tablo gayet net ve düşündürücü...
Deplasmandaki 12 maçtan 29 puan çıkaran Fenerbahçe'nin kendi sahasındaki 13 karşılaşmada 22 puanda kalması taraftarın tribünlerde olmaması veya tesadüfle açıklanamaz.
Ben bu garip gerçeğin en önemli sebebinin hücum hattındaki kalite/yetenek eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bir başka ifadeyle, "İkinci sınıf futbolcularla birinci sınıf futbol oynanmaz" felsefesinin ete, kemiğe bürünmüş halidir yaşananlar...
Fenerbahçe evinde Konya'ya 2-0, Malatya'ya 3-0, Beşiktaş'a 4-3,
Fenerbahçe Beko sezon başında Zeljko Obradovic'le vedalaştıktan sonra Igor Kokoskov'u göreve getirmişti. Bütçeyi daraltan sarı-lacivertliler; Kostas Sloukas, Gigi Datome, Nikola Kalinic, Derrick Williams ve Joffrey Lauvergne gibi pahalı yıldızlarla da yollarını ayırmıştı...
Nando De Colo ve Jan Vesely'nin üzerine inşa edilen yeni kadronun sezon başında Kızılyıldız ve Anadolu Efes'e karşı elde ettiği parıltılı Euroleague galibiyetleri geleceğe dair herkesin iştahını kabartmıştı. Ancak evdeki hesap, ilerleyen günlerde çarşıyla örtüşmedi, daha sonra çıkılan 13 maçın 10'u kaybedildi.
Kabus gibi geçen o günlerde, yönetim, Gherardini, Kokoskov ve yeni oyuncular hakkında yazılanları, söylenenleri hepiniz biliyorsunuz. Marko Guduric hamlesinden sonra takımın zincirlerini adeta parçalayarak füze gibi yükselişe geçmesini de keyifle izliyorsunuz...
Dile kolay; Euroleague'de üst üste 9 galibiyet aldı Fenerbahçe Beko... Sarı-lacivertli takımla (14), lider Barcelona (17) arasında sadece 3 galibiyet fark var artık.
Fenerbahçe'deki başarılı basketbol geleneğini 3
Mesut Özil (Arsenal) ve İlkay Gündoğan'ın (Manchester City) Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mayıs 2018'te Londra'da bir araya geldiği buluşmaya İngiliz medyası özel bir anlam yüklemezken, Almanlar olayın üzerine balıklama atlamıştı.
Tek fotoğraf karesi üzerinden Alman televizyonları saatler süren programlar yaptı. Tüm haber bültenlerinde konu masaya yatırıldı, o buluşmayla Almanya'daki Türk toplumuna siyasi mesajlar gönderildiği ileri sürüldü ve özellikle Mesut Özil'in resmen kellesi istendi...
O günlerde Alman devlet televizyonu ARD'nin İstanbul'da yaşayan Türk muhabirinden sürpriz bir telefon aldım. Gazeteye gelerek, Mesut Özil özelinde benimle bir röportaj yapmak istediklerini söyledi. Kabul ettim, öğleden sonra Alman kameramanla birlikte geldi. Röportaj tam 45 dakika sürdü. Spor servisimizin içinden bir sürü detay görüntü de aldılar, röportajı bitirip gittiler...
Türk muhabir röportajın ertesi gün ARD'nin sabah bülteninde yayınlanacağını söylemişti, yayınlanmadı. Arkadaşı arayıp durumu
Süper Lig'de bu sezon 21 takım mücadele ediyor. Her hafta 10 maç oynanıyor ve neredeyse her maçtan sonra yalnızca hakemler konuşuluyor. Haksızlığa uğrayanlar isyan ediyor, haksız puanları ceplerine indirenler kendi canları yanana kadar kulaklarının üstüne yatıyor. Ligimizdeki bu vahim tablo maalesef hiç değişmiyor.
Bir anket şirketi, her takımdan 100'er kişi olmak üzere toplam 2 bin 100 taraftara, "Süper Lig'de maçların adil yönetildiğine inanıyor musunuz" diye sorsa, eminim ki, 'hayır' cevabı verenler yüzde 95'ten aşağı çıkmaz... Soru bana sorulsa benim de cevabım 'hayır' olur...
Uzun yıllardır hakemlerin yetersiz oldukları net bir gerçek ama zaten biz de onlardan her hafta Şampiyonlar Ligi veya Premier Lig ayarında müsabaka yönetmelerini beklemiyoruz. Kabul edilebilir insani hataların, yorum yanlışlarının, her zaman başımızın üstünde yeri var... Derdimiz bunlar değil.
Yapabileceklerine inanıyoruz ve onlardan herkes için adalet istiyoruz...
A takımı lehine verdiğiniz penaltıyı, B takımı lehine de çalmanızı bekliyoruz.
C takımına gösterdiğiniz kırmızı kartı, D
Süper Lig'in marka değeri, saygınlığı, kalitesi son yıllarda mum gibi eriyor.
Yayıncı kuruluşun kulüplere ödediği yayın hakkı kuşa döndü, takımlarımızın Avrupa kupalarındaki hazin durumu ortada...
EURO 2020'ye katılma hakkı kazanan A Milli Takım, UEFA Uluslar Ligi'nde C Ligi'ne düştü...
İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya'dan dörder, Fransa'dan üç kulüp her sezon Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılırken, bizim Süper Lig şampiyonumuz 2022-23 sezonundan itibaren Şampiyonlar Ligi'nde yer almak için iki eleme turu oynamak zorunda kalacak...
İki yıl sonra UEFA Avrupa Ligi'ne doğrudan katılım hakkımız da olmayacak...
Peki ama Belçika, Hollanda, Ukrayna, İskoçya ve Avusturya ligleri hızla yükselirken biz neden aynı hızla geriliyoruz? Statlar, tesisler, naklen yayın hakları, futbola gösterilen ilgi ve total gelirlerimiz bu ülkelerin bir hayli üstünde ama biz niye gerilemeye devam ediyoruz? Paraşütsüz düşüyoruz fakat sorunlara bir türlü çare üretemiyoruz....
Bence yaşanan krizin temelinde, yayıncı kuruluş ve hakemlerin tabiri caizse kamyon gibi
Rize maçı Sosa'nın 88'de penaltıdan attığı golle 2-1 kazanıldı...
Kadıköy'deki Hatay maçı golsüz bitti. 77'de 10, 81'de 9 kişi kalan rakibe 2 puan kaptırıldı...
Golsüz biten Galatasaray derbisindeki oyun tatmin ediciydi ama daha 3. haftada puan kaybı 4'e yükseldi.
Karagümrük maçı Altay'ın 87'de kurtardığı penaltıyla 2-1 kazanıldı. İç sahadaki ikinci maçta da oyun kırılgan ve gelecek için endişe vericiydi.
Göztepe deplasmanından 3-2'lik galibiyetle dönüldü. 3-1'e kadar güçlü bir oyun ortaya koyan takım maçı yine güçlükle bitirdi.
Kadıköy'de Trabzonspor maçı 3-1 kazanıldı. Krizdeki rakibine karşı beraberlik golünü 51'de bulabilen Fenerbahçe taraftarına yine uzun süre çile çektirdi.
Antalyaspor deplasmanındaki futbol ve girilen pozisyonlar sevindirici olsa da karşılaşma 84'te Perotti'nin penaltı golüyle kazanıldı.
Konyaspor'a Kadıköy'de 2-0 kaybedilen maç büyük bir kırılma ve şoka neden oldu. Takımın ve Erol Bulut'un geleceği ilk kez ciddi anlamda tartışmaya açıldı.
Her şey Pierre Webo’nun volkan gibi patlayan isyanıyla başladı. Maçın 4. hakemi Sebastian Coltescu kulübede kırmızı kart görmesine sebep olduğu Webo’ya karşı bir de ırkçılık suçu işlemeye kalktı ama öyle bir kayaya çarptı ki dağıldı, puzzle gibi parçalara ayrıldı.
“Why did you say negro?”
“Neden zenci dedin?” diye defalarca sordu Webo... Soru sormuyor, tokat atıyordu adeta. Sokakta olsalar Rumen hakemi Paris’ten ülkesine kadar kovalardı mutlaka...
Webo’nun fitilini ateşlediği isyan dalgası dakikalar içinde bütün dünyaya yayıldı... Aklı başında herkes bu insanlık suçuna lanet yağdırdı. Kendisini bile yönetemeyen Coltescu’nun hakemlik hayatının derhal bitirilmesi gerektiği haykırıldı...
Paris’teki kara gecede bazı adamların müthiş karakterler olduğunu gördük, gurur duyduk.
Webo’yu elbette ilk sıraya koyuyorum... Yardımcısına anında sahip çıkan ve ilk saniyeden itibaren isyan denizini dalgalandıran Okan Buruk hocayı, Başkan Göksel Gümüşdağ’ı, CEO Mustafa Eröğüt’ü, Medipol
Grubun en kritik maçına 7 eksikle çıktı Demir Grup Sivasspor... Kovid-19’a yakalanan Uğur Çiftçi, Hakan Arslan, Erdoğan Yeşilyurt ve genç oyuncu Eren Şahin’in yanı sıra sakatlıkları bulunan Kayode, Goiano ve Jorge Felix kadroda yoktu. Uzun süreli sakatlığı yüzünden UEFA listesine yazılmayan Rybalka’yı da eklersek tam 8 oyuncu maçta görev yapamadı.
Appindangoye ile Fajr’ın tam zamanında takıma dönmeleri savunma ve orta alanda yaşanan ağır krizi bastırdı ama belki de en büyük eksiklik, Kovid-19 yüzünden maçı televizyondan izleyen Rıza Çalımbay’dı... Çalımbay’ın yardımcısı Bülent Albayrak’ın yer aldığı kulübede sadece 4 yedeğimiz vardı!..
Kadro değeri 277 milyon euro olan ve La Liga’da 11. haftayı 20 puanla 3. sırada kapatan Villarreal ise en önemli gol ayakları Paco Alcacer ve Carlos Bacca’yı İspanya’da bırakarak gelmişti. Alcacer ilk maçta 70’te oyuna girip 2 gol atmıştı. Bacca da ikinci golü kaydeden isimdi.
Bu ilginç koşullar altında oynandı karşılaşma... Kolu kanadı kırık