İsmail Kartal, golsüz biten Trabzonspor maçının 11'ini bozmadı. Diego takıma katıldıktan sonra Ersun Yanal'ın 4-3-3 dizilişini zorunlu olarak terk eden Kartal, 4-2-3-1 düzeniyle takımını sahaya sürdü. Trabzon'da görev bölgeleri sürpriz biçimde değişen üçlüden Kuyt sağ, Sow sol kanada geri dönerken Emenike merkezde oyuna başladı. Doğrusu da buydu...
Okan Buruk ise üç ofansif oyuncusuna beklenmedik şekilde 11'de forma verdi. Merkezdeki Muhammet'i, İbrahim Akın ve 18 yaşındaki Oğulcan'la destekleyen Gaziantep'in hocası, ofansif özellikleri yüksek Mustafa'yı da orta alanda görevlendirdi.
Chico ve Mustafa'nın orta alandaki etkili presi oyunun ilk bölümlerinde Diego'yu fazlasıyla rahatsız etti. Brezilyalı futbolcunun tribünleri şaşırtan top kayıplarının birinci sebebi bu agresif baskıydı. Gaziantep'in orta sahayı hızlı geçmesinin sebebi ise Emre ile Topal'ın birçok pozisyonda 4'e 2 veya 3'e 2 kalmalarıydı.
Okan Buruk'un cesur oyun planı ilk yarıda meyvelerini verdi. Fenerbahçe'nin problemi ise Diego'nun oyundaki rolünü henüz yeterince benimseyememiş olması ve Gökhan'ın aksine Caner'in yaptığı ortaların sürekli rakibe gitmesiydi.
Fenerbahçe ikinci yarıya Emenike kriziyle
Her iki kulüpten hafta boyu yapılan sağduyulu açıklamalar, Süleyman Seba Sezonu'nun ruhuna uygun bir başlangıcı beraberinde getirdi. Kaptanlar Emre ile Onur'un takımlar ısınırken dostça tokalaşmaları, oyun başladıktan sonra yerde kalan oyuncuların rakipleri tarafından centilmence ayağa kaldırılmaları son derece sıcaktı, içimizi ısıttı...
Halilhodzic'in, yardımcı Serkan Ok'a yönelik "gereksiz" ve "abartılı" tepkisi hem sahadaki hem de tribünlerdeki tansiyonu yükseltse de sahadaki iyi niyetli oyuncular kontrolü kaybetmedi.
İsmail Kartal, Halilhodzic'in, "Fenerbahçe'yi kendi takımım kadar iyi tanıyorum" açıklamasından etkilenmiş olacak ki Bosnalı hocayı şaşırtmak için hücumdaki üç futbolcusunun da yerlerini değiştirdi. Kuyt sola, Emenike hiç sevmediği sağ kanada geçti, Sow da çok uzun bir aradan sonra merkezde maça başladı. Alper'in yerine Diego'yu 11'e monte etmesinin sebebi ise sanırım Bosingwa ve Mustafa Yumlu'dan yoksun Trabzonspor savunmasının yaşadığı krizden yararlanmaktı...
Fenerbahçe her zamanki gibi kanatları etkili kullanarak pozisyon üretmeye çalıştı. Ancak Caner'in tedirginliği ile Kuyt'ın sol kanattaki, "etkisiz eleman" görüntüsü birleşince hücum
Mersin İdman Yurdu, PTT 1. Lig play-off grubunu birinci sırada bitirerek, Spor Toto Süper Lig'e çıktığında takvimler 18 Mayıs'ı gösteriyordu. Kırmızı-lacivertli takım geçen sürede 6'sı yabancı, 10'ü Türk tam 16 oyuncuyu kadrosuna kattı. Teknik direktörlük görevine de Rıza Çalımbay'ı getirdi.
Kamplara gidildi, hazırlık maçları oynandı, zaman hızla aktı... Fakat Süper Lig biletinin alınmasının üzerinden 3.5 ay geçmesine rağmen sanırım hiç kimse kafasını çevirip zemine bakmadı. Daha geçen yıl açılan bir stadın zemini; kulübün sahip olduğu milyonlara, bir yığın yöneticiye, profesyonele rağmen nasıl tarla olarak kalabiliyor anlamak mümkün değil. Futbola, futbolcuya, taraftarlara hiç mi saygınız yok? Avrupa'da bugüne kadar böyle bir zemin gördünüz mü?
Daha ilk yarım saat dolmadan iki oyuncu sakatlandı. Önce Veli Kavlak ardından Oktay Delibalta adale sakatlıkları yüzünden kenara gelmek zorunda kaldı. Dileriz onlara yenileri eklenmez ama maalesef her an bir futbolcunun ayak bileği kırılabilir. Türkiye Futbol Federasyonu, Türkiye'deki bütün statları yakın takibe almalı ve böyle zeminlerde kesinlikle maç oynatmamalıdır. Aksi halde Türkiye'de futbol bir santim ileri gitmez, bizden
Portekiz (Porto), Almanya (Werder Bremen, Wolfsburg), İtalya (Juventus) ve İspanya (Atletico Madrid) liglerinde tam 10 sezon top koşturdu. Santos'tan, Porto'ya transfer olduğunda 19 yaşındaydı ve 30'u ligde, 6'sı Şampiyonlar Ligi'nde olmak üzere 36 resmi maçta forma giydi, 4 gol attı.
Avrupa macerasına başarılı bir başlangıç yapan Diego Ribas, Porto'daki 2. yılında Bruno Alves ve Raul Meireles'le birlikte lig ve kupa şampiyonlukları yaşadı. Ardından 6 milyon euro karşılığında Werder Bremen'in yolunu tuttu. Yeşil-beyazlı formayı 3 sezon giyen ve yetenekleriyle Bundesliga'yı sallayan Brezilyalı yıldız, 2009-2010 sezonunun başında 24.5 milyon euro bonservis bedeli karşılığında Juventus'a transfer oldu. İtalya'daki ilk yılında 44 resmi karşılaşmada görev yapan Diego 7 gol attı fakat Wolfsburg'un cazip teklifini geri çevirmeyerek sürpriz biçimde Almanya'ya geri döndü.
Sert disipliniyle ünlü Felix Magath'la anlaşmakta zaman zaman zorlanan Diego, 2011-2012 sezonunda kiralık olarak Atletico Madrid'e gitti ve kısa sürede İspanyol ekibinin en önemli hücum kozlarından birine dönüştü. Simeone ile yıldızı yeniden parlayan Diego, 42 maçta 6 gol atarken, UEFA Avrupa Ligi ve Kral Kupası
Sarı-lacivertliler, Teknik Direktör Ersun Yanal’ın cesareti ve performans kriterleri önderliğinde ligin en çok gol (74), en çok şut (534), en çok isabetli şut (235), en çok korner (211) atan ve en çok gol pozisyonuna giren (223) takımı olmayı da başardı. İstatistikler her şeyi gözler önüne seriyor, bu tablodan başka bir şampiyon çıkmazdı
Sezonun ilk yarısını en yakın rakibinin 8 puan önünde kapatan ve şampiyonluk için dev bir adım atan Fenerbahçe sürprize izin vermedi, favorisi olduğu Süper Lig’i mutlu sonla bitirdi.
TFF Süper Kupa’yı Galatasaray’a 2. kez kaybederek yeni sezona başlayan Fenerbahçe ardından Şampiyonlar Ligi’nden ihraç edildi. Sonra UEFA ile hızlandırılmış yargılama için anlaşıldı, CAS süreci başladı, ama sonuç hayal kırıklığıydı. Avrupa defteri çok erken kapandı, Torku Konya deplasmanındaki ligin ilk maçı da 2-0’dan 3-2 kaybedildi. Sezona kâbus gibi giren sarı-lacivertli takım için neresinden baksanız tablo karanlıktı, tünelin ucu görünmüyordu.
İşte bu noktada Ersun Yanal’ın performans kriterleri ve cesur futbol anlayışı devreye girdi. Konya maçından sonra takımın yıldızı Sow’u üst üste 3 hafta kadroya dahi almayan Yanal, bütün takıma, “patron benim”
Sarı-lacivertlilerin sürpriz gösterisi, ezeli rakipler arasındaki sert rekabetin kırmadan, dökmeden,
küfür etmeden, dil çıkarmadan, bildiri savaşına tutuşmadan da yaşanabileceğini gözler önüne serdi. Zeka ürünü mesajlar, duruşlar, espriler, göndermeler devam etsin, futbolun güzelliği hiç bitmesin
Bir tespitle başlayalım; 3 Temmuz süreci, Fenerbahçe ile Trabzonspor kadar Fenerbahçe ile Galatasaray’ın arasını da açtı.
Başkan Ünal Aysal’ın imzasını taşıyan 12 Temmuz 2011 tarihli, “Bu ateş üfleyerek sönmez, çözüm zamana yayılamaz...” açıklaması bugün hâlâ ezeli rakipler arasındaki en önemli sorunlardan birini teşkil ediyor, ateş bir türlü küllenmiyor. Ali Dürüst ve özellikle Adnan Öztürk’ün arkası gelmeyen açıklamaları da kulüpler arasındaki dostluğa çok ağır darbeler indirdi.
Fenerbahçe cephesi bu mesajlara sert cevaplar verdi, ortam daha da gerildi. Son üç yılda olaylar, gerilimler, ağır bildiriler birbirini izledi, dostluk bitti, kalbinden bıçaklanarak öldürülen 19 yaşındaki Burak Yıldırım kaybedildi, neticede bugüne kadar gelindi.
Galatasaray Yönetimi, 3 Temmuz sürecine müdahil olmadan sadece dışarıdan izleseydi, kulüpler arasında bugünlerde her şey çok ama çok farklı
2012-13 sezonunu 5. sırada bitiren sarı-kırmızılı takım ile 7. basamakta tamamlayan kırmızı-beyazlılar bitime 2 hafta kala Süper Lig’e veda etti. İki yıldır yaşanan teknik adam ve kadro erozyonu, satılan oyuncuların yerlerinin doldurulamaması ağır bir fatura olarak kendini gösterdi
Kayserispor ve Medical Park Antalyaspor gibi köklü gelenekleri olan büyükşehir kulüplerinin küme düşmeleri Süper Lig’e ciddi bir darbedir. PTT 1. Lig’den gelecek takımların; kalite, taraftar desteği ve tesis olarak düşen ekiplerin yerlerini doldurup, dolduramayacakları da büyük soru işareti olarak önümüzde duruyor...
Bundesliga’da uygulanan “play-out” sistemi ligin kalitesini korumayı hedefliyor ve pozitif sonuçlar verdiğini söyleyebiliriz. Alman futbolundaki rekabet düzeyinin yükselmesi son yıllarda Avrupa çapında başarıları da beraberinde getirdi. Süper Lig‘i 16. sırada bitiren takımın, alt ligin 3.’sü ile play-out oynaması ve galip gelenin yeni sezonda “en iyilerin liginde” yer alma hakkı kazanması konusunu şimdilik burada bitirip, Kayserispor ve Antalyaspor’a geri dönelim...
2012-2013’ü 5. sırada bitiren Kayserispor ile 7. basamakta tamamlayan Antalyaspor’un bu sezon bitime 2 hafta kala
Guardiola'nın şampiyonluğu haftalar önce ilan etmelerine karşın Real Madrid'e 4-0 kaybeden takımı sadece 2 değişiklik yaparak Hamburg karşısına sürmesi mi doğru, Ersun Yanal'ın, Akhisar karşısındaki tercihleri mi?
Guardiola, Allianz Arena'da yaşanan tarihi hezimete rağmen Ribery ile Mandzukic dışındaki bütün Real Madrid mağdurlarına Hamburg deplasmanında 11'de forma verdi ve 4-1 kazandılar. Yanal ise Akhisar önünde bu sezonun yükünü çeken Volkan, Alves ve Kuyt'ı kadroya almadı, Mehmet Topal ve Gökhan Gönül'ü de kulübeye gönderdi. Sakat olmasa büyük olasılıkla Selçuk'un yerine de Salih'e forma verirdi.
Sow, Emenike ve Caner ilk 11'deyse diğer aslar neden kulübede veya ekran başındaydı bunu anlamak zor. Şampiyon takım, Akhisar karşısına unvanına yakışan bir kadroyla çıkıp, 14. dakikada 2 farklı geriye düşmemeliydi.
Savunmadaki Mehmet Topuz ve Kadlec sezon boyunca görev yapsaydı şampiyon Fenerbahçe ilk 5'e bile zor girerdi! Bekir ve Caner de onlara ayak uydurunca sarı-lacivertli takım ilk yarıda çok kötü bir görüntü çizdi. Kadlec tipik bir sol bek, stoper özelliği hiç yok. Yenilen gollerde bunu bir kez daha gösterdi. Eğer takımda kalacaksa Yanal sanırım Çek oyuncuyu mecbur