Şampiyonlar Ligi'nde eksi 12, Süper Lig'de eksi 2 averajı olan Galatasaray, Cesare Prandelli ile yollarını ayırdıktan yaklaşık 48 saat sonra Gaziantepspor deplasmanına çıktı. "Emanetçi" Taffarel, Brüksel'de sahaya çıkan 11'de tek değişiklik yaptı. Telles kontenjan yüzünden yedeğe çekilirken, Sabri 11'e döndü, Tarık da sol beke geçti.
Taffarel'e göre (kadroyu o yaptıysa) tek sorun Sabri olmalı ki diğer 10 oyuncu 11'deki yerlerini korudu. Oysa; yorgun, moralsiz ve formsuz olan birçok ismi yedeğe çekerek, takımda şok etkisi oluşturmayı deneyebilirdi ama sanırım "tercih" edilen ekip buydu. Galatasaraylı 11 yıpranmış adam ilk yarım saat boyunca sadece ayakta durmaya çalıştı. Bu bölümde oyunu kontrol eden Gaziantepspor, Binya ve Mustafa ile iki kez gole çok yaklaştı. İlkinde Binya bomboş pozisyonda kafayı vurdu. İkincide Mustafa'yı, Muslera durdurdu.
Maçın 3'te 1'i geride kaldıktan sonra kıpırdanan Galatasaray'da, Sneijder zoru başarıp topu direğe nişanlayınca eşitlik bozulmadı. Okan Buruk'un sahneye çıkardığı 20'lik gurbetçi Emre Nefiz'in 2'ye 1 pozisyonda topu Gökhan Süzen'e aktarmaması da Gaziantep adına kaçan net bir fırsat olarak kayıtlara geçti.
*****
Taffarel ikinci
Puan cetveli maç öncesi iki takıma da çok iyi pozisyonlar vaadediyordu. Fenerbahçe kazanırsa lider Beşiktaş'ı 2 puan geçerek zirvenin tek sahibi olacak, Bursaspor ise galibiyet halinde 4. sıraya kadar yükselecekti.
Bu büyük fırsat iki takımı da motive etmiş olacak ki maç oldukça tempolu başladı. Kadlec ve Caner'in ortaklaşa yaptıkları pozisyon hatasında Volkan Şen bomboş kaldı, elini kolunu sallayarak daha 3. dakikada takımını üstünlüğe taşıdı.
Bu gol soğuk duş etkisi yapsa da sarı-lacivertliler çabuk toparlandı. Ancak Şener, Caner'i; Aziz de Gökhan'ı iyi savununca birçok atak olgunlaşmadan sona erdi. Kuyt-Diego-Emenike üçlüsünün orta alanda yaptıkları top kayıpları da merkezden geliştirilmek istenen atakların olgunlaşmadan bitmesine neden oldu.
Caner Erkin'e gelince... Maçın henüz başındaki taç atışı tartışması sırasında Volkan Şen, "Top benden çıktı" diyerek centilmenlik göstermesine ve hakem de topu Fenerbahçe'ye vermesine rağmen yardımcı hakeme anlamsız, saçma sapan, sorumsuz itirazlarda bulunduğu için sarı kart gördü. Oyuna bir türlü ısınamadığı için de takımına katkı yapamadı, kırmızı kart tehlikesini de yedek kulübesine sürekli hissettirdi.
İsmail Kartal, Caner'i
Prandelli maçtan önce, "Sneijder, Semih ve Hamit neden yedek" sorusunu, "Bu futbolcular 80 maç oynayamazlar. Rotasyona gittim, diğer oyunculara da şans vermem gerekiyor" diye yanıtladı. Fakat ben, tıpkı vatandaşı Mancini gibi kadroyu ve sistemi sürekli değiştiren İtalyan teknik adamın açıklamaktan kaçındığı gerekçeleri olduğunu düşünüyorum...
Sneijder ve Semih son maçlarını 6 gün önce oynadılar. Hollanda'nın geçen pazar Letonya'yı 6-0 yendiği karşılaşma tam bir hazırlık havasındaydı, Sneijder adeta ter attı. Semih de, Kazakistan maçında zorlanmadı ve yıpranmadı. Hamit ise en son 12 Kasım'daki Brezilya maçında 45 dakika sahada kalmıştı.
Yani arkası gelmeyen rotasyonların asıl sebebi yorgunluk değil, Prandelli'nin sistem konusunda kafasının çok karışık olması. Sneijder, Kasımpaşa maçında da kulübedeydi ve son 37 dakikada sahaya sürülmüştü. Karabük deplasmanında ise oyun 1-1 devam ederken, 67'de kenara alındı.
Prandelli, "rotasyon-dinlendirme" diyerek asıl sebebi gizlemeye çalışsa da tıpkı Terim gibi Sneijder'e yer bulmakta zorlanıyor. Hollandalı sol kulvarda oynamaktan sık sık şikayetçi olduğu için geçtiğimiz haftalarda 4-4-1-1 ve 4-3-2-1 sistemlerini de denedi ama
Prandelli'nin, Galatasaray'da tercih ettiği ilk diziliş 4-3-3 olmuştu. Ardından 4-2-3-1'i denedi, olmayınca 3-5-2'ye geçti. O hiç tutmayınca 4-3-2-1'e şöyle bir baktı, büyük hayal kırıklığına uğradı, Sneijder'in isteğine yanıt vermek için 4-4-1-1'e yatay geçiş yaptı. Son iki maçtır da bu formasyonla takımını sahaya sürüyor...
Mancini'den sonra Prandelli'nin de takımdaki temel problemin 'diziliş' olduğunu düşünmesi kolay anlaşılır bir tutum değil... Şimdiye kadar belli bir dizilişte ısrar etmemesini, oyuncularını sisteme uyum sağlamaya zorlamamasını hiç anlayamamıştım. Ancak ilk kez Borussia Dortmund deplasmanında kullandığı 4-4-1-1 formasyonunu Karabük'te bozmayarak istikrar adına olumlu bir adım attı.
Ön libero özellikli dört adam (Hamit, Selçuk, Melo, Dzemaili) yine ilk 11'de yer aldı. Orta sahanın direnci ve dayanıklılığı gözle görünür bir biçimde arttı ama kanatlar stop etti. Zaten Prandelli'nin tercihi de buydu. Yani aklında kanatlardan hücum etmek değil, merkezi sağlam tutmak ve Sneijder-Burak ikilisini rakip savunmanın ortasında topla buluşturmak vardı.
Bu plan ilk 25 dakikada gayet iyi işledi. Chedjou'nun erken golü takımın moralini de artırdı. Hatta Dzemaili ve
Borussia Dortmund maçı... Reus soldan kesti, arka direkte bomboş kalan Aubameyang affetmedi. Ardından Piszczek sağdan gönderdi, Aubameyang yine bomboştu ve farkı ikiye yükseltti. Arena'da skorbord 18. dakikayı gösterirken Alman takımı 2-0 öne geçmiş ve kalan süreyi Galatasaray için tam bir eziyete çevirmişti...
Cesare Prandelli'nin öğrencileri, Abdullah Avcı'nın Başakşehir'i karşısında da henüz 20. dakikada 2 farklı geriye düştü. Visca tıpkı Reus gibi kaleye paralel gönderdi, defans izledi, Mossoro cezayı kesti. Semih'in golünde de haftalardır formayı unutan Hakan Balta-Koray Günter ikilisi genel izleyici rolündeydi ve Muslera gibi bir kalecinin son 110 dakikada yediği gol sayısı 6'ya yükseldi. Gerçekten şaka gibi...
Melo'nun sakatlanıp çıkması Galatasaray'a olumlu yansıdı. Bruma oyuna girdikten sonra biraz olsun kıpırdanan sarı-kırmızılılar, Sneijder'le gole de yaklaştı ama Hollandalı yıldız, Fenerbahçe derbisinde kalmış olacak ki net fırsatı harcadı ve devre kabus gibi bir skorla kapandı.
Sedat'ın yerden tam köşeye giden vuruşunda Muslera müthiş uzanıp topu kornere tokatlamasa 47. dakikada fark 3'e çıkacak ve perde de kapanacaktı. Bu harika kurtarış Galatasaray'ı kısa
Bu yazıyı okuduğunuza göre, salı gecesi oynanan Roma-Bayern Münih maçını da izlemiş olmalısınız. Guardiola’nın Bayern’i; futbol seviyesi, oyuncu kalitesi ve Şampiyonlar Ligi tecrübesi olarak rakibinden çok ilerideydi. Rudi Garcia’ya ve takımlarına çok güvenen 70 bin Romalı önünde olsa da kazanmaları doğaldı, öyle de oldu. Ancak 1-7’lik skor hiç hesapta yoktu...
Galatasaray-Dortmund maçında da çok benzer bir tablo vardı. Alman ekibi, Arena’da elini, kolunu sallayarak 4 gol attı, Galatasaray’a yine hüzün kaldı. Evet, Klopp’un takımı, Prandelli’nin ekibinden daha yetenekli, daha hızlı ve daha tecrübeli fakat bu veriler de 0-4’ü anlatmak için yeterli değil...
Roma ve Galatasaray’ın, Alman rakipleri önündeki temel problemi, Şampiyonlar Ligi seviyesinde mücadele etmemeleri ve adeta savaşmadan ölmeyi seçmeleriydi. Roma 5 gol yediği ilk yarıda Bayern’e sadece 6 faul yaparken, rakip kaleye yalnızca 1 isabetli şut attı. Şaka gibi ama Galatasaray ise 4 gol yiyip, rakibine 10 net pozisyon verdiği 90 dakikayı 3 faulle tamamladı! Maçı da sıfır gol pozisyonu ve 1 isabetli şutla kapattılar...
Prandelli’nin Galatasaray’ı yerine, Bilic’in Beşiktaş’ı Şampiyonlar Ligi’ne katılsaydı,
Feyenoord'u 2-1; Mersin, Bursa ve Balıkesir'i aynı skorla 1-0 yenen Beşiktaş, Tottenham'la 1-1 berabere kaldı, tek yenilgisini ise Arsenal (1-0) karşısında aldı. Siyah-beyazlı takımın bu sezonki deplasman karnesi böyle... 4 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 yenilginin yer aldığı parlak bir karne.
Başta Bilic olmak üzere kimsenin sevmediği Olimpiyat Stadı'nın bozuk zemininde oynanan 5 maçta ise sadece 1 galibiyet var, 4 maç da "ahlar, vahlar" arasında berabere bitti.
Beşiktaş, Osmanlı Stadı'nı hem güzel zemini hem modern yapısı hem de en az İstanbul'daki kadar taraftarının tribüne gelecek olması nedeniyle seçti, çok da iyi yaptı. Zeminiyle deplasman, tribünüyle iç saha sayılır, bundan iyisi ancak gelecek sezon Vodafone Arena'da olur!
Bilic, milli takımdan yorgun dönen Pedro Franco'yu yedeğe çekerken, Cicinho-Burhan tehdidi nedeniyle sol bekte tatlı-sert Motta'yı tercih etti. Demba Ba'nın arkasında ise sürpriz biçimde Kerim'i görevlendirdi. Bilic'in, sakat Sosa ve yedek soyunan Oğuzhan'ın yokluğunda 4-2-3-1 dizilişini bozmaması dikkat çekti ve doğruydu.
Beşiktaş ilk yarı boyunca Motta ve Olcay'la sol kanadını çok etkili kullandı fakat sağ kanat yine çalışmadı. Serdar Kurtuluş
Atatürk Olimpiyat Stadı'nda bir avuç taraftar, devasa tribünlerde kaybolup, gitmiş. Görüntüleri neredeyse yok, cılız bir sesten ibaretler.
Sicim gibi yağmur, fırtına, bozuk zemin... İyi futbol oynamak, kazanmak, hasret kaldığı zirveyi ele geçirmek isteyen Beşiktaş'ın daha maç başlamadan karşısına çıkan rakipleriydi adeta. Bu koşullar, ligin en çok pas yapan ekiplerinden Eskişehirspor için de elbette olumsuz faktörlerdi...
Bursa'da çok kötü bir ilk yarı oynayıp, Oğuzhan-Sosa değişikliğinden sonra toparlanarak üç puanı cebine koyan Beşiktaş'ta herkes Arjantinli oyuncunun ilk 11'de başlamasını bekliyordu ama Bilic bir değil, iki sürpriz yaptı. Maça Sosa ile değil, asla kaybetmek istemediği genç yeteneği Oğuzhan'la başlayan Hırvat hoca, kriz bölgesine dönüşen sağ bekte bu kez Serdar'ı tercih etti. Doğrusu da buydu... Gerçek bir sağ veya sol bek her zaman devşirmesinden iyidir. Bakınız Prandelli'nin, Balıkesir'deki Yasin seçimine...
Beşiktaş, Bursaspor maçının aksine ve tüm kötü şartlara inat oyuna etkili başladı. Artık gizli falan değil, en üretken ismi Olcay Şahan'la üstünlüğü de yakaladı. Golde Atiba'nın katkısı da büyüktü. Siyah-beyazlı takım golden sonra da oyunun