Kalemin iyisi zamanla kendi sesini bulur, size uyum sağlar ve size ait olduğunu gösterir.
“Bir arkadaşım, benimkiyle aynı marka, aynı model ve aynı yıl üretilmiş motosikletini tamir için getirdiğinde test sürüşü için çıkardım ve inanılması güç ama üretildiği fabrikanın bile aynı olduğunu gördüm. Bütün bu aynılığa rağmen açıkça görülüyordu ki benim motosikletimden tamamen farklı bir şekilde uzun zaman önce sadece ona özgü bir duygu, bir sürüş farkı ve değişik bir ses edinmişti.” Robert M. Pirsig, kült kitabı “Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı”nda böyle yazmış.
Geçen gün içindekileri unuttuğumu görüp bu kitabı yeniden okumaya başladım ve motosikletlerle dolmakalemler arasındaki bağı yeniden gördüm: Aynı yıl ve aynı model ve aynı uca sahip dolmakalemler de kullanıldıkça kullanıcısına özgü bir duygu, yazım farkı ve değişik bir ses edinir. Zaten bu nedenle bence bir dolmakalem kullanıcısından kalemini isteyip çalakalem bir yere yazmak ayıp sayılır. En azından
Dolmakalem yazı araç-gereçlerinin kralıdır. İyi bir dolmakalem yazma yetkisi, cazibe ve kararlılık verir, günümüzün hızlı ama sıkıcı yaşantısına karşı zamanı yavaşlatır ve farkındalık kazandırır.
Erkek giyim tasarımcısı ve yazar Edoardo G. Ristori, Esquire dergisinin 2022’nin ilk sayısında palto üzerine yazmış. Ristori, paltonun yeri doldurulamaz ve akılda kalıcı bir giysi olduğunu anlatıyor. Bu güzel yazıyı okurken Gogol’un 1842’de yazdığı “Palto” öyküsünü düşünmeden edemedim. “Palto” öyküsü 180 yıllık ama öyle taze ki adını aldığı giysi gibi nesiller gelip geçiyor ama bir kez okundu mu hiç unutulmuyor. Ristori Bey ise paltonun giysilerin kralı olduğunu söylüyor ve ardından “palto her şeyden önce romantik bir parçadır“ diye ekliyor. İyi bir dolmakalem de öyledir, her zaman tazedir, akılda kalıcı ve havalıdır.
Ancak her işte olduğu gibi krallığa uzanan yol emek istiyor, heves istiyor. Hevesiniz var diyelim yola nasıl çıkacaksınız? Pek çok marka var, herkes kendine göre başka bir
İyi kalem kişisel bir nesnedir, üretiminde el emeği varsa daha değerlidir ama her şeyi değerli kılan şey emek ve harcadığınız zamandır.
İlk sahne 1980 yılında, daha üçüncü sınıftayım ama deli gibi çizgi roman okumaya başlamıştım. Pazar günleri okul arkadaşlarımla buluşur hem konuşur hem takas yapardık. Büyük merak ve heyecanla yeni maceraları okumak için eve dönerdim. Sonra odama kapanıp okumaya dalar, yemek yemeyi bile unuturdum. Daha 10 yaşında başladığım bu macera şimdi Ken Parker ile birlikte çeşitli Güney Kore ve Japon mangalarıyla eskisi gibi devam ediyor. Moebius gibi beni başka dünyalara götüren çizerlere hayranım. Kitaplığımdaki her çizgi romanda büyük bir emek olduğunu biliyorum.
İkinci sahne basın tarihinde “ansiklopedi savaşları” diye anılan dönemde geçiyor. Üniversite öğrencisiydim ve Büyük Larousse için biriktirdiğim kuponlarla (1993’ün ilk aylarından itibaren) Cağaloğlu’nda Milliyet gazetesinin binası önünde yeni ciltler için kuyruktayım.
Neredeyse Cezeri Kasım Paşa Camii
Montblanc, zeki ve karizmatik dedektif Sherlock Holmes ile polisiye edebiyatın en ikonik karakterlerinden birine hayat veren Arthur Conan Doyle adına yeni bir kalem serisi üretti.
Yıllar önce Sirkeci’de Büyük Postane’ye açılan sokağın girişindeki saatlerle birlikte kalemlerin de sergilendiği muhteşem bir vitrine dalmıştım. Gözlerimi kırpmadan dolmakalemleri incelediğimi gören arkadaşım “Kalemler ikiye ayrılır” demişti, “Montblanc ve diğerleri”. Elbette bu Leyla ile Mecnun öyküsündeki tutkulu aşığın gözüne perde inmesi sonucu başka hiçbir şey görmemesi ve başka hiçbir şeyden zevk almamasına benziyor. (Zaten arkadaşın yaptığı espri de ünlü bir saat markası için sıkça yapılır.) Şakayı bir kenara bırakırsak Montblanc kalemlerini tutkuyla seven, gözü başka bir şey görmeyen kalemseverler sahiden çoktur. Peki haksızlar diyebilir miyiz? Bu içinden çıkılması zor olan Gordion düğümü benzeri sorunun cevabını kalemseverlere bırakıyorum.
Uçan dinozorlar gravürü
Ernest Hemingway ile
2012’de bir akşamüzeri bağımsız saat ustası François-Paul Journe, The Godfather ve Apocalypse Now gibi efsanevi filmlerin yönetmeni Francis Ford Coppola ile sohbet ederken yönetmenden gelen bir soru üzerine sıra dışı bir saat ortaya çıktı.
6 Kasım 2021 günü birçok saat meraklısının gözü İsviçre’de, iki yılda Christie’s tarafından düzenlenen Only Watch müzayedesinin yapıldığı Cenevre’deki Palexpo’daydı. Bilgisayarların, telefonların sayfaları sürekli güncelleniyor, canlı yayınlar ilgiyle izleniyor ve merakla müzayede sonuçları okunuyordu.
Toplam 3 saat süren müzayedenin 22. teklifi, zamanı gösterme biçimiyle, daha önce bilinen bütün saatlerden ayrışan F.P.Journe marka FFC BLUE isimli prototip saat, 4,5 milyon CHF (müzayede evinin payı ile birlikte 5.125.500 CHF) ile bağımsız bir saat üreticisinin elde ettiği en yüksek fiyatla tarihe geçen bir rekor kırdı. Oysa daha bir gün önce Phillips müzayedesinde 4.749.000 CHF (müzayede evinin payı dahil) ile Philippe Dufour Grande
Mekanik bir saatte 98,6 ile şimdiye kadar görülmüş en yüksek geri dönüştürülmüş malzemeyi içeren olağanüstü bir saat var: Panerai PAM0122
Panerai, Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger gibi ünlü ve kaslı erkeklerin tercih ettiği popüler bir marka. Bir zamanlar İtalyan donanmasının dalgıç komandoları için saat üretiyordu, şimdi İtalyan kökenlerine sadık kalsa da artık İsviçreli bir marka. Panerai lüks saat dünyasının önemli bir parçası olsa da sorumluluk sahibi olduğunu 2021 Watches and Wonders fuarında sürdürülebilirlik konusunda şimdiye kadarki en iddialı saati PAM01225 ile gösterdi.
Bilindiği gibi mekanik saatler doğaları gereği çevrecidir, kuşaktan kuşağa aktarılabildiği için uzun ömürlüdür, kullanıcının günlük hareketleriyle güç rezervini doldurduğu için pil tüketmez fakat diğer tüm endüstri ürünleri gibi madenler yoluyla veya savurganca kullanılan ambalaj maddeleri gibi yan etkenler nedeniyle havayı ve suyu kirletici maddelerin