Başlıktaki sorunun yanıtı aslında hayatımızın özeti gibi. Ülkece neden bir türlü iki yakamız bir araya gelmiyorsa, Apple Music de o yüzden Türkiye’de yok...
Geçen hafta Apple’ın müzik dinleme platformu Apple Music önceden ilan edildiği üzere 110 ülkede hizmete açıldı. Dünyanın bir numaralı stream platformu Spotify’a rakip olması beklenen ve Apple’ın çok önemsediği bu hizmetin ücretsiz üç aylık deneme süresi var. Üye olduğunuz takdirde ayda 9.99 dolarlık ya da 14.99 dolarlık paketler satın alarak müzik dinleyebiliyorsunuz.
Gelecek kişisel radyoda
Stream dünyasında gelecek, kişisel radyolara doğru evrildi. Pek çok platform artık sadece albüm formatında şarkıları arşivlemekle, listeler yapmakla yetinmiyor. Giderek önem kazanan şey, size sevdiğiniz türde müzikler, şarkılar, sanatçılar öğreten algoritmalar yazmak (kişisel radyo kanalı). “Her şey elimin altında ama ne dinleyeceğim ben şimdi, hangi birinden başlayacağım?” diye öylece bekleyen dinleyici hedefte.
Sizin alışkanlıklarınızı, bilgisayarınızı, önceden girdiğiniz siteleri, dinlediğiniz şarkıları okuyan ve bunlara göre size müzik öneren yazılımlar da elbette yeni değil. Tanınmış ya da “uzman” kişilerden listeler ve öneriler almakda yeni değil. Ancak bugünün müzik pazarlamasında kişisel radyonun artık giderek en temel araç olduğunu söyleyebiliriz.
Kim hangi kataloğu elinde tutuyor tabii ki önemli ama kim en iyi önerileri yapıyor, kim sizin hoşlanacağınız müzikleri daha doğru tahmin ediyor, kim sizi daha mutlu ediyor ve kim bunu yaparken sizi daha az yoruyor, bunlar da çok önemli.
Biz ergenken plakçı, kasetçi abiler vardı. Arkadaşlar vardı. Onlar bize bir şeyler önerirdi. Anne-babamız da önerirdi ama dinlemezdik bunlar demode yaşlı müziği diye. Abi iyiyse, iyi müzik dinlerdiniz, abi tırt çıkarsa şansınız azdı. Sağdan soldan duyduğumuz efsaneler vardı. Bugün algoritmalar var. Ünlülerin, müzisyenlerin önerdiği listeler var. Yani stream yetmez, akıllı stream önemli.
Apple bu alanda yürümek için Apple Music’e girişti. Biz de 30 Haziran’da dünya lansmanı yapılan ve 110 ülkede hizmete giren bu uygulamayı denemek için bilgisayar başına oturduk heyecanla. Peki ne oldu? Tabii ki uygulama Türkiye’de çalışmıyor.
Sanatçılar hesap sormalı
Ben çocukken albümler geç gelirdi, filmler geç gelirdi, kitaplar geç gelirdi, teknoloji geç gelirdi, modalar, trendler geç gelirdi. 2015’teyiz. Her şey değişti sanıyorsunuz. Hayır. Aynı tas aynı hamam. Bu kaderimiz. Ülkemizin özeti.
Evet, Apple 110 ülkede çalışıyor. Sadece beş ülkede çalışmıyor. Angola, Porto Riko, İsrail, Tayvan, Türkiye. Diğer ülkeleri bilmem; onların kendi müzik yazarları bu durumu sorgulasın. Ben bizde neden yok diye sektörde küçük bir araştırma yaptım. Nedeninin telif kuruluşlarıyla anlaşma sağlanamaması olduğunu öğrendim. Tabii ki şaşırmadım.
En büyük firmalar bütün dünyayla anlaşır, 110 ülke teliflerini alır, iş Türkiye’ye gelince bir türlü anlaşamazlar. Acaba neden?
Kendi kendini yönetemediği için başlarına mahkeme tarafından kayyum atanan kurumlar, telif kuruluşu dediğimiz kurumlar. Kayyum inceleyince ortaya çıktı ki toplanıp hak sahiplerine dağıtılmayan milyonlarca lira para duruyor hesaplarda. Bunun hesabını ben değil sanatçılar, hak sahipleri sormalı.
Açık açık söylüyorum, Mesam ve MSG artık bu işi bıraksın, profesyonellere devretsin. Sanatçılar şarkıyla, besteyle, müzikle uğraşsın. Yahu siz ne anlarsınız teliften, fiyatlamadan? Teknik konular bunlar. Dünyada bu işi yapan uzmanlar var. Kusura bakmayın ama kimse de artık “yabancı firmalar bizi kazıklamaya çalışıyor” bahanesini de yemiyor.
Ne anlaşma yapabilen ne üyesinin hakkını koruyabilen ne de topladığı parayı üyelerine doğru dürüst dağıtabilen bu dünya standartlarından uzak, çağdışı kurumlar olmuyor, yakışmıyor.
PAZAR ALBÜMÜ
“Inji” - LA Priest
Şuaralar dinleyebileceğiniz en acayip albümlerden biri Sam Dust’ın LA Priest adıyla yayımladığı uzun metrajlı “Inji”. MGMT gariplikleri, Sebastien Tellier ritimleri, distort edilmiş gong sesleriyle uzun uzun interlude’lerin (ara taksim diyelim) ardından başlayan hayal âlemi ritimleri, seksi loop’larla bezeli mid tempo dans şarkıları. Açıkçası bu albümde cidden bir hesapsızlık ve özgürlük hissi var ve o gözle dinleyene de geçiyor. Şöyle bırakın kendinizi bir koltuğa, kafayı boşaltın, öyle dinleyin.
Henüz sesini duymadığınız üç kadın solist
-LIa Ices:“Love is Won” adlı şarkısıyla merak uyandırmıştı (bkz. “Girls” dizisi). 70’ler tarzı minimal sound ve dramatik vokaller.
-Rae MorrIs:Atlantic ile anlaşma imzalayan ve ilk albümünü yayımlayan Rae Morris, 22 yaşında genç bir isim. Cat Power ve Feist’ı andıran vokali albümündeki indie pop şarkılara yakışmış.
-JosephIne OnIyama:Liberya ve Jamaika asıllı İngiliz şarkıcının 50’lerin güçlü kadın vokallerini de anımsatan bir sesi ve yorumu var. Albümüne kendi internet sitesinden (josephineoniyama.com) ulaşın.