Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biliyorum “Memlekette ne dertler var, sen neyin derdindesin” diyeceksiniz. Olsun, sosyal medya kullanan biriyseniz yine de okuyun, bir gün size de lazım olur

Bir hack’lenme hikayesi

Eskiden şu vardı: Tanımadığın birinden gelen e-posta mesajını açma, maazallah virüs çıkar. Sonra şu geldi: Tanımadığın e-postayla gelen eklentileri de açma, tanımadığın linkleri sakın tıklama. Ardından yeni bir aşama; bu defa tanıdığın adreslerden korkma dönemi. “Tanıdıktan gelen e-postalarda bir enteresanlık hissedersen açma, tanıdıktan gelen linki tıklama...”
Bugün artık ne kadar antivirüs programı kullanırsanız kullanın, ne kadar düzenli tertipli, dikkatli, “bilgisayar kamerası bantlı” olursanız olun birileri isterse sizi hack’liyor.
Benim Twitter hesabımın hack’lenmesi böyle oldu. Hiç şüpheleneceğim bir şey olmadı. Telefonda Twitter’ı açtım. Login ekranı açıldı. Kullanıcı adımı ve şifremi girdim. Memlekette neler oluyor bir bakayım derken Twitter yardım merkezinden bir e-posta aldım: “Az önce şifrenizi değiştirdiniz.”
“Ben böyle bir şey mi yaptım?” diye düşünürken bir mail daha: “Hesabınıza bağlı e-postanızı da değiştirdiniz. Bunu yapmadıysanız aşağıdaki linki tıklayın.”
Tıklıyorsunuz tabii. Karşıma bir hack’lenmiş hesap başvuru formu çıktı. Bu formu dolduruyorsunuz, yanıt bekliyorsunuz. Ancak otomatik yanıt sistemi derdinizi tam olarak asla anlamıyor. Karşınızda biri olup derdinizi anlatamadığınızda kısırdöngülerde kaybolup gidiyorsunuz.
Otomatik yanıt sistemi size “Ama bu e-posta, hesabınıza bağlı değil ki, size yardım edemem” diyor. Siz “Hanımefendi sorun da bu, hacker hesabıma bağlı e-posta’mı değiştirmiş, siz parola sıfırlama linki gönderdiğinizde bana değil hacker’a gidiyor” demek istiyorsunuz ama nafile.
Twitter’ın ne değerli olduğunu anladım
Tanıdığım bütün sosyal medya uzmanlarını, teknik adamları, mahalleden arkadaşları, (Sezyum) hatta “internet ekipler amiri” Serdar Kuzuloğlu’nu aradım.
“Valla bekleyeceksin” ya da “Bence hack’leyen kişiyi bul ve yalvar” gibi öneriler dahil hepsini dikkate aldım ama işe yaramadı. Ta ki Twitter’da çalışan
“bir arkadaşın arkadaşının arkadaşı”na ulaşana kadar.
Adı bende saklı bu mübarek insan, doldurduğum formun daha hızlı bir incelemeye tabi tutulmasını sağladı, bir nevi dosyamı öne aldı. Talebim haklı bulundu ve hesabım iade edildi.
Twitter’ın ne kadar değerli olduğunu iki günlük yoksunlukta ben çok iyi anladım. Konuşma hakkınız elinizden alınıp hapse atılmış gibi hissediyorsunuz.
Ve şu kesin, sıradan biri için bilgiyi ve haberi kitlelere ulaştırmanın en etkili yolu artık Twitter.
Değerini biliniz. Dikkatli olunuz. Benim gibi uğraşmak yerine hesabınızı kaptırmamak için şu sayfaya girip bakınız... support.twitter.com/articles/76036-keeping-your-account-secure
(Link temiz, kesin bilgi...)
Not: Hackleyen kişi ya da kişiler Red Hack aleyhinde bir link koydular Twitter’ıma. Daha beter şeyler de yapabilirlerdi. Yapmadıkları için teşekkür ediyorum yine de...

Haberin Devamı

Garip ama gerçek!

Haberin Devamı

Jay Z ve Beyonce geçen haftalarda bir mahkeme kararını protesto için düzenlenen yürüyüşe katıldı. Yürüyüşçüler Afrika kökenli Amerikalı 17 yaşındaki lise öğrencisi Trayvon Martin’i şüpheli bulduğu için silahla vurup öldüren bekçiyi serbest bırakan mahkemeyi protesto ediyordu. Siyah Amerikalıları potansiyel suçlu gibi görmeyi adeta tescilleyen mahkeme kararı bütün eyaletlerde tepki topladı. İnsanlar sokaklarda yürüdü, “Hepimiz Trayvon’uz” pankartları taşıdı.
Polis kalabalığa günlerce gaz bombası atmadı, ilaçlı su sıkmadı. Daha sonra “Çok çalışıyoruz, ne yapalım biz de insanız” diye David Letterman’a röportaj vermedi.
Ölen ya da yaralanan olmadı. Başkan Obama “Olayların arkasında İran var” demedi.
Jay Z’nin firması Rock-A-Fella’ya maliye müfettişleri baskın yapıp “Zaten gidecektik, tamamen rutin uygulama” diye açıklama yapmadı.
Beyonce uyuşturucu bulundurmaktan gözaltına alınıp yarım saat sonra basının hazır bulunduğu bir kapıdan törenle “suçsuzmuş”
diye dışarı çıkarılmadı.
Garip ama gerçek.

Haberin Devamı

Bir hack’lenme hikayesi

Polyphonic Spree müziğindeki saykodelik/indie pop etkisini derinleştirmek için ilk albümlerinden beri vokallere bastırıyor.

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Yes, It Is” The Polyphonic Spree
Yes sevenlerden miydiniz? Ben bayılırdım.
Bu albüme başlayınca Yes dinler gibi oldum. Dallas’lı Polyphonic Spree’nin vokali Tim DeLaughter’ın yönetimindeki kalabalık koro Yes etkisi yaratıyor ama müzik anlayışı farklı. Polyphonic Spree müziğindeki saykodelik/indie
pop etkisini derinleştirmek için vokallere bastırıyor. İlk albümleri “The Beginning Stages of...”tan beri bunu yapıyorlar aslında, yeni bir şey değil.
Bana kalırsa yıllar içinde “Empire of The Sun”laştılar. Şu albümü alıp
Empire of The Sun niyetine dinlemek de mümkün cumartesi cumartesi...

İTİRAF EDİYORUM

Tatil özel

* Denize gece çıplak girmek ve havuza (gündüz veya gece) giyinik girmek çılgınlık kategorisinden çoktan çıktı sanıyordum, yanılmışım. Gençlik hâlâ bu kafalardan devam.
* Tatilden, hele hele yurt dışından memleket haberlerine bakınca görülen manzara hem trajik hem de çok komik. “Birtakım iri kıyım erkek çocukları birbirleriyle habire didişip itişiyor” gibi bir durum... İnsanın “iki dakika rahat durun yoksa beş kardeş geliyor” diyesi geliyor.
* “Güneş doğarken erkenden denize giren adam” da “güneş batarken en geç denize giren yaşlı” da yerli yerinde. Bazı şeyler hiç değişmiyor hayatta. (Bkz. “sabah erken kalkıp giriyorum, deniz çarşaf gibi” vs...)
* Suya ilk atlayanın “Su çok güzel, gelsene” demesi köklü bir gelenek olarak halen devam ediyor. Suya ilk atlayanın bir kere de “Su çok kötü, gelmeyin” dediğini duyan var mı?
* Yunanistan pastanelerinde satılan zeytinli simitin Türkiye’de de yapılması için gerekli girişimleri derhal başlatmak niyetindeyim. Solganım şu: Simitte zeytin bizim işimiz.
* Yıllardır krizde olan bir ülkede her şeyin fiyatının, yıllardır “ekonomimiz şahane” diyen bir ülkenin yarısı ya da üçte biri kadar olması insanı “Ne acayip şey şu ekonomi” dedirtiyor. İlahi ekonomi...

Bunları biliyor muydunuz?

* Four Tet’in 2010’dan bu yana yayımlayacağı
ilk albümün ilk single’ı saykodelik dans kafalarındaki “Kool FM”in nete düştüğünü;
* Metallica davulcusu Lars Ulrich’in en sevdiği beş şarkı arasında Oasis’in “Supersonic”inin ve Bob Marley’nin “Exodus”unun da olduğunu (Ulrich “Beni hep metal dinliyorum sananlar yanılıyor, pop, reggae ve caz da dinlerim” demiş);
* Yeni sezonlarını sabırsızlıkla beklediğim “Curb Your Enthusiasm” dizisinin yaratıcısı ve başrol oyuncusu (Seinfeld’in de yaratıcısı) Larry David’in başrolünü oynadığı yeni filmin adının “Clear History” olduğunu; filmde Kate Hudson ve Eva Mendes’in de yer aldığını, yönetmenin “Superbad” ve “Paul”un yönetmeni Greg Mottola olduğunu;
* AEG Live CEO’su Randy Phillips’in, Michael Jackson’a bağırdığını ve tokat attığını; mahkeme kayıtlarına geçen ifadesinde kendini “Sadece koçu gibi davranmaya çalışıyordum, kalçasına bir iki şaplak attım” diyerek savunduğunu (Michael Jackson’ın kimilerine göre ölümünü hazırlayan “This Is It” şovuna hazırlandığı dönemden söz ediliyor) biliyor muydunuz?