Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

En bariz kazananı: Recep Tayyip Erdoğan. Ne badireler, ne krizler atlattı ama oyunu hiç azaltmadı. Adaylar ve imkânları konusunda hiç de adil bir seçim değildi ama yolsuzluk söylentileri, ayrımcı dil, kutuplaştırmalar, otoriterleşme eğilimleri, hiçbiri ama hiçbiri sonucu etkilemedi. Erdoğan beklediği gibi “tek adam” olacak oyu alamadı. Bunun farkında olmalı. Ancak seçimin bariz kazananı elbette odur.

En bariz kaybedeni: MHP. Teşkilatını çalıştıramadı, tabanına söz geçiremedi, İhsanoğlu konusunda ikna edici olamadı, olmaya da çalışmadı. Kendini salmış, hayata boş vermiş bir tablo çizdi. Tayyip Erdoğan’a ilk turda cumhurbaşkanlığını sundu. MHP’yi zor günler bekliyor.
En büyük aşama kaydedeni: Ekmeleddin İhsanoğlu. Bir ay önce adını Türkiye’de kimse bilmiyordu. AKP propagandistleri ismiyle alay ediyor, kökeniyle ve geçmişiyle ilgili düzenli iftira kampanyaları yürütüyor, onu itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Karşısında devlet imkânlarını kullanarak seçime giren, kendine yapılan bağışları çok aşan paralar harcayarak propaganda yapan, 12 yıldır herkesin tanıdığı bir aday vardı. İhsanoğlu bir ay gibi kısa sürede imkânsızı başardı. Hem adını doğru söyletmeyi, hem CHP’nin oy oranını aşarak farklı kitlelerden de oy toplamayı becerdi. Hoşgörüsü, saygı uyandıran zekâsı, bilgisi ve zarafetiyle Türk siyasi sahnesi için bir kazanım olmalıdır.

En sürpriz kazananı: CHP. Durun hemen itiraz etmeyin. Çatı aday fikri ve tercihi doğruydu. Ancak adayı gösteren her iki parti de adaylarının arkasında yeteri kadar durmadı. MHP hiç ortada yoktu. CHP ise teşkilatını çalıştırmayı MHP’ye göre daha fazla başardı. Kimilerine göre Kılıçdaroğlu’nun ortada fazla görünmemesi zarar değil fayda getirdi. Hep aynı kısır inatlaşmalar yerine İhsanoğlu’nun sakin üslubu ön planda kaldı. CHP, seçmeninin tamamını sandığa götüremedi ama tabanının bir muhafazakâr adaya oy verebileceğini kanıtladı. Mansur Yavaş deneyimini bir adım öteye taşıdı. Tabloya bakıldığında partisinin önceki seçimlerde yakaladığı oy oranını, oy sayısı azalsa da tutturdu. İhsanoğlu’nun yüzde 39’lara yaklaşan oy oranının içinde CHP seçmeninin oyunun MHP’den fazla olduğu görüldü. Bence işin sürprizi de burada zaten. Muhafazakârlardan oy almak için sunulan bir aday CHP’den oy aldı.

En gizli kaybedeni: AKP. Gülmeyin bir dinleyin. AKP her şeyi olan liderini kaybetti. Önemli kişiliklerini, değerli devlet adamlarını ve baştan beri Türkiye’nin farklı eğilimlerini temsil eden geniş yelpazedeki önemli isimlerini zaten çoktan Başbakan’a yakın danışmanlar ordusu ve bürokratlara kurban vermişti. İçinde sadece Erdoğan şakşakçıları olan bir partiden Erdoğan’ı çektiğinizde geride kalan manzara hiç iç açıcı değil. Her ne kadar Köşk’ten sıkı bir şekilde yönlendirilecek olsa da partiyi daha önce hiç karşılaşmadığı zor günler bekliyor. Seçimlere bir yıldan az kala işleri zor.

En büyük kaybedeni: Abdullah Gül. Teşekkür etmek, adını anmak şöyle dursun, tabiri caizse Tayyip Erdoğan eski yol arkadaşını ve Türkiye’nin 11. Cumhurbaşkanı’nı genel merkez balkonundan aşağı attı. Kendisi seçilene kadar olan dönemi vesayet olarak tanımladı. “1960’da başlayan dönem kapanmıştır” dedi. Dedi de dedi. Bundan sonra neler olacak göreceğiz.

En boşa çıkanı: Ulusalcılar. CHP’deki ulusalcı kanat İhsanoğlu’nu hedefe koyarak partisinden bu adaya gidecek oyları engellemedi, aksine olası muhafazakâr oyların gelişini durdurdu. Partiyi resmen sabote etti. Bunu İhsanoğlu’nun yeteri kadar Atatürkçü olmadığını iddia ederek onu bu yönde bir kampanyaya yönlendirerek yaptı. Üstelik kendisi bir aday da çıkaramadı. Yani ne kendine faydası oldu, ne başkasına. Ulusalcı kanat seçimin en büyük kaybedeni aslında. Hep zarar hep ziyan.

En başarılı siyasi kişiliği: Selahattin Demirtaş. Partisinin oy oranını neredeyse baraj seviyesine taşıyabildi. Hem Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde hem de büyük şehirlerde oy oranını artırdı. Muhafazakârlık temalı adaylar arasındaki tek demokrat, genç, muhalif aday görünümündeydi. 12 yıldır kendini baskı altında hisseden kesimin yüreğine su serpen laflar etti, etnik değil Türkiyeli demokrat bir söylem geliştirdi. Kimilerine göre muhalefette yeni bir cephenin sinyallerini verdi. Kendisi siyasi sahnenin önemli figürlerinden olacağını kanıtladı.
En “retro” sonucu: Sandığa gitmeyen 5 milyon seçmen. Apolitik kuşak Gezi sonrası politik oldu cümlesi fos çıktı. Gençlik ya da “genç kalanlar” boykot ediyoruz adı altında eski yıllardaki gibi denize güneşe devam etti. Dünyanın en konforlu boykotu: “Canım güneş yağını uzatır mısın?” Böyle yazınca da kızıyorsunuz sonra...