Festival kime yapılır? Kim için yapılır? Benim geçen hafta sonu yapılan Rock’n Coke vesilesiyle edindiğim izlenim şu: Festival sponsorlar, organizatörler ve ajanslar için yapılıyor
Festival kartını alanda kullanamayanlar, buraya yükledikleri tutarı festival dışında harcayabiliyor. Aklınızda olsun, şifre kart numarasının son dört hanesi.
Alana saatler süren yolculuktan sonra ulaşıyoruz. Dırdır etmiyoruz, çünkü trafik İstanbul’un sorunu. Uzun sürebilir ama festivale gidiyoruz ya, eğleneceğiz, konser izleyeceğiz, yiyip içeceğiz. Ulaşınca sponsor banka için çok parlak bir fikir olarak sunulan kartlardan almak için bir saatten fazla sıra bekliyoruz.
Bir daha kart doluma gerek kalmasın diye kartımıza yüklü bir meblağ yüklüyoruz ama ne fark eder. Bu pratik ve harika kartı kullanamıyoruz. Bir saat de içecek almak için bekliyoruz çünkü. Alanda POS makinesi için yeterli şebeke bağlantısı yok. Bu yüzden bir bira, kola ya da su almak 10-15 dakika sürüyor. Sırada 100 kişi var. Buraya ilan ettiğiniz gibi 60 bin kişi geldiyse, biletler tükendiyse ve kalabalık olacağı öngörüldüyse o içecekler neden hazır değil? Neden önceden doldurulmamış bardaklar? Dört musluğu olan barda tek musluk çalışıyor. İstanbul’un iki yıldır beklenen en büyük festivali, cumartesi akşamı saat 22.00. Neden?
Sziget’le işbirliği yapıldı. Orada
50 sahne var. 200 bin kişi gidiyor, bir hafta eğleniyor, böyle bir kuyruk oluyor mu? Sıra oluyor mu?
Tektekçi var, bari oraya gidelim dedik. Kuyruk az ama orada da kart geçmiyormuş. Karta para yükledik, kullanamadık, tekrar para ödeyip içecek almak durumunda kaldık yani. Her yer logo, her yer reklam, sponsorlar mutlu.
Binlerce insan dağ başına gidiyorsa onları yiyeceksiz içeceksiz bırakmayacaksın
Bu arada gün boyu tepemizde helikopterler gezindi, kalabalığı ve coşkuyu filme aldı. Bu bize bir fayda sağladı mı? Hayır, ama eminim seneye yapılacak görüşmelerde ve globale sunulacak raporda yer alacak şahane görüntüler elde edildi. O tabloda yerimizi almış olduk.
Tarık Mengüç virali (ben gerçek sanmıştım) çok yoğun bir “brain storming” sonucunda çıkmış olmalı. Çok başarılı oldu tebrikler. Hem Mengüç hem de bu işi yapan ajansa büyük prestij kazandırmıştır. Basın da iyi gördü haberi, güzel iş oldu, tam Kristal Elmalık...
Ama bize faydası olmadı. Ne hizmet kalitesini artırdı ne çıkıştaki trafik keşmekeşini halletti ne de dönüş yoluna servislerde iki saatten fazla sıra bekleyenlerin cinnetine ilaç oldu.
Derdin bu olsun diyenler var. Evet derdim bu. Ben yıl boyu hazırlıkları yapılan bir festivalde elimde bir bardak soğuk birayla en sevdiğim grubu izleyememiş bir seyirciyim. Hatırladığım tek şey kuyruk. Bununla ilgileniyorum ve festivali başarısız buluyorum. Organizasyon için küçük, benim için büyük bir sorun...
Festivalleri severim. Pisliğine, kaosuna, konforsuzluğuna, yorgunluğuna alışık biriyim. Dert etmem. Ama bir tane altın kural vardır festivallerde. On binlerce insan dağ başına gidiyorsa onları yiyeceksiz içeceksiz bırakmayacaksın. Lüksten söz etmiyoruz. Bir bardak bira olmayan festival olmaz. Rock’n Coke’a ilk günden beri giderim, desteklerim. Bir dost olarak umarım organizatörler bu yazdıklarımı dikkate alır aralarında görüşürler, bundan sonra etkinlik, festival, konser düzenleyenler bu gözlemlerden faydalanırlar. Seyirciyi figüran yapan organizasyon yapılmamalı.
(Not: O kadar çok mesaj aldım ki bu konuda yazmadan edemedim.)
İTİRAF EDİYORUM
* Paul McCartney’nin yeni single’ı “New”u çok beğendim. Lennon sevgim, McCartney’nin yeteneğini gölgeledi hep diye düşündüm.
* The Clash’in demolar da dahil 8 CD, bir DVD, 5 plak ve muhtelif objelerden ve posterlerden oluşan box-set’inin şahane bir hediye olduğunu düşünüyorum. Boombox şeklinde bu box-set hem de. Şimdiden para biriktirmeye başlayınız. Fiyatı Amazon’da 177 dolar.
* Tears For Fears’ın yıllar sonra ses vermesine çok sevindim. Arcade Fire’ın “Ready to Start”ına yaptıkları yorumu çok beğendim.
* Bembeya Jazz National’la bugüne kadar tanışmadığıma üzüldüm. 60’ların Afro-caz ekibini Explosions in the Sky gitaristi pek severmiş meğer.
Dinlemediğimiz albümler!
* “Savaş ve Barış”ı okudun değil mi? Evet evet, tabii... Okuduk dediğimiz kitapların büyük kısmını okumadığımızı ortaya çıkaran bir araştırma vardı geçenlerde. En çok Rus ve İngiliz klasikleriymiş. Okunduğu iddia edilen ama aslında okunmayan kitaplar listesi Türkiye’de yapılsa eminim “Tutunamayanlar”, “Huzur”,
“Kara Kitap” listeye girerdi.
Ben tabii kafayı “dinledik” deyip aslında dinlemediğimiz albümler listesi yapmaya yordum. Liste adaylarım şöyle:
* “Physical Graffiti” - Led Zeppelin: Pek çok klasik var bu albümde (“Kashmir” onlardan biri) ama klasik olmayanlar da var (“Night Flight”). İşte onları pek az insanın bilmesinden hareketle söylüyorum, dinlememişiz.
* “Ummagumma” - Pink Floyd: Pink Floyd’un kimilerine göre en deneysel ve sanatsal açıdan en gelişkin albümü.
Siz “The Wall” ya da “The Dark Side
of The Moon” gibi bilinenleri telaffuz ettiğinizde bazı insanlar bu albümden bahsetmeyi pek sever. Peki dinlediler mi sizce? Emin değilim.
* “Abbey Road” Beatles: Evet bildiniz, “Come Together”ın olduğu albüm. Peki başka neler var? Evet sessizlik. Bakın bence çok iyi biliyorsunuz ama dinlemediniz bu albümü.
* “Sticky Fingers” The Rolling Stones: Evet şu kapağında bir adet jean olan albüm. Zamanında muzır bulunmuştu. Pek meşhurdur ama mesela şöyle başını mırıldanacağınız bir şarkı var mı bu albümden hatırladığınız?
* “Computer World” Kraftwerk: Elektronik müzik deyince temel albümlerden biri. Tarih 1981. Kapağı da çok meşhurdur. Bugün bir sürü indie-elektro ekibin pek sevdiği havalar, grafikler. Peki dinlediniz mi?
Albüm dinlemek diye bir alışkanlık pek kalmadı. Bu vesileyle dinlemiş dahi olsanız yeniden dinlemeniz dileğiyle
iyi pazarlar...