Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Neden illa üçüncü köprü yapılmak zorundaysa, neden 2B yasası illa çıktıysa, neden Taksim ve Beyoğlu illa değişmek zorundaysa, neden AKM yıkılmak zorundaysa işte o sebepten

Haydarpaşa neden otel oluyor

Haydarpaşa Garı 1908 yılında İstanbul-Bağdat demiryolunun başlangıç istasyonu olarak inşa edildi. Geçen hafta buradan son tren hareket etti.

Diyeceğimi baştan diyeyim, rahat rahat konuşalım. Bizim ülkece ürettiğimiz dünyaya sattığımız ve geliriyle geçindiğimiz neredeyse hiçbir şey yok. Doğru dürüst bir gelirimiz yok bizim. Ürettiğimiz tek şey rant. Bir yerden yol geçecek orası değerlenecek ki para kazanalım çark dönsün. İşte onun için Haydarpaşa otel olacak, üstelik devamı da gelecek. Gerisi teferruat.
Biz Türkiye olarak araba üreten, araba markası bulunan bir ülke değiliz. Yeni çalışıyoruz, onu da İtalyanlar yapacak ama nasılsa yerli olacak falan filan.
Elektronik ürünlerimiz var mı? Yok (pardon Kamosonic var).
İstanbul değişiyor kabul de Londra, New York yerinde mi duruyor?
Türk malı dünya çapında isim yapmış bir hi-fi markası, bir multimedya ürünü var mı? Maalesef. Uluslararası bir spor markamız var mı? Yok. Bilgisayar teknolojisi üretiyor muyuz? Hayır. Software, yazılım alanlarında dişe dokunur dünya çapında bir firmamız var mı? Yok. Ülke olarak bu sektörlerden birinin lideri olma konumuna yakın bile değiliz. Uçak üretiyor muyuz? Motor üretiyor muyuz? Gemi üretiyor muyuz? Denizcilik sektörümüz ve dünya çapında kayda değer bir ticari gemi filomuz var mı? Hayır. Otomotiv var diyeceksiniz ama uygulamacıyız, yaratıcı değil.
Tasarım üretiyor muyuz? Fikir üretip satıyor muyuz? Hangi konuda dünyada söz sahibiyiz? Hangi sektörde lider konumdayız? Hiçbirinde.
Müzik ve kültür üretip ihraç ediyor muyuz? Neticede zengin bir kültüre sahibiz. Hayır. Yeni yeni çevreye dizi satmaya başladık. Umut verici ama hepsi bu. 300 bin nüfuslu İzlanda’dan çıkan müzisyen kadar müzisyenimiz dünyada adını duyuramıyor.
Futbol endüstrisi var ama bundan ülke olarak kazanç sağlıyor muyuz? Futbolcularımız dünyanın dört bir yanındaki takımlara transfer olarak ülkeye girdi falan sağlıyor mu? Hiç alakası yok.
Biz nasıl para kazanıyoruz peki? İnşaattan. Araziler değerlenecek, onlar satılacak, oralara birileri bir şeyler yapacak. Kazacak, oyacak, delecek, yıkacak ki istihdam olsun. Adam çalışsın. Niye her yıl kaldırımlar yenileniyor? Yenilenmezse işsizlik olur da ondan.
Ellerimizi ovuşturarak etrafta “Buradan çok güzel otel olur”, “Buraya şahane alışveriş merkezi yaparız”, “Bu caddeyi komple kapatıp mağazalar açalım”, “Burası ticaret merkezi olsun” diye dolaşmamızın nedeni bu.
Evet, İstanbul değişiyor, gelişiyor elbette ama dünyanın diğer şehirleri yerinde mi duruyor ki? Fransızlar Gare Du Nord’u, İngilizler King’s Cross’u, Amerikalılar Grand Central Station’ı otel yapmayı neden akıl edemiyor onlarda hiç mi kafa yok? Köprü yapılacak ki etraf değerlenecek. 2B çıkacak ki orman arazilerinden para gelecek, koylar satılacak ki birileri oralara otel yapacak, dereler kiralanacak ki birileri elektrik satsın, yollar, siteler, merkezler yapılacak ki büyük firmalar iş yapsın...
Yoksa siz AKM yıkılsın yıkılmasın tartışmasını opera izleyeceğimiz daha iyi bi yer olsun diye yaptığımızı mı sanıyorsunuz? Emek’i kurtarmak için mi bütün bu tantana?
İstediğiniz kadar 2023 hedefleri koyun, en büyük projeniz yeni boğaz açmak, ormanın içinden yol açıp köprü yapmak, şehrin yanına yeni şehir inşa etmek.
Son ağaç kesilene, son dere kuruyana, son koy çöplüğe dönene, şehirlerde bir ağaç gölgesi, ayak basacak bir toprak parçası kalmayana kadar böyle gider bu iş. Hiç şaşırmayın.
Ne alaka şimdi iki haftadır Taksim, Haydarpaşa yazıyorsun diyeceksiniz. E gündem öyle ne yapalım, denk geldi...

Haberin Devamı

Teoman işin sırrını çözdü!

Haberin Devamı

Teoman müziği bıraktı. Öldükten sonra değil, yaşarken kült mertebesine ulaşmaya karar verdi ve bunu yavaş yavaş başarıyor. Şahane bir strateji. Müziğe döner mi falan diye tartışılıyor ya, aklı varsa dönmez.
Şu anda dünya seyahatine çıktığını öğrendik. En güzelini yapıyor. Nasılsa müzik hayatı ve kariyeri müziği bıraktıktan sonra da devam edebiliyor insanın.
Bakın önüme gelen şahane bir albüm seti var. “Teoman Konserler” adındaki bu dört CD’lik box set, 2004-2011 yılları arasındaki konserlerden kayıtları kapsıyor.
“Konser 1”, “Konser 2”, “Paramparça Senfoni”, “Teoman & Bülent Ortaçgil” başlıklarını taşıyan CD’lerin kayıt ve miksleri hakikaten çok başarılı. Michael C. Ross tarafından yapılmış. Mastering ise Pink Floyd ile de çaışan Andy Jackson’a ait. Albüme gerekli titizlik gösterilmiş. Kaliteli ve tasarım açısından da başarılı bir eserle karşı karşıyayız. Bir Elvis ya da Pink Floyd Box Set’i alıyor gibi gönül rahatlığıyla satın alabilirsiniz.
Bu yayınların gerisi de gelecektir diye
tahmin ediyorum.

Haberin Devamı

PAZAR ALBÜMÜ

“Obi”-Kafabindünya

Uzunca bir süredir Peyote’de konserler veren ve performansları artık klasik kabul edilen Kafabindünya ilk kez bir albüm yaptı ve yakın takipçilerinin iyi bildiği şarkılarını temize çekti diyelim. Peyote Müzik etiketli bu enstrümantal albüm kapak tasarımından müziğine şahane bir bütün. Neredeyse eksiksiz. Postrock denen çok geniş alanın farklı köşelerinde dolanmayı seven Burç Tuncer, Can Söylemez, Korgün Akgün, Emrah Bekdikli ve Doğan Aydın inanılmaz bir atmosfer yaratıyor. Benim dinlerken tüylerim diken diken oldu. Bu pazar zaman ayırın, sindire sindire dinleyin. Özellikle bir diğer takip ettiğim ekip On Your Horizon’ın üyesi Gülşah Erol’un çelloyla eşlik ettiği “Binlerce Özür” çok etkileyici bir şarkı.
Kafabindünya’nın 2010 yazında kaydettiği albüm daha yeni çıktı. Umarım ikinciye bu kadar gecikmezler. Benim dileğim bu albümün plak versiyonunun da yayımlanması. Yakışır. Keşke kocaman bir açıkhava festivalinde gecenin assolisti olarak sahneye çıksalar ve müziklerini büyük bir volümle icra edip paslaşabilseler. Eminim şahane olurdu. Şimdilik pazar günü
CD player’ımızdalar. O da güzel...

HAFİF BİLİM

Twitter’lı araba

Haydarpaşa neden otel oluyor

Trafikte geçen zamana acıyoruz ya hani... O zamanı değerlendirmek için de muhtelif projeler üretiyoruz. Radyo dinlemek bir yere kadar. Minik araba televizyonlarından dizi seyreden gördüm ama buna tam olarak zamanı değerlendirmek denemez. Bir keresinde adamın biri direksiyonun üzerine gazete koymuş onu okuyordu. Eski bas konuş Nokia’ları Fiat Albea direksiyonuna sıkıştırıp oradan mesaj okuyan adamı da biliyorum. En son kucağında iPad’le takılan birini gördüm. Adam bir önüne bir ileriye bakmaktan helak oldu. Hem ileri bakıp hem de internete girmeye imkan tanıyan, direksiyonun iki yanında başparmaklar için (iPad misali) klavye tuşları bulunan Twitter’lı arabayı icat eden yırtar. Hizmettir (İnternete giren buzdolabı vardı bir ara, Twitter’lı araba neden olmasın ki).

İTİRAF EDİYORUM

* Kar yağarken dinlenecek albümler listesi yapmaya giriştim, ancak daha ziyade kardan dolayı trafikte sızlananlara ağıt şarkıları listesi oluştuğunu fark ettim. Kar bir afet değildir listesine başladım.
* Dünya seyahatine çıkan birisi bir kere olsun Hindistan’a, Peru’ya değil de İran’a, Baltık’a, Japonya’ya, Namibya’ya Orta Afrika’ya falan gitse dişimi kıracağım. Oraları dünya değil mi?
* Dindar kuşak yetiştirme hareketi acaba “koyu” laik kesimde Erkin Koray tipi aile içi eğitim modelini gündeme getirir mi diye merak etmeye başladım. “Okula göndermiyorum, ben kendim eğitiyorum.”
* İstanbul’da trafikte satın alabileceğiniz acayip şeyler listesine başladım. Şimdilik toz bezi, ok ve yay, disko topu var listede. İyice garipleşince bildireceğim sonucu.