Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pazar günü bütün dünyada onur yürüyüşü yapıldı. Herkes birbirini sevgiyle kucakladı.
İnsanların birbirini cinsiyet, dil, din, ırk ayrımı olmadan özgürce sevebilme ve kabul etme hakkının kutlandığı gündü.
Başka bir bakış açısıyla, bireysel özgürlüklerin ve hakların çağdaş sınırlarının kutlanması ve kutsanmasıydı.
Bizde bunlar elbette olmadı. Polis pasif eylemcilerin üzerine gaz ve su sıktı. Bizde devlet ve hükümet “Herkes herkesi sevemez” diyor.
Ramazan hoşgörü ayıymış falan filan. Her üstgeçidi bu laflarla donatmışlar ama belli ki artık ne kendileri inanıyor ne de başkalarını inandıracak, ikna edecek halleri var.
Vefa nasıl semt adıysa, hoşgörü de üstgeçitte bir yazı artık. Ortada bir “tiyatro” var (tiyatroyu tenzih ederim) ve bizim meşhur siyasal İslam’ın 13 yıllık şanlı demokratik özgürlük ve sivilleşme mücadelesi belediyenin ramazan müsamerelerini aratacak noktaya geldi.
-
Yıllarca siyasal İslam hareketinden neler neler beklendi. Bu hareket için ve bu hareket adına her kesimden entelektüeller ne hayaller kurdu, ne umutlar besledi.
Özgür olacaktık, sivil olacaktık, vesayetler kalkacaktı. Komşularla sıfır sorun olacaktı. Kürt sorunu hallolacaktı. Aleviler haklarını alacaktı. Ekonomi şahanenin fevkinde olacaktı. Gelir dağılımı düzelecekti.
Peki, ne oldu? Anlı şanlı siyasal İslam topu topu 10 yılda kendini bitirdi.
Geldiği nokta, onur yürüyüşünde üç beş günahsız göstericiye su sıkmak. Kürt sorunu yok demek. Eyyy Merkez Bankası diye efelenmek. Güneydoğu sınırında bir savaşa körükle gitmek. Altı yaşında kız çocuğuyla nikâhı, kadın dövmeyi kitaba uyduran birtakım ilkellere devlet televizyonunda maaş bağlamak. Daha da say say bitmez siyasal İslam’ın faziletleri de yerim dar.
-
Bakın pazar günü bir kez daha anladık ki bilimsel sosyolojik bir kavram gibi yıllardır dayatılan bu “hoşgörü” de artık işlemiyor.
Hoşgörü siyasal İslam’ın kilit kelimesiydi. Farklı dinden olana, farklı düşünene bir arada yaşam hakkı vaat eden şahane bir hayaldi hoşgörü. Ama o kavramın da içi boşaldı.
Hoşgörü artık Esad’a Eset, CHP’ye Ce Ha Pe, IŞİD’e DAEŞ demek gibi bir şey. “Hayırlı olsun”larla falan bezeli o sevimsiz dayatma lügatin bir parçası.
Sizi bilmem ama çok sağ olsunlar ben daha fazla hoşgörü almayayım. Gezi’lerde falan gazımı suyumu yedim de geldim. Sanırım halkın büyük bölümü de dayatılan bu dil oyunlarından da kavramsal bilmemnemelerden de, sanki varmış gibi sunulan entelektüel derinliklerden de bıktı.
Mehmet Barlas’ın, Engin Ardıç’ın, AKP çalıyor ama dağıtıyor diyen Etyen Mahçupyan’ın, “Kadınlar çalıştığı için erkek fıtri rolünü kaybedip vahşi cinayetlere sürükleniyor” diye kadın katillerini aklayan Ali Bulaç’ın savunduğu entelektüel derinliklere ihtiyacım yok.
Hoşgörü diye diye kasaba kurnazlığını, cahilliği, yobazlığı, yüzsüzlüğü, nefret suçlarını, hırsızlığı, yolsuzluğu sineye çekmekten de bıktım.
Hoşgörü gitsin, yerine bireysel ve temel haklarımızı en geniş şekilde garanti altına alan anayasa gelsin.
Hesap veren, uzlaşan bir icra, denetleyen kurumlar ve bağımsız yargı gelsin. Kimse bundan sonra kimseye kafasına göre evindeki lügatini, ahlakını dayatmasın.

Haberin Devamı

Polis müdahale etmese olay yok

Haberin Devamı

- Gezi: Zabıta çadır yakmasa, polis gaz sıkmasa olay yok.
- 1 Mayıs: Polis ve valilik fiilen sokağa çıkma yasağı ilan etmese, insanlara gaz sıkılmasa, insanlar tekmelenmese coplanmasa olay yok.
- Emek Sineması için yürüyüş: Polis müdahale etmese, su sıkmasa olay yok.
- Onur yürüyüşü: Polis elleşmese olay falan yok.
- Herhangi bir hak için yürüyüş: Polis “Sık la sık!” diye cinnet geçirip gaz sıkmasa olay yok.
Birinci önceliğiniz olay çıkmaması, vatandaşın zarar görmemesi ise yapacağınız şey belli: Copunuza, suyunuza, TOMA’nıza hakim olmak.

Haberin Devamı

3 öneri

- Kitap: “Bir Hayalin Peşinde”, Sadun Boro, Ege Yayınları. Sadun Boro’nun 1952 yılında 24 yaşında bir delikanlıyken 10 metrelik ahşap Ling kotrasıyla yaptığı Atlantik geçişi. Macera arıyorsanız buldunuz.
- Albüm: “Coming Home”, Leon Bridges, Sony. 20’lerinde genç bir isimden, 60’ların klasik soul müziğine yepyeni pırıl pırıl bir yorum.
- Dizi: American Crime. İlk sezonunu geride bıraktı. Dizi değil Amerikan toplumuna yapılan kusursuz bir toplumsal analiz, hatta “otopsi”. “The Wire” ya da “Breaking Bad” sevenler aynı tadı bulacaklar.
Malum, tatil zamanları yaklaşıyor. Atın “fav”a, lazım olur.