Doğalgaz değil biber gazı. Müdahale edilmese kendini ifade edip bir saate dağılacak bir kitleyi ona katlamak ve sabaha kadar birbirine kenetlemek çok kolay. Tahammülsüz olun, TOMA’larla saldırın, gazı sıkın, gerisi gelir...
Kadıköy’den bir yer yazısı...
Salı geceyarısından hemen önce Kadıköy’deki boğa heykelinin çevresindeyim. “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları atılıyor. Yüzlerle ifade edilebilecek bir kalabalık. Çoluk çocuk mahalleli de var, öğrenciler de.
Polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurduğu Ahmet Atakan’ın ölümü protesto ediliyor (polis ve İçişleri Bakanlığı bu iddiayı kabul etmedi).
Az önce köprüden geçerken kafamı çevirip baktığım Taksim ve Cihangir’i sis gibi kaplayan biber gazından eser yok henüz Kadıköy’de.
31 Mayıs ve onu izleyen hafta Taksim, Beşiktaş, Karaköy, Şişhane, Nişantaşı, Şişli, Harbiye, adını sayamayacağım bir sürü semt gazla tanıştı. Ama Kadıköy ilk kez geçen hafta gaz ve TOMA’yla müşerref oldu. Orantısız güç kullanıldı (biliyorum artık bu haber değil), daracık sokaklara dalan TOMA’lar ortalığı yıktı, semti dağıttı. Sabaha kadar gazlı, TOMA’lı müdahale devam etti. Sabah erken işe gidenler gazdan korunmak için hâlâ burunlarını mendil ya da gaz maskeleriyle kapatıyordu. Herkes işine gücüne gidiyor ama herkes zombi gibi. Herkesin vücudu işte, aklı fikri ruhu kalbi ezilenlerle dövülenlerle...
Tereddüt edin, acaba deyip şüphelenin
Neden?
Gösteri hakkı, protesto hakkı, insanların kendilerini yönetenlere, vergilerini harcayanlara, oy verdiklerine tepkilerini gösterme özgürlüğüne tahamülsüzlük. Ben ne dersem o olacak inadı. Nedeni bu. Birilerinin istediği gibi olmayanlar yaşamasın, ses çıkarmasın, gitsin. Müdahale olmasa bir-iki saate herkes dağılacaktı.
Toplumun biz ve onlar olarak çatırt diye ikiye bölündüğü, gri alanın kalmadığı, herkesin bir tarafta yer almaya zorlandığı bir ortamda TOMA’lar sadece birbiriyle alakasız gibi duran kesimleri birbirine daha fazla kenetlemeye ve iktidara duyulan öfkeyi büyütmeye yarıyor.
31 Mayıs ve sonrasında Kadıköy’de on binler toplandığında, polis müdahale etmediğinden tek bir olay çıkmadı. Salı gecesi birkaç yüz kişilik topluluğa müdahale ettiler, mahalle ayağa kalktı, her yerden insan aktı. Bu anlattıklarım bir Kadıköylü olarak mahalleden gözlemlerim. Kadıköy gaza tepki verdi. Bu orantısız ve anlamsız şiddet devam ederse daha da verir.
İçişleri Bakanı, Ahmet Atakan’ın ölümünün yüksekten düşme sonucu gerçekleştiğini, polisin herhangi bir müdahalesi olmadığı konusunda tereddüt bulunmadığını söyledi. Savcılık bu konuyu henüz araştırıyor ama resmi makamlar nedense şimdiden “tereddütsüz”. Resmiyet tereddüt sevmez. Oysa tereddüt iyidir. Resmiyeti boşverin, siz insan olarak tereddüt edin, şüphelenin, acaba deyin...
Esnafa kırgınım. Esnafa kırgınız. Bütün bu Gezi olayları sırasında da anlayamadım esnafı, şimdi de anlayamıyorum.
Sabah gelip dükkanlarına boyayla yazılar yazıldığını görünce, cam çerçeve inince göstericilere, protestoculara bir sinir, bir öfke, bir mağduriyet edebiyatı. Elbette bütün esnafı eli satırlı insanlık düşmanıyla aynı kefeye koyacak değilim. Ama sormadan edemiyorum.
“Mala zarar veren hainler” edebiyatı
Ne olacaktı sayın esnaf, müşteriniz dayak yerken, öldürülürken, yerlerde sürüklenirken, gazlanırken, plastik mermilerle vurulurken, tekmelenirken siz hiçbir şey olmamış gibi domates, patlıcan, yoğurt satmaya devam mı edecektiniz?
Size yaşadığınız toplumdan, ortamdan, mahalleden muaf olduğunuzu düşündüren şey nedir? Hayatta tek borcu olan, çoluk çocuğu olan siz misiniz? İnsanlar
her gün işlerine hangi psikolojilerle gidiyor biliyor musunuz?
Müşterinizin canı sıkılırken, canı yakılırken siz küçük televizyondan dövizi ve maç sonuçlarını hiçbir şey olmamış gibi takip ederek hayatınıza devam edeceğinizi mi düşündünüz?
Kasıtlı olarak sürekli bir “mala zarar veren hainler” edebiyatı yapılıyor. Bu her iktidar zamanında kullanılmış, hele hele 70’lerde klasikleşmiş bir “edebiyat”. Esnaf bu edebiyatın parçası olmamalı. Mahallenin temel direği esnaf ve bu yüzden mahallesine sahip çıkmalı. Zalimin değil mazlumun tarafında.
İTİRAF EDİYORUM
* Seksi, çekici, kışkırtıcı ve buna ilişkin bütün kavramları “poposunu sallayan şımarık yeniyetme”ye indirgemeyi başaran ve kendinden önceki kadın provokatörlerden öğrenecek çok şeyi olan Miley Cyrus’ın tabii ki “çıplak” olan yeni klibinin bir günde 40 milyon kez tıklanmasına şaşırmadım. Kim izler bu kızı diye sormadım, hayranları klibini tıklatıyordur diye düşünmedim.
* Şu ara “şato/saray” haberlerine taktım. Asena Monaco’da “şato” aldı. Aslı şu: Yaşlı bir çiftin şatosunda iyi bakmak koşuluyla kalabilecekmiş! Okan Yalabık saray yaptırdı: Uskumruköy’de iki katlı villa yaptırmış. Asena’ya hatırlatma, kışın şatoya sağlam doğalgaz faturası gelir, onu da ödetin, yoksa elde avuçta ne varsa gömersiniz şatoya...
CUMARTESİ ALBÜMÜ
AM / Arctic Monkeys
“İşte İngiltere’nin The Strokes’a cevabı” diye attı lafı ortaya bir arkadaşım Rock’n Coke’ta Arctic Monkeys’i izlerken. “Ama bir The Strokes değiller” dedi diğeri.
Bana kalırsa Arctic Monkeys İngiltere’nin The Strokes’a değil kendi kendisine yanıtı. Haritayı açın, Liverpool’a parmağınızı koyun. Sağa doğru birkaç santim sonra Manchester var. Manchester, Liverpool’lu The Beatles’ın geleneğine yeni neslin yanıtı. Ters bir yanıt değil, devam niteliğinde. The Smiths’ten Oasis’e, Joy Division’a geniş
bir yanıt hem de.
Şimdi Manchester’dan
bir-iki santim sağa gidin, orada Sheffield var. İşte Sheffield’lı Arctic Monkeys İngiliz rock’ının Manchester’a yanıtıdır olsa olsa. Rock diyorum çünkü teknik olarak Monkeys pop değil, pop rock değil, punk değil. Hepsi birden ya da hepsinin dışında. Şu ana kadar garaj sound’unda punk/rock takılan bir ekiplerdi. Çok gençler, çok enerjikler, iyi sözler yazıyorlar, çok satıyorlar. Şimdi yeni bir dönem açtılar “AM” isimli dördüncü albümde. Artık hip hop ve klasik rock sound’unda ve hissiyatındalar. “R U Mine”, “Arabella” gitar tonu ve riff’ler itibarıyla bir Black Sabbath, AC/DC ya da Deep Purple şarkısı gibi tınlıyor. “Fireside” daha önce gruptan duymadığımız türden “groovy” bir dans şarkısı. “Why’d You Call Me Only When You High” bana kalırsa albümün en iyisi. “Snap Out of It”ı şaşkınlıkla dinledim. White Stripes MGMT cover’lamış gibi bir şey.
Bu albüm Arctic Monkeys’in ABD’de de “büyük” olacağı albüm olacak. Amerika’yı fetheden The Beatles, The Rolling Stones ve benzerlerinin izinden yeni bir “The British Invasion” grubu olurlarsa şaşırmam.