Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bazı albümleri önceden dinleyip izlenimlerimizi sizlerle paylaşıyoruz ya, bu hafta da Mabel Matiz’in yeni albümü “Yaşım Çocuk” denk geldi...

Kökü 90’lara uzanan Sezen Aksu temelli standart Türk popu dışında da bir hayat olmalı 2012’de Türkiye’de” diye düşünenlerdenim, bütün saygımla birlikte.
Popülerliğe değil, popüler olan işlerin sıkıcılığına itirazım. O yüzden Mabel Matiz’in “Yaşım Çocuk” isimli yeni albümünü dinlerken heyecanlandım. Memlekete yeni nesil bir pop dalgası geliyor, adı sanı nedir bilmiyorum ama yakında kimse kayıtsız kalamayacak buna. Şarkı şarkı gideyim.

Krallar
Matiz’in kendine has bir sesi var. Bunu seven bayılıyor, beğenmeyen tahammül edemiyor. Ben ilginç bulanlardanım. İlk şarkı “Krallar” kaliteli bir folk pop şarkısı gibi tınlıyor. Fleet Foxes yapmış da Subpop’tan çıkmış bir albümde yer alıyormuş gibi sanki bu şarkı.

Yaşım Çocuk
Merak etmeyin, “içimdeki çocuk”tan bahsetmiyor şarkı. Ama teğet geçmiş. Mabel Matiz’in şarkıları için “şundan bahsediyor” falan diyemezsiniz. Genel olarak hepsi aynı imgelemin parçaları gibi aslında aynı şeyden bahsediyor. Aslında neden değil nasıl bahsettiği önemli. Olaylar kalabalık, yemeli içmeli bir sofrada geçiyor gibi bir hisler... Müzik derseniz, şahane arpejlerle donanmış bir indie folk şarkısı. Ben bu albümde çalışanların oluşturduğu müzikal dili çok anlamlı ve yerli yerinde buldum. Ne haldır huldur gitarlar, ne duygusal olacağız diye çellolara abanmalar, ne sulugözlü piyano. Hiçbiri yok. Albümün en büyük başarısı bu bence.

Haberin Devamı

Mabel Matiz bu akşam 22.30’da İKSV Salon’da yeni albümünün ilk konserini verecek.

Yıllar Saçlar
Yaşlanmakla ilgili. Çocukluğa özlem duyan biri zaten yaşlanıyor demektir. Yaşı kaç olursa olsun. Mabel Matiz’in ikinci albümü ilkine göre daha hüzünlü bir albüm. “Ele Güne Karşı” albümünün orkestrasyonu gibi neredeyse. Her şey net, efektsiz, özellikle bas gitarlarda bir eskiye dönüş. Bu şarkıda çok net bu hava. Latin havaları ancak bu kadar güzel monte edilir bir şarkıya klişe olmadan herhalde.

Zor Değil
Albümün çok ince bir arabesk tadında söylenen şarkısı. Sözleri de aynı sularda. Mete Özgencil’e aitmiş. “Sallıyorum bol keseden sağa sola zor değil / Atıyorum tutuyorum kah tutamıyorum zor değil / Dönüyorum köşeleri, dört köşeli zor değil
/ Vuruyorum dizlerime ah pata küte zor değil”... 2012 model arabesk böyle olsun bence zararı yok. Fazıl Say duymasın da.

Aşk Yok Olmaktır
Reggae de yakışmış Mabel Matiz’e, buradaki elektrogitar da. Albüm baştan sona sanki bir akustik performans havasında. Sanki bir grup müzisyen bir araya gelmiş, MTV Unplugged tadında akustik bir sound’la çalıyor. Unplugged değil ama akustik... Öyle bir şeyler. Şarkı Yıldız Tilbe’nin üstelik. Enteresan.

Alaimsema
Udla giriyor, nefeslilerle devam ediyor, hafiften Balkan ve Trakya havaları getiriyor ortama. Ekip işi her zaman farkını ortaya koyuyor. İyi bir ekibin muhabbetinden süzülen şarkılar her zaman daha kalıcı ve dikkat çekici oluyor. Yeni Türkü’yle birlikte söylenebilirmiş bu şarkı. Ben onları hatırladım dinlerken.

Tamburu Yokuştan
“Tamburu yokuştan, kamburu yokuştan.” Balkan kafaları devam ediyor. Klarnet de pek yakışmış bu tiyatral şarkıya. Şarkıyı dinlerken klibi gözümün önüne geldi resmen. Bir adet Türk işi Vaya Con Dios hit’i gibi.

Aldanıyor
Ben bu şarkı da dahil olmak üzere pek çok şarkıdaki davul kullanımına bayıldım.
O kadar yerli yerinde, o kadar dozunda ki. Bu grupta çalan kimse gidip kayıt yapan adama “Abi benim basları yükselt, davulları şöyle yap” diyerek kişisel mastürbasyonlara girmemiş. O yüzden kayıt düzgün olmuş. Yani tek tek müzisyenler memnun olacağına biz memnun oluyoruz. Ki iyi bir tercih. İşe ve ruhuna saygıdır bu.

Sefil Çıplak Korkusuz
Güzel, funk sularında gezinen bir şarkı. Bir şarkının funk ruhu olup olmadığını bası dinleyip hemen anlarsınız. Diğer aletlerin ne çaldığı mühim değil. Mabel Matiz’in kendinden efektli sesi caz akorlarıyla da şahane tınlamış. Gel bana sefil sefil çırılçıplak ve korkusuz derken sufivari bir çağrı yapıyor, müzikse caz...

Kerem Gibi
Perdesiz gitar hem ud hem tambur gibi tınlıyor, hem de gitar. Bu çeşitlilik
iyi kullanmış şarkıda. Nasıl duymak isterseniz öyle duyun yani... Akustik “Kerem Gibi”ye yakışmış.

Ah Bu Sefer
Bir Bülent Ortaçgil şarkısını alın, Kings of Convenience usulü gitarlarla çalın ve Mabel Matiz’e söyletin. Göksel de Feist misali vokal yapsın. Sanki biri bunu hayal etmiş ve fırsatını bulunca da hayata geçirmiş. “Ah Bu Sefer” isabetli bir kapanış şarkısı. Sessiz, sakin, usul usul ilerlerken insana şu albümün başına döneyim tekrar dedirtiyor.

Haberin Devamı

Müzikteki 10 kıyamet alameti

Haberin Devamı

Bugün hâlâ kıyamet kopmadıysa o kadar sevinmeyin. Bu alametlerle yakında muhakkak kopacak demektir.
1. Güney Koreli, kimsenin tanımadığı bir rap’çinin, kariyerinin 15’inci yılında çıkış yaparak Gagnam Style ile patlaması, bu şarkının videosunun dünyanın en fazla izlenen videosu olması.
2. Lady Gaga’nın Tony Williams’ın ardından Mick Jagger’la da düet yapması.
3. Paul McCartney’nin Kurt Cobain’in yerine Nirvana üyeleriyle çalması, stüdyoya girip kayıt yapması.
4. İdo’nun Berklee College of Music’e başlaması ve okulu kırarak leopar desenli spor ayakkablarıyla habire DJ’lik yapması. Sakallı bebekten bile korkutucu bir alamet.
5. Justin Bieber.

Mabel Matiz usulü pop

Justin Bieber Kanada başbakanı Stephen Harper’ın elini sıkıyor.

6. Orhan Gencebay’ın hayatının ilk konserine hazırlanması. Muhtemelen mayısta verecek Orhan Baba.
7. Radiohead’in Türkiye’ye gelmesi. Geliyor, gelecek, bu sene oluyor söylentileri bu yıl daha yoğun da her zamankinden.
8. Türkiye’nin “Daha da Eurovision’a gitmem” diyerek bu yarışmayı bir süre rafa kaldırması. Kimse ilgilenmiyor, bu konuda ne halk arasında ne de basında tek kelime edilmiyorken bile büyük bir arzuyla katılıyorlardı. Şimdi ne olduysa “one minute” dediler.
9. Bitmeyen, bitemeyen kariyeri ve binbir özelliğiyle Hülya Avşar.
10. 90’lı yılların Türkçe popçularının toplandığı partiler ve derleme albümler.
Bu isimlerin bazılarının geri dönme ihtimali.

İTİRAF EDİYORUM

* Tanju Okan’ın “Parkta Yatıyorum” isimli şarkısını, denk geldikçe muhabbetle dinleyen biri olarak Esentepe’de bir adet Tanju Okan Parkı olmasını “şaka herhalde” diye karşıladım. Sanki “Tanju Okan işte bu parkta yatıyordu” gibi bir kafa. İnsanın “Ne ev sahibi , ne pul ne senet / Ne suyun derdi ne de elektrik / Ben artık parkta yatıyorum ” diye mırıldanarak ara sıra oturası geliyor o parkta.
* Copacabana plajında da ‘sabah herkesten önce denize giren adam’ ve ‘akşam herkesten sonra denize giren kadın’ var. Aynen buradaki gibi.
* Q dergisinin son sayısındaki “Henüz icat edilmeyen beş Apple ürünü” başlıklı yazıya ve buradaki Apple arabası tarifine bayıldım: “AppleCar, sadece Apple iRoads üzerinde gidebiliyor. Aksi takdirde lastikleri ve süspansiyonu hemen hapı yutuyor. Altı saate kalmadan şarjı bitiyor, bozulursa çöpe atıp yenisini almak gerekiyor ve ön camı kolaylıkla kırılabiliyor.”
* Behzat Ç.’den ufak ufak kopmaya başladım. İzlediğim tek diziydi, güzel bir formatı, insanı kendine çeken bir mütevazılığı vardı. Şimdi orta yaşlı bir adamın kendi hayatıyla ilgili kabuslarına döndü kilitlendi. Açın şu kilidi Emrah Serbes ve çalışma arkadaşları...