Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Siyasetçilerimizin aldığı yeni kararlara göre 18 yaşında bir genç milletvekili seçilip Meclis’e girebilecek, ülkeyi savaşa sokup sokmama kararı alabilecek ama konsere giremeyecek. Çünkü bira içip içmeme kararını alamayacak

Ak Parti ve CHP, 18 yaşındakilerin seçilme hakkıyla ilgili düzenleme konusunda anlaşmış görünüyor.
18 yaşında biri eğer yasayla öngörülen özelliklere sahipse ve elbette seçim bölgesinden yeteri oy alırsa milletvekili seçilebilecek. Yani Meclis’e girebilecek, yasalar hazırlayabilecek, savaşa ve barışa dair kararlar alabilecek, ordumuzu başka ülkelere gönderebilecek, terörle ilgili, kadın cinayetleriyle ilgili, çevreyle ilgili önemli yasal düzenlemeler yapabilecek. Sıkıyönetim ilan edebilecek, olağanüstü hale karar verebilecek. Devletimiz başkanlık sistemiyle mi yönetilsin yoksa şimdiki gibi yetkiler başbakanda mı toplansın oylayabilecek.
Nükleer santral yapılsın mı, yapılmasın mı kararını alabilecek. Ekonomiyle ilgili önemli düzenlemelere imza atabilecek. Yayıncılık, basın, ifade özgürlüğü, sansür gibi konularda
karar alabilecek. Denetlemeler yapacak, kısıtlamalar getirebilecek.
Mali düzenlemeler yapacak, vergi koyup kaldıracak, özelleştirmelerle ilgili politikayı belirleyebilecek.
Belediye meclisine girerse keza... İstanbul’un her iki yakasında birer tane yeni İstanbul inşa edilecek ya, işte o İstanbullarla ilgili her türlü tasarrufta bulunabilecek. Hangi yol nereden geçsin, hangi raylı sistem nereleri bağlasın, bütün bunlar için oy kullanacak. Üniversiteyi daha bitirmemiş olacak o ayrı, ama elbette bu konularda engin bir bilgi birikimine sahip olacak. Olabilir.
Seçilme yaşını 18’e indiriyorsanız elbette “18 yaşındaki her insan bunları yapar” diye
bir ön kabulde bulunmanız gerekmiyor.
Ama “18 yaşında biri bunları da yapabilir” cümlesini kabul ediyorsunuz demektir.
Benim tartışmak istediğim 18 yaşında birinin bu işleri ne kadar yapabileceği değil. “18 yaşında biri daha çocuktur ona güvenmeyelim” de değil. Ben güvenirim, akıl yaşta değil baştadır, buna inanırım.
Benim kafama takılan, bu mühim konularda 18 yaşındaki insanların da fikir, birikim ve beceri sahibi olacağını kabul ediyorsunuz, onları bu kararları alacak olgunluğa sahip görüyorsunuz, ama o insanı konsere almıyorsunuz.
Neden? E ya bira içerse... Savaşa barışa karar verecek kadar olgun, bu kararı alabiliyor ama bira içip içmeme kararını kendi başına alamıyor. Onun adına biz alıyoruz. Burada bir terslik, bir çelişki yok mu?
Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde alkolün zararlarına karşı kampanyalar yürütülüyor, insanlar bilinçlendirilmeye çalışılıyor, bu konuda hükümetler düzenlemeler kısıtlamalar getiriyor ama kimse konuyu “yasak hemşerim” diye kestirip atmıyor.
Yasal düzenlemeler insanların belli şartlarda ve düzenlemelere uyarak özgürlüklerini kullanmasından yana, o özgürlükleri yok etmekten değil.
Geçen hafta alkollü içki markaları sponsorluğunda yapılan etkinliklerde (yani neredeyse hepsinde) +24 şartının gelebileceğini yazmıştım. Bu hafta muhataplarına tebliğ edildi bu karar.
Ne oldu? Şu oldu. Bizim gencimiz savaşa barışa, nükleer santrale, köprüye, teröre her şeye hakim olabilir. Her türlü karar verebilir, 18 yaşında Meclis’e girebilir ama konsere giremez. Çünkü bira içip içmeme kararını kendi veremez. Bunu için 24 yaşına gelmesi lazım.
İkna olduysanız söyleyin, konuyu kapayayım, bir daha da hiç açmayayım.

Haberin Devamı

CUMARTESİ ALBÜMÜ

Haberin Devamı

“Lonerism” Tame Impala

Haberin Devamı

Avustralyalı Tame Impala yeni bir ekip. Yeni sayılır, 2007’den bu yana müzik yapıyorlar. Ama 60’ların saykodelik döneminden ışınlanmış gibiler. Beatles, Pink Floyd, Budgie arasında bir yerlerde. Ve o yer şahane tınlıyor ikinci albümlerinde de. Müzik piyasası öngörülebilir, insanı şaşırtmayan, aksine ona bildiği şeyi tekrar tekrar sunan bir sisteme dayanıyor. Ama ara sıra da olsa Kevin Parker gibi şarkı söyleyip gitar çalan biri çıkıyor ve Avustralya’nın Perth şehrinden dünyaya açılabiliyor, sesini duyurabiliyor. İlk albüm “Innerspeaker”ı bilenler için not: “Solitude is Bliss” gibi bir hit adayı yok burada. Ama en az ilki kadar dikkat çekici, farklı ve heyecan verici bir albüm “Lonerism” de. Favori şarkım “Endors Toi”. Şimdilik.

Mühim sorular!

* Avett Brothers mı, Mumford & Sons mı daha iyi?
* Serdar Ortaç mı, Demet Akalın mı daha kötü?
* Kuzey mi, Güney mi daha gerçek karakter?
* Mustafa Sandal mı, Sinan Akçıl mı daha kötü şarkı söylüyor?
* Nefret mi, yoksa sevgi mi daha güçlü duygu?
* İnsanlık zorda kalsa yangından İskender Pala’yı mı kurtarır, Neşet Ertaş’ın “erotik” türkülerini mi?
* Cuma mı, cumartesi mi daha heyecanlı?
* Pazar mı, pazartesi mi daha depresif?
* Aşık olmak mı, olmamak mı daha üzücü?
* Türk kahvesi mi, espresso mu daha güzel?
* Shazem mi, Soundhound mu daha iyi program?
* Geç yatmak mı, geç kalkmak mı daha zevkli?

Semazenli nikah

Malatyalı İşadamları Derneği başkanının oğlunun Çırağan’daki düğününde semazenler eşliğinde nikah kıyıldığını okuyunca (Vahap Munyar-Hürriyet, 9 Ekim) bazıları gibi şaşırmadım. Bu tip “zengin muhafazakar düğünü” organizasyonu şirketleri çok. Bir telefonla çağırıyorsun semazenler geliyor tasavvuf musikisi ekibi geliyor, düğünlerde doğum günlerinde anında manevi destek sağlıyor. Aklınızda bulunsun. Ben bunu garip ya da kabul edilmez falan bulmuyorum, yanlış anlamayın. Sadece Umberto Eco olsam da onun Amerikan popüler kültürü hakkında yazdığı türden bir deneme yazsam bu konuda
diye heyecanlanıyorum kendi kendime...