Sevdiğiniz grubu takibe alın, kolay ulaşacağınız bir şehirdeki konserine bilet bulun, hem şahane bir hafta sonu geçirin hem konser izlemiş olun
Hot chip konserinin bilet fiyatı 20 avro yani buradaki herhangi bir konser kadar.
Emin olun gözünüzde büyüttüğünüz gibi değil. Öyle illa festivale git, çadırda kal, yerlerde yuvarlan falan da değil. Onu da yapıyoruz, o da zevkli ama bu başka bir muhabbet... Aylar önce Amsterdam Melkweg’deki Hot Chip konserine bilet almıştım. Tanesi 20 avro yani yaklaşık
45 TL. Buradaki herhangi bir konser kadar. Son albümlerini çok sevmiştim ve sahnede canlı izlemek istiyordum.
Tarihler belli olduğundan uçak biletini de önceden ayarladım.
Bu şekilde satın alırsanız çok hesaplı olabiliyor biletler...
İç hatlar uçuşu gibi bir şey...
Başka? Kalacak yer. Airbnb.com adresine girdim ve bütçeme uygun bir ev buldum. Gecesi 100 TL’ye de ev var 500 TL’ye de, kaç kişi gittiğinize kiminle paylaştığınıza bağlı. Üç günlüğüne kiraladım. Hafta sonu geldiğinde evden çıkıp Amsterdam’a gitmem, inanın yağmurda çamurda Kadıköy’den Taksim’e gitmekten daha kolay ve acısız oldu. Gündüz restoran, kafe dolaşıp Taksim-Nişantaşı-Bağdat Caddesi kriterlerine göre okul kantini seviyesindeki fiyatlara ne aradıysam buldum.
24 yaş tantanası olmadan şahane bira çeşitlerini tadabileceğim muhtelif mekanları, organizasyonları dolaştım, favori mekanım olan De Struisvogel’de (Devekuşu) yemeğimi yedim (rezervasyon şart, yemeğin yanına Montepulciano şarabı isteyin, en güzeli ve en hesaplısı), akşam bisikletime atlayıp evden beş dakikada konser mekanına ulaştım.
Melkweg biraz Babylon’a biraz Salon’a, biraz da Ghetto’ya benziyor. Sadece onlardan daha büyük, daha kalabalık ve daha ucuz. Coğrafya itibarıyla da Türkiye’ye gelmeye üşenen, masrafını çıkaracak seyirci bulamayan ya da İstanbul’u sapa bulan gruplar için daha cazip.
Vestiyer 1.5 avro, 3.5 TL. Çok kalabalık ama herkes sırasında bekliyor, kimse “Bu ne rezalet, öf pöf” yapmıyor. Kimse asabi değil. Herkes eğlenmeye gelmiş.
İçkiler 3 Avro’dan başlıyor 6-7 Avro’ya kadar çıkıyor. 6 ile 15 TL arası deyin. 15 TL’ye bir kokteyl içebilirsiniz. Buradaki fiyatların neredeyse yarısı.
Hot Chip tam saatinde, 20.30’da sahneye çıktı. Enteresan olan 19.30’daki ön grubun başka bir sahnede çıkmasıydı. Bir büyük bir küçük sahne var ve ön grup ana sahneye hiç bulaşmıyor. Tam saatinde başladılar ve ikinci albümün neredeyse tamamını çaldılar. Bayıldığım “Flutes” ve tabii ki herkesin beklediği “I Feel Better”da coştu ortam. Arada bara ya da tuvalete giderken kapının önüne doğru baktım sigara içen insan sayısı dördü, beşi geçmiyordu. Sanmayın ki millet içmiyor. İçiyorlar ama konserden çıkmıyorlar. Bitince...
Şahane bir akşamı eve dönüş rotasındaki bar ve restoranlara uğramak suretiyle neşe içinde tamamladık. Üvey babası Türk olan barmen Xavier’nin “Bizim ev Bostancı’da, Bağdat Caddesi nasıl?” demesiyle şoke olup “Dünya küçük” dedik. Alıştığımız mekanlardan farklı bir yerde bulunmak hoşumuza gitti.
Şimdi para pul merak ettiğinizin farkındayım. Taksim’e bir konsere gidecek olsaydık belki daha fazla harcayacaktık. O kadarını söyleyeyim. Bisiklet olduğundan ne trafik var ne taksi parası...
Benim için asıl bomba yine de Paradiso’daki Tame Impala konseriydi. Avustralyalı saykodelik rock ekibi son yıllarda beni en fazla heyecanlandıran iki-üç yeni isimden biri. Aslına bakarsanız ben Amsterdam planlarımı yaparken Paradiso’da Tame Impala konseri programa alınmamıştı. Daha sonra görünce de biletlerin tükenmiş olduğunu fark ettim.
Paradiso’nun müzik programını yapan Serdar Manavoğlu olmasa konseri izleyemeyecektik. Böyle güzel bir kulübün müzik programını bir Türk’ün yapmasında “her anlamda” mutlu oldum denebilir yani.
Paradiso, Melkweg’den de daha büyük bir konser mekanı. Biraz eski Ses tiyatrosunu andırıyor. İki yandaki loca katları tamamen dolu. Herkes Tame Impala izlemeye gelmiş. Birkaç yıl öncesine kadar kimsenin bilmediği bir grup. Beni etkileyen tarafları her seferinde 60’lar ya da 70’lerden kalmış gibi tınlamaları. Ama alametifarikaları bunu yaparken demode olmamaları. Led Zeppelin gibi çalıyorlar ama erken Pink Floyd ve Sergent Pepper dönemi Beatles etkisi yaratıyorlar.
Kendimi 60’ların başına ışınlanmış gibi hissettim ve
bu hissin tadını çıkardım. “Innerspeaker” ilk albümleri.
Önce yeni albümleri “Lonerism” ile girdiler ama “Solitude is Bliss” ve “Make up Your Mind” extra saykodelik konser versiyonlarıyla mükemmeldi .
Sonuç mu? Eve dönerken muhtelif kafe ve barlar arasında kaybolma, mest oluş ve mutlu bir uyku. Demem o ki müzik tatili mümkün. İsterseniz...
Mert Tünay ile tanışın
Türkçe müzikte yeni ve farklı bir şey pek çıkmıyor. Mert Tünay’ın klibini izleyince “Hah, galiba bu güzel bir şey” dedim. Şarkının adı zaten “Güzel”. Klipte de güzel ortamlar partiler, muhtelif ferahlıklar, rahatlıklar var. “Sen herkesten güzelsin de benim kafam senden güzel” diyor kendisi. Ben minimal elektronik, funk etkisinin hakim olduğu bu şarkıyı sevdim. Devamı gelecekmiş. Bir göz atın. merttunay.com
CUMARTESİ ALBÜMÜ
“Obervator” The Raveonettes
Danimarka çıkışlı New Yorklu ekip The Raveonettes’in eylülde yayımlanan son albümünü nasıl tanımlamak lazım bilmiyorum. Dream pop diyeyim ya da dream rock. Ne derseniz deyin bu yeni tarzlar arasında kaybolmanız çok mümkün. O yüzden daha açık anlatayım. Bir tür indie 2012 model Roxette hissiyatı yaratıyor The Raveonettes bende hep. “Obsrervator” albümü Los Angeles’ta kaydedilmiş bu şehrin klasik imajının tersine hafif melankolik ve “moody” bir albüm. Tavsiyem erkenden koyun ufak ufak demlensin. Grup 15 Aralık’ta İKSV Salon’da bir konser verecek. O zaman kadar ara ara sabahları birer doz kahvaltıdan sonra...
İTİRAF EDİYORUM
* Ülkelerde kişi başına düşen yıllık brüt kulaklık harcamasının hesaplanmasını ve bu rakamın gelişmişlik katsayısının hesaplanmasında kullanılmasını talep ediyorum. Çünkü bir ülkenin çağdaşlık ölçülerinden biri de kulaklığa harcanan para miktarıdır.
(En iyi 10 kulaklık yazısı pek yakında...)
* En çok yanlışlıkla silinen, uçan ya da bir köşeye ayrılıp sonra bulunamayan maillere üzülüyorum. Geçenlerde Amerikalı bir Türk grubundan gelen mesaj gibi mesela. Okuyorsanız mesaj atın bana Amerikalı Türk dostlar...
* Bayramlar konusunda da bölünmemize şaşırmadım. Şeker mi Ramazan mı derken şimdi de “Birinci cumhuriyet bayramı mı, ikinci cumhuriyet bayramı mı?” ayrımı. Her şey siyah-beyaz. Hayırlı olsun.
* O kadar eleştiriyorum ama her seferinde içten içe “Oh be” diyorum cennet vatana dönünce. Hem dövüp hem sevmek bizimkisi, tam Türk usulü...
* Louvre’un içinde değil ama girişindeki alışveriş merkezi Carousel’deki Apple mağazasında çok Türk gördüm. Hepsi telefon soruyor ama yok işte. Ben de sordum da...