Ağaçların denize doğru eğildiği sessiz, kıpırtısız bir koy. Bir iki kuş sesi, ara ara balıkların kıpırtılarıyla hareketlenen cam gibi suyun ani şıpırtısı.
Sadun Boro işte bu koyda Okluk’ta demirli teknesinde yaşıyordu. Kendisini geçen kasım ayında burada ziyaret etme fırsatı buldum. İlk kez tanıştım. Kitaplarını ezberlediğim Boro, bana çay yaptı, bisküvi ikram etti. Kim bilir kendini ziyaret eden kaçıncı denize meraklı, aklı bir karış havada zata nasihatlerde bulundu, takıldı, kahkahalarla geçen şahane bir sohbeti esirgemedi.
Büyük denizci bir süredir devam eden kanser tedavisinin ardından artık tıbbın yapabileceklerinin sonuna gelindiğinde 10 gün kadar önce yeter artık, beni tekneme götürün dedi. Önceki gün fenalaşınca Marmaris Ahu Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada hayatını kaybetti. Türkiye büyük bir denizci ve doğasever kaybetmiş oldu.
Sadun Boro 1928’de Erenköy’de doğdu. Babası tekstilciydi ve onun da tekstilci olmasını istiyordu. O ise hiçbir zaman ofiste çalışacak biri değildi. Ailesi onun için eğitim planları yaparken o arkadaşlarıyla para toplayıp sandal almıştı.
Dönüm noktası oldu
Sandalın ardından üç arkadaş birleşerek Balat’ta bir kabayole inşa ettirdiler. Bu teknenin adı Dilnişin idi. Dilnişin’le Marmara’da Pendik-Avcılar arası her koyu, girintiyi çıkıntıyı ezberlediğini çok kısa da olsa “Bir Hayalin Peşinde” isimli kitabında anlatır. 1952’de tekstil eğitimi için İngiltere’ye endüstri merkezi Manchester’a yollanması bir dönüm noktası oldu. Buradaki bir dergide gördüğü ilana başvurarak tanıştığı Collin Sullivan isimli İngiliz’in yelkenli teknesinde tayfa olarak Atlantik Okyanusu’nu geçmeye karar verdi. Bu onun ilk önemli seyahati olmuştur. Bu seyahat sırasında bir gün kendi yelkenlisiyle dünyayı dolaşmayı hayal etmeye başlamıştır.
Boro bu hayalini gerçekleştirmek üzere 1966’da Kısmet isimli efsane teknesiyle denize açıldı. Eşi, “Onsuz hiçbirini yapamazdım” dediği Oda ile birlikte dünyayı küçük bir yelkenliyle dolaşan ilk Türk denizcisi oldu. Bu seyahat sırasında ne yat ne yelkenli turizmi diye bir şey vardı. Henüz dünyanın tropik denizleri kitlesel turizme açılmamıştı. Her yer bakirdi. Teknesinde ne otopilot, ne elektronik navigasyon donanımları ne uydu ne fax, ne telefon vardı. Sadun Boro sesktant gibi klasik denizcilik aletleriyle binlerce yıllık denizciler gibi yıldızlardan ve Güneş’ten rasat alarak bu yolculuğu tamamlamıştır.
11 metrelik bir ahşap tekneyle bunu yapmak işte onun büyük denizciliğinin, cesaretinin, kararlılığının ve deniz sevgisinin eseridir.
Sadun Boro’ya sadece “dünyayı dolaşan Türk denizci” demek yanlış ve eksik olur. Boro bir doğa âşığı, inanılmaz bilgili bir denizci ve alanında önemli eserler vermiş bir yazardır.
Sadun Boro 1965 yılında başlayıp 1968 yılında tamamladığı bu seyahati Pupa Yelken adıyla kitaplaştırdı.
Önemli bir metin
Kısmet İstanbul’a döndükten sonra geçen yıllarda şehir hayatına nasıl uyum sağlayamadığını kitaplarında anlatır.
Boroların 1977’deki ikinci dünya seyahati ABD’yedir ve kızları 8 yaşındaki Deniz de bu seyahate katılmıştır. Bu seyahat de kitap oldu. Her iki kitaptaki bilgilere paha biçilemez.
Özellikle ilk Atlantik geçişini anlattığı “Bir Hayalin Peşinde” amatör denizcilik tarihi adına çok önemli bir metindir.
Onun hayatı, kişiliği ve kitapları insanlara nesiller boyu deniz sevgisi aşılamıştır.
Boro’nun gezilerini şahane bir dille anlattığı kitapları yanında “Vira Demir” isimli dev eseri, Türkiye’nin bütün denizlerinde yer alan koyları tek tek açıklar ve detaylandırır. Akıllara zarar bir çalışma ve detaycılık ürünüdür. Bir Türk tarafından denizlerimizi bize anlatmak için yazılmış tek pilot kitaptır.
Kendini denize adadı
Bugün hâlâ Türkiye kıyılarını dolaşanlar onun tavsiyeleriyle teknelerini demirler, onun geç dediği yerlerden geçer, girme dediği yerlere girmezler.
Sadun Boro daha sonraki yıllarda kendini denizleri ve doğayı korumaya adadı. Özellikle çok sevdiği ve teknesinin yıllarca demirli kaldığı Okluk Koyu’nun da bulunduğu Gökova Körfez ve çevresinin korunması için çalıştı.
Buradaki Okluk Koyu’na gömülmeyi vasiyet etti.
Umarız yetkililer onun bu dileğini yerine getirir, onu çok sevdiği Gökova’dan ayırmazlar.
Güzel bir hayat yaşadı, hayallerinin peşinden koştu, onları gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadı, sayısız insana yaşam sevinci, umut ve esin kaynağı oldu.
Yeri doldurulamaz.