İki hafta önceki İstanbul konserinin ardından Carlos Santana’nın The Marmara’daki odasını toplayan temizlikçiler baş ucunda bir resim buldular. Siyah-beyaz resimde Santana onu geçen yıl terk eden karısı Deborah, çocukları ve köpeğiyle görülüyor. Bu resmin ilginç bir hikayesi var
Bırakın Woodstock’ı, gitar sololarını, albümleri, besteleri falan kenara. Bildiğiniz her şeyi unutun. Ben size bugün onun hakkında başka şeyler anlatayım.
Santana çok ünlü ve zengin biri.
Sağlık ve eğitim konularında yılda dünya çapında üç milyon dolarlık yardım yapan Milagro Vakfı’nın kurucusu.
Carlos by Carlos Santana isimli bir moda markası var. Yıllık cirosu 100 milyon dolar. Meksika’da ülke çapında Maria Maria adındaki restoran zincirinin ortağı. Son yatırımı kendi adını taşıyan bir köpüklü beyaz şarap markası. Ondan da birkaç milyon dolar kazanacak herhalde bu yıl.
1969’da, daha albümü bile yokken ilk ve efsane Woodstock’ta çalan 22 yaşındaki toy Meksikalı değil yani artık.
Çoğu müziksever onu hangi kefeye koyacağını bilemiyor.
Popçu mu, cazcı mı, rock’çı mı; Latin müziği mi yapıyor, etnik mi?
“61 yaşında hâlâ müzik yapabiliyorum, bu Tanrı’nın lutfu” demişti iki hafta önce sorduğum bir soruyu yanıtlarken İstanbul’da.
Kuruçeşme Arena’da Wings sponsorluğunda bir konser verdi ve Roger Waters’tan sonra gördüğüm en kalabalık konserdi orada yapılan.
Santana o gün masanın üzerinde duran bardağı göstererek “Bak, bu su gibiyim. Rengim yok. Yanında durduğum şeyin rengini alırım, ona uyum sağlarım” demişti.
Bu onun müzik anlayışını tarif etmek için yaptığı bir benzetme.
Peki ya özel hayatı?
* * *
Santana 36 yıl yanında “durduğu”, en yakın arkadaşım diye tanımladığı karısı Deborah ile ayrıldı geçen yıl.
Aslında ayrılmadı, terk edildi. Karısı 36 yıl, üç çocuk ve binlerce anının ardından onu bıraktı ve gitti.
Kimilerine göre Santana’nın egosuna dayanabildiği kadar dayandı ve geç de olsa bir karar aldı.
O yaştaki çoğu insanın alamayacağı bir karar.
“İnsan belli bir süre birlikte olduktan sonra törpülenir, karşısındakini tanır, uyumlu olur” denir ya evlilikler için...
Öyle değil işte...
Deborah yıllar sonra bu kadar paylaşımın ardından “boş ver” deyip sorunlara sırtını dönmemiş.
Hayattan ve kendinden umudu kesmemiş yani.
Santana “36 yıllık arkadaşımı, en yakın can dostumu kaybettim. Ama yapacağım bir şey yok. Bunu değiştirmek yerine yetişkin bir insanın yaptığı seçime saygı duyuyorum. Başka çarem yok” diyor.
36 yıllık eşiniz ve çocuklarınızın annesi size “şiddetli geçimsizlik ve belli konularda hiçbir şekilde uzlaşılması mümkün olmayan farklılıklar” dolayısıyla dava açarsa bu size dokunur.
Santana’ya da aynısı oldu. Hatta daha fazlası. Santana o günden beri artık aynı insan değil.
İstanbul’da üzerine basa basa verdiği “huzurlu, ermiş ve gönlü sevgiyle dolu adam” mesajı aslında Deborah’nın onu terk etmesinin ardından kendini yeni toparlayan, kendi deyimiyle “şeytanlarından yeni kurtulan” birinin minnettarlık açıklamaları. Neye mi? Hayatta kalabildiğine...
* * *
“Tanrı bu yaştan sonra hayatımı daha özgür ve açık yaşamamı istedi. Ve biliyorum ki en parlak günü yaşamadan önce en karanlık geceyi geçirmek lazım” diyor.
Boşandıktan sonra San Francisco Körfezi’ni gören yeni evine taşınmış.
Evlendiği günden beri ilk kez tek başına yaşıyor.
Taşınmak dediysek, adam kolileri bile aylarca açmadan oturmuş.
Şimdi burada bestelerini yapıyor gitar çalıyor ve meditasyon yapıyor.
Deborah ile 1972’de evlendiler. Kaliforniya’da San Rafael’de geniş bahçeli bir evde yaşamaya başladılar.
Angelica (19), Stella (24) ve Salvador (26) burada büyüdü.
Şimdi tek başına kendini yalnız hissediyor.
Ve boşanma sonrasında hâlâ hayatıyla yüzleşiyor.
Hep o eski evi hatırlıyor. Büyük bahçeli mutlu evi...
“O evi çok seviyorum çünkü inanılmaz anılarım var. Her köşesinde aile olarak bir arada resimlerimiz... Çocukları büyütürken çektiğimiz resimler. Ve ben o resimlere baktığımda çocuklarımın seslerini duyuyorum hâlâ. O ev artık boş, çocuklar büyüdü ve karım benden ayrıldı.”
Bırakayım devam etsin Santana:
“Yedi kez intiharın eşiğinden döndüm ben. Ölüm yedi kez kapımı çaldı. Ölmenin yaşamaktan daha tatlı olduğunu düşündüğüm anlar oldu.
Ve her seferinde içimdeki sesler bana bütün bunları hak ettiğimi ve sorumlunun ben olduğumu söyledi.
Sahip olduklarımın hiçbirini hak etmediğimi söylediler.
Ama ne zaman bu olsa ben tek bir resme bakarım. İsa’nın resmine.
Ve o bana der ki ‘Bak senin yanında oturuyorum bu yetmiyor mu sana?’ O zaman yediğimden içtiğimden tat alırım yeniden.”
İki hafta önce İstanbul konserinin ardından Santana’nın The Marmara’daki odasını toplayan temizlikçiler başucundaki komodininin ayağının dibinde bir resim buldular.
Siyah-beyaz resimde 40’larında bir adam, karısı, üç çocuğu ve köpekleri mutluluk içinde bir aradaydı.
Santana sahnedeyken gitarını bağladığı amfinin üzerinde İsa’nın resmi duruyordu.
Şimdi yanında sürekli taşıdığı tek resmin o olmadığını biliyorsunuz.
Ve merak edenlere not: Resim kendisine ulaştırılmış.
Hani Mardan Palace Avrupa’nın en pahalı oteliydi?