Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kovid’i atlattılar ama bakalım elektrik zammını atlatabilecekler mi? İngiltere’de her köyün, kasabanın, mahallenin en önemli mekânı, temel direği pub’lar. Buralara eğlenmek için gidilen yerler olarak bakmak durumu tam anlatmıyor. Pub demek bir İngiliz için iş çıkışı mutlaka uğranacak, tanıdık kimse olmasa bile oturup bir iki kadeh bir şey içilecek, yemek yenecek yer demek. Eve gitmeden önceki son durak. Bizdeki mahalle kahvesinin alkollü, yemekli, daha detaylı versiyonu. 

Pub’ların sosyalleşme açısından önemi sanıldığından daha büyük. İngiltere’de özellikle Londra’da evler çok küçük. Standart ölçü iki artı bir 60 metrekarelik dairelerdir. Üç oda bayağı zengin işi sayılır. Üzeri ise ancak sınırlı sayıda insana kısmet olur. Kiralara bakın mesela, iki artı birin fiyatı diyelim 10 birimse, üç artı bir 20 birime çıkar. Bir artı bir çok popüler, hatta “bir” de çok güzel. Bir artı sıfır yani. Mutfak, yatak masa hepsi aynı yerde ev dolu her yer. 

Haberin Devamı

Gelmek istediğim yer şu, orta direk insanlar bizdeki gibi birbirlerini ev oturmasına pek çağırmazlar. Evler ebat açısından konuk ağırlamaya uygun değil. Şehir dışı alanlardaki bahçeli iki katlı evler dahi 90-100 metrekareyi ancak bulur. 

İnsanlar bu yüzden evde konuk ağırlamaz. Pub’larda buluşur. Evde ufak tefek şeyler dışında yemek de pek pişmez bizdeki gibi, çünkü kimsenin o kadar vakti ve yeri yok. İnsanlar bu bütçelerini de pub’lara ayırırlar. 

Yani pub’ların hem kültürel hem de pratik olarak bir İngiliz’in hayatındaki yeri büyük. Ve pub’lar bugünlerde yine zor durumda. “Yine” diyorum çünkü Kovid’i atlattılar ama elektrik zamlarını atlatamayabilirler. Eski evimizin yakınında 9. yüzyılda kurulmuş bir pub vardı. Ye Olde Fighting Cocks, kimine göre İngiltere’nin en eski pub’ı. Sahibi Kovid döneminde “Bu pub vebayı atlatmış, bunu da atlatır” demişti. Eyvallah ama zamları atlatamayabilir. 

Geçen hafta yayımlanan bir araştırma İngiltere genelindeki 46 bin pub’ın yüzde 70’inin bu kışı atlatamayabileceğini ortaya koydu. Kovid sonrası gelen zamlar ve enflasyon cidden insanları açlık sınırına getirdi İngiltere’de ve bütün dükkânlar, küçük işletmeler, restoranlar bundan etkileniyor. Bazıları çalışma saatlerini azaltıyor, bazıları eleman çıkarıyor, bazıları da haftanın belli günlerinde kepenk indiriyor. Pub’ların sahipleri geçen bir yılda elektrik giderinin yüzde 100 ila 400 arttığını söylemiş. 

Haberin Devamı

Her yerde kullanmadığınız cihazların fişini çekin, ışıkları idareli kullanın uyarıları standart haber haline geldi. İnternet de bunlarla dolu. İşin dahası var. Mesela geçen hafta İngiltere’nin en büyük su dağıtım şirketi Thames Water hortumla sulama yasağı ilan etti. Bahçe sulayan, araba yıkayan, havuz dolduran görüldüğü yerde 1000 pound ceza ödeyecek. Sebebi, suyun azalması. İngiltere gibi adı yağmurla anılan, iki günde bir mutlaka yağmur yağan bir ülkede su yok şu anda. 

Bakalım idareli olmak, tasarruf yapmak, azla yetinmek gibi kavramlar mecburen 21. yüzyılın temel değerleri olacak mı? Bu gidişle dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın, başka yol yok galiba. 

Haberin Devamı

Yere düştükten sonra kaç saniye?

Çocuk doğum günleri burada nedense çok önemli. Böyle bir endüstri var. Sihirbazı, jonglörü, gezici hayvanat bahçecisi, çocuk partisi DJ’i... Çocuklar acayip dans ediyor, DJ ne derse yapıyorlar. Mutlak bir iktidar. Ben de çocuğuma böyle laf dinletebilmek isterdim. Şimdi oturuyoruz, oturuyorlar. Şimdi dans ediyoruz, ediyorlar. En iyi dansa hediye de var. Bir görseniz çocuklar o hediyeleri kapmak için ne danslar, ne figürler yapıyorlar. 

Bazı doğum günleriyse sadece yakınlardaki bir parkta toplanıp yiyip içmek ve bir noktada pasta kesmek şeklinde oluyor. Biraz balon da lazım tabii. Ben bunları çok seviyorum. 6 yaşında birinin doğum gününde 20 çocuk varsa en az 30 da anne baba var. Ve doğum günlerinde çocuklar tepinip, bağırış çağırış enerji harcarken (bu, gece iyi uyuyacaklar demek) siz de muhabbet ediyorsunuz. Çoğu doğum günü sahibi bir sürü içeceği de büfe gibi portatif bir masaya kuruyor. Gamsız gamsız çocukların birbirini oyalamasının verdiği rahatlıkla muhabbet ediyorsunuz. 

Gittiğiniz hiçbir mekânda çocuklu bir aile olarak bu kadar rahat etme şansınız yok. Ağaçlara tırmanan, düz duvara tırmanan, çimlerde, çamurlarda yuvarlanan bir sürü çocuk. Yani endişelenecek bir durum yok. Üstelik çocuklar bir arada olduklarında söz de dinliyorlar. 

Çocuğun biri elindeki pizzayı yere düşürdü. Sonra alıp yemeye devam etti. Ben herkesin “Aman!” diye koşacağını beklerken, annesi “Bir şey olmaz, üç saniye kuralı var” dedi. “Üç saniyeden önce alırsa bir şey olmaz.” İtalyan arkadaş “O beş saniye” yalnız dedi. Jamaikalı bir diğer arkadaş, “Ben onu dört diye biliyordum” dedi. “Ben de dört diye biliyorum” dedim. İrlandalı eleman “Bir hafta” diyerek son noktayı koydu. Verimli ve derin bir tartışma oldu. 

Çocuk doğum günlerini seviyorum çünkü birbirimizi anlıyoruz küçük çocuklu insanlar olarak. Çocuklarımızdan gönül rahatlığıyla bahsedebiliyoruz, karşıdakini sıkma tehlikesi olmadan. Bu arada dört saniye diye biliyorum ben. Doğru mu?