Kaan Tangöze’nin “Taksim Meydanı” şarkısını bir süredir dinliyorum. Tangöze Gezi’yi bir halk destanı, kendini de bir halk ozanı olarak konumlandırmış
Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük ve Berkin Elvan...
Adları geçirilmeden anlatılıyor ve onların kişliğinde aslında bütün Gezi protestosuna ve orada hayatını kaybedenlere bir selam ve destek veriliyor “Taksim Meydanı”nda.
Duman grup olarak 2013 mayıs ayını takiben Gezi ruhuna destek vermeyi ihmal etmemiş, “Eyvallah” isimli şarkılarını paylaşmıştı. Diyeceksiniz ki yıldönümünde aynısını bu defa yeni bir şarkıyla yapmışlar; hayır,
tam öyle değil.
Kayıplara odaklanıyor
Kaan Tangöze, Gezi’yi bir halk destanı, kendini bir halk ozanı olarak konumlandırmış bu defa. En azından bana geçen his böyle. Bu tür bir psikolojiyle yazmış şarkısını sanki. “Eyvallah” Gezi ruhunu selamlayan bir şarkıydı, “Taksim Meydanı” gibi bir ağıt değildi. Gezi bedelsiz olmadı. Canlar verildi, yaralananlar, sakatlananlar oldu, insanlar hayatlarını kaybetti, kalanların hayatları değişti. Şarkı biraz işin
o tarafına, kayıplara odaklanıyor. Hepimizin tanık olduğu, sonradan malum kişiler ve çevrelerce dile getirilen muhtelif siyasi söylemlerle meşru ve olağan kılınmaya çalışılan akıl dışı bir zalimliği de çok yalın sözlerle ifade ediyor. Hatırlatıyor.
Kaan Tangöze bir süredir solo besteler yapıyordu. Aslına bakarsanız Duman’daki her üye devamlı besteler yapar. Yani sadece haydi bir albüm yapalım, bestelere başlayalım şeklinde olmaz Duman albümleri. Tangöze bu defa
bu bestelerini solo bir albümde toplama kararı aldı. Albüm akustik gitar ve mızıkayla kaydedildi. Tahminim hücum kayıtla, yani canlı kaydedilmiş olabileceği.
Albüm hazır ancak belli ki ticari bir tercih gereği eylülde çıkmasına karar verildi. Henüz hangi firmadan çıkacağı da belli değil albümün.
Kaan halkımızı çok iyi tanıyor
Bazen gruplar hem birlikte çalışmaya devam ederler hem solo işlere imza atarlar. Tangöze de bunu yapıyor ama farklı bir grupla çalışarak değil, kendi başına yapıyor. Bu kararında belki şarkı sözlerinin çok şahsi olması, belki yeni bir albümü üç kişi bir araya gelip kaydedecek zaman ve enerjinin olmaması etkili olmuştur.
Eylülden sonra solo konserler verecek olan Tangöze bugün yaşayan en önemli ozan/şarkı sözü yazarı ve yorumcularımızdan. Gündemin itiş kakışının uzağında durarak gündemi kalbinden yakalayan ve tarihe damgasını vuran diğer tüm dünya çapında ozanlar gibi
o da insanların yüreğine, zihnine hitap etmeyi çok iyi biliyor. Adeta kendi ülkesinin ve döneminin Bob Dylan’ı gibi solo albümüyle bizi bize anlatıyor. Duman’ın yaptığını daha şahsi bir dille yapmaya girişiyor.
Türk halkını çok iyi tanıyor Kaan. Bu halkın kalbindeki Doğulu duygusallığını, Batılı dünya görüşünü çok iyi anlıyor. Şekilden, görünüşten, imajdan, markadan, etiketten çok kalbe hitap ediyor. Bu, onu hakiki kılıyor. Halka dokunuyoruz, milletimizin yanındayız diyen siyasetçilerin çoğundan daha hakiki hem de.
Tangöze ve Duman fotoğraf çektirmek için sıra bekleyen, nasıl yağ çeksem, neresinden nasıl yaransam diye her gün yanıp tutuşan, kişisel çıkarlarının peşinde koşanların bol olduğu bir camianın içinde pırıl pırıl parlıyor.
CD
MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR
HOW BIG, HOW BLUE, HOW BEAUTIFUL
FLORENCE AND THE MACHINE
Ruhumuzu özgürleştirmek, “gerçek biz”i saklayan kabuklarımızdan kurtulmak ve bunları yaparken ortalığı hafiften kırıp dökmek. Bunlar albümün ana fikirleriymiş. “Bütün bu sürece sebep nedir?” diye sorarsanız tabii ki kalp yarası. Florence Welsh dünyanın en fazla işlenen temasını işliyor yeni albümünde ve harika sesiyle yeni hit şarkılar sunuyor.
EVERYTHING IS 4 - JASON DERULO
Haiti asıllı Derulo (tıpkı Wyclef Jean gibi ama o henüz başkanlığa aday olmadı) Amerikan müzik endüstrisini ve pop hiti mantığını çok iyi anlamış biri. Dördüncü solo albümünde de bütün şarkıları hit olmaya aday. Her şarkı adeta nabza göre şerbet. Şu aralar canınız diskolu, hiphop’lu, soul’lu ortaya karışık pop çekerse albümünüzü buldunuz.