Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Battersea Enerji Santrali, Londra’nın tam göbeğinde, Thames Nehri’nin kıyısında yer alıyor. Dört beyaz bacası gökyüzüne, çoktan unutulmuş bir dinin devasa tapınağının kuleleri gibi yükselen, dramatik, dikkat çekici, çevresine ve çağına yabancı, garip bir yapı. Londra’nın elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla 1929’da yapımına başlanan ve 1945’te bütün üniteleri tamamlanan istasyon kömürle çalışan bir termik santraldi. Hemen yanındaki Chelsea Bridge’ten şehrin kuzey yakasına geçtiğinizde karşınıza bir süre sonra şehrin en lüks, pahalı “posh” semtleri çıkar. Bu şatafatın tam içinde sayılabilecek bir uzaklıkta termik santral bulunması şimdi düşününce inanılmaz geliyor kulağa. Nişantaşı’nda oturuyorsunuz ve Beşiktaş’ta termik santralin dev bacaları

Haberin Devamı

Termik santraldi  AVM oldu

24 saat kömür tozu üflüyor. Bunun gibi bir durum.

1975’te bu santral devre dışı kaldı. Korunması gereken binalar arasına alındı ve o günden bu yana ne olacağı üzerine tartışmalar yapıldı. 1970’lere kadar şehrin göbeğinde faal olan santral, o tarihten sonra şehrin eski günlerini hatırlatan bir yabancılaşma anıtı olarak kabul edildi.

Santral, Pink Floyd’un 1977 tarihli “Animals” albümünün kapağında yer aldı. Bu albüm Orwell’ın Hayvan Çiftliği’nin izinden giden bir toplumsal eleştiriydi ve hayli karanlık tonunu biraz da kapağındaki fotoğrafa borçluydu. Bundan daha iyi bir yabancılaştırma efekti olamaz. Binaya soyut bir fotoğraf üzerinden bakan sıradan biri ne dönemini tam kestirebilir, ne de işlevini. Gelecek mi, geçmiş mi? Dünya mı burası yoksa bir bilim kurgu hikâyesinden çıkma başka bir gezegen mi?

Termik santraldi  AVM oldu

Battersea santrali önceki cuma AVM, konut, kültür merkezi ve etkinlik alanı olarak kapılarını açtı. İlk günü gidip görmeyi planlamıştım. Ama 14 Ekim’deki kalabalığın biraz geçmesini beklemenin daha doğru olacağına karar verdim. İkinci hafta sonunun tenha olacağını düşünmek hataydı. Santralin ve içinde bulunduğu (daha doğrusu etrafına inşa edilen) konut projesinin tam göbeğine kadar gelen metrodan çıkanlar büyük bir izdiham oluşturuyor. Neredeyse bütün Londra buraya koşmuş. Anlayabiliyorum çünkü Londra, İstanbul gibi her yanında AVM olan bir şehir değil. Alışverişin dünya merkezlerinden biri olabilir ama AVM üzerinden yürümüyor işler. O yüzden halk santrali görmeye geldiği kadar AVM’nin tadını çıkarmaya da gelmiş. Merkezde bu tip bir AVM, şehrin batısındaki Westfields Alışveriş Merkezi dışında yok. Ben bizim Cevahir’e benzettim. Gerçi alt katta Cartier gibi lüks markalar da var ama genel olarak manzara ve insanlar orta direk bir AVM’miz ayarında. İnsanların kahve kuyruğunda beklediği, nehir kıyısındaki açık alanda hamburgerlerini, falafellerini, döner kebaplarını yediği, ellerde içecekler sohbet edilen, çocukların sağa sola koşturduğu bir yer. Dar gelirli için şahane bir hafta sonu eğlencesi ve etkinliği.

Haberin Devamı

Bütün zincir mağazalar, kahveciler, giyim kuşamcılar, lüks araba markaları, yeme içmeciler köşelerini kapmış. Üst katta tabii ki AVM’lerin vazgeçilmezi bir sinema var. Battersea’de 254 adet konut ve ofisler bulunuyor. Çevresindeki yeni ve modern yüzlü konutlarla bir inşaat şirketi broşüründen çıkma bir yer. Ama sıradan olmadığı kesin. Santralin kapısının dibine kadar gelip kafanızı yukarı kaldırıp bacaları görmek hâlâ insanın tüylerini diken diken ediyor. Ama içeri girdiğinizde sıradan bir AVM’ye adım attığınızı görüyorsunuz. Bütün bunlara bakarken tabii insan iyi mi oldu, kötü mü oldu diye düşünüyor. Her yerin AVM’ye ve konut projesine dönüşmesi ne kadar doğru? Öte yandan, bu devasa ve cidden insanı ürperten binanın yaşam dolu bir yer haline gelmesinde ne gibi bir sakınca olabilir? Bacalarından zehirli duman püskürteceğine içinde insanların yaşadığı, çalıştığı, gezdiği, çoluk çocuk oynadığı bir komplekse dönüşmesinden niye rahatsız olalım?

Haberin Devamı

Bu tartışmalar bitmez. Ama kesin olan şu, kapitalizm makinesi çalışıyor. Bir zamanların güçlü, korkutucu, insanı ürperten, sanayi devri sembolü santrali, bugün Londra’nın göbeğinde görkemli bir kapitalizm anıtına dönüşmüş durumda.

“Bir gün her yer AVM olacaktır” mı diyelim? Ne diyelim?