Mehmet Yalçın

Mehmet Yalçın

Tüm Yazıları

İçki dünyamızda 2013 bütün sıkıntılara rağmen renkli geçti.
En canlı içki biraydı, çeşitleri 100’e yaklaştı. İthal şarapta seçicilik arttı, yerli şaraplarda ise kalite ve orijinalite rekabeti had safhaya vardı. Mekanlar da şarap ve içki sunarken eskisi kadar tekelci değildi bu yıl

Bu köşenin düzenli okurları hatırlayacaklar, yıllardır her yılın son yazısını romundan konyağına yılın içkilerine, beyazından kırmızısına şaraplarına, öne çıkan yeni ürünlerine ve iz bırakanlarına ayırıyordum. Bu yıl ise öyle bir “torba” yasa çıktı ki, insanların içki içmesine ve neyi, nasıl içeceğini özgürce tercih etmesine yönelik pek çok şeyi bir torbaya atıp torbanın da ağzını kapatıverdi. Dolayısıyla “Bence bu yılın beyaz şarabı Kavaklıdere’nin Côtes d’Avanos Sauvignon Blanc’ı, kırmızısı ise Doluca’nın Alçıtepe Kirte’si” gibi bir ifade kullanmak “özendirici şekilde içki tanıtımı yapmak” gibi bir anlama çekilebildi. Yine “Yılın parlayan şarap üreticisi Kırklareli’den Chamlija” gibi bir cümle sarf etmek “marka reklamı” gibi algılanmaya başlandı. O yüzden medyamızın çoğunda içki haberleri
ve yazıları iyice azaldı, bu sütunda da ifadeler daha “ortadan giden” ve “anlayanın anlayacağı” bir üsluba büründü.
Bu yıl içki dünyasının en önemli olaylarını art arda sıralarsak, en çarpıcı olay içki reklamlarının yasaklanması, içki satışlarına da ağır sınırlamalar gelmesi oldu. Buna rağmen sektör de boş durmadı, belki dinamik pazarlama ve tanıtımlar yapamadı ama piyasa yüksek kalitede yeni ürünlerle zenginleşti.

İthal şarapta beğeni daha da inceldi
En büyük çıkışı bira yaptı. Yerli biralar zaten rekabetin de etkisiyle güzelleşmişti ama ithal bira tam bir patlama yaşadı. Belçika’nın ünlü Duvel’inden Hoogaarden’ına ve Chimay’ine, Almanya’nın Jever’ından Schneider Hopfenweisse’sine, İngiltere’nin Fullers Golden Pride’ından Worthington’s Ale’ine ünlü pek çok bira rafları, kadehleri renklendirdi. İşin ilginci bu zor biralar hayli talep de gördü, bira kültürünü de canlandırdı.
Sert içkide ise malt viskideki hareketlilik son yıllarda hiç olmadığı kadar yüksekti. “Klasik maltlar” olarak bilinenlerden Cragganmore ve Oban da geldi, Aberlour 16 da, Macallan’ın Amber ve Sienna’sı da, isli ada viskisi Caol Ila da... Bir süredir Türk viskiseverler maltlardan mahrum bırakılarak cezalandırılıyordu, bu yıl sanki İskoçlar insafa geldiler de
“Haydi bakalım, özlediklerinize biraz kavuşun” dediler.
Rom, votka ve cin dünyasında ise pek sürpriz gelişme olmadı. Eylemlerle ve içki yasaklarının can sıkıcı tartışmalarıyla geçen yaz ayları, bir içkinin “trend” olmasına pek izin vermedi. En sürpriz ithal içki ise İtalyanların köklü aperitifi Aperol’ün gelişi oldu ama o da bu patırtıda pek fark edilemedi...
Milli içkimiz rakıda da durgun bir yıldı, “Rakı Ansiklopedisi”nin yeni baskılarının ve Yeni Rakı’nın nostaljik bir etiketle yenilenmesinin dışında iz bırakan bir hareketlilik pek görünmedi.
Bundan 10 yıl önce şarap ithalatı
ilk serbest bırakıldığında, Türkler buldukları her yabancı şarap şişesini başköşeye koydular ve büyük itibar gösterdiler. Bugün ise sırf Fransız olduğu için kimse hiç tanımadığı bir şaraba yerlinin iki katı fiyatı vermiyor. En çok satanlar Bordo, Chianti, Rioja, Napa Vadisi gibi tanınmış bölgelerin şarapları oluyor. Bir ara ucuzluklarından dolayı Şili şarapları çok gözdeydi, tüketici yavaş yavaş uygun fiyat bandında Arjantin ve İspanya şaraplarını da keşfediyor.
İthal şarapta ilginçtir üst fiyat
ligindeki şaraplar da üstlerindeki vergi yüküne rağmen iyi satıyor. “Her şeyin iyisini isterim, fiyatı önemli değil” diyen bir kesim, burada da cesur davranıyor. Onların da talebiyle, Ribera del Duero, Burgonya, Rhône gibi daha az bilinen bölgelerden şaraplara da ilgi artıyor.

Türk şaraplarında yeni üzümler deneniyor
Yerli şaraplarımızın dünyası da çok hareketli. Nihayet Türk şarapçılığı Öküzgözü-Narince ya da Cabernet-Chardonnay gibi yarım düzine popüler üzümün egemenliğinden kurtuluyor, Viognier’den Tempranillo’ya, Mourvedre’den Roussanne’a yeni lezzet denemelerine yelken açılıyor. İşin iyi tarafı, bu tür az tanınan üzümlerden yapılan şaraplar da piyasada ilgi görüyor, hakkı veriliyor. Büyüklerde Doluca, Kavaklıdere ve Kayra’nın ataklarını orta ölçekte Pamukkale, Sevilen, Turasan, Vinkara, Diren,
LA ve Suvla izliyor, butik segmentte ise Likya, Urla, Prodom, Chamlija, Chateau Nuzun, Küp ve Barbare de onları birkaç omuz başı geriden takip ediyor. Bağcılık daha özenli, verim düşüren budamalar ciddiye alınıyor,
fıçı kullanımında da fıçının fazla öne çıkmamasına gayret ediliyor. Bağlar da yaşlandıkça, daha oturmuş, dingin lezzetli şaraplar yapılabiliyor.

Bu yıl mekanlar ve sunumlar güzelleşti
Bir ülkede ağız tadıyla iki kadeh şarap ya da bir duble viski içmek için bunların kaliteli olması yetmiyor. Servisiniz, bardaklarınız, meze ya da çerezleriniz, personeliniz de buna uygun klasta olmalı. Bu konuda da 2013 iyi mesafelerin alındığı bir yıl oldu. Restoranlarda belli markalara teslim olma kolaycılığı kırıldı, şarap listeleri demokratikleşti. Yeni çıkan birçok şarap menülere girme fırsatı buldu. Barını zengin tutup size kokteylinizi altın kaplama şeykırda hazırlayan Zorlu Center’daki Morini gibi lüks restoranlar da arttı, bulabildiği bütün iyi dünya biralarını sunmaya gayret eden Pendik Marina’sındaki Fire House gibi “casual” mekanlar da... Restoran, bar ve kafeler arasındaki rekabet şarap ve içkiye de yansıdı, başkasında bulunmayan şarap ya da birayı sunmakla övünür oldular.
Tüm bu gelişmelerin tadını daha iyi çıkarabilmek, “İçki dünyamız daha renkli, daha keyifli” diyebilmek için eksik olan şeyler de yok değil. Öncelikle içki içmeyi ya da sunmayı ayıplı, yasaklı bir işmiş gibi göstermeye çalışan kanun bir an önce kaldırılmalı. İkincisi de ekonomik durgunluk yerini canlılığa bırakmalı, insanların cebinde dışarıda canı çektikçe içki yudumlayacak para, kafalarında da rahatlık olmalı. n