Bina, İzmir’in eylülde bile 35 dereceyi bulan sıcağıyla tam bir tezat içinde. İçerideki serinlik, tüyleri ürpertiyor. Çok pahalı bir malzeme olan bej renkli teflonla kaplanmış zemine basarken, adeta birilerini uyandırmamaya çalışacak denli sessiz yürüyoruz.
Az sonra karşımıza dev bir panel çıkıyor. Dünyanın önde gelen şarap bölgelerinde, modern şarap yapımevlerinde görmeye alışık olduğum ama Türkiye’de hiç karşılaşmadığım dijital panelde şarap tanklarının krokilerinde sıcaklık dereceleri izleniyor... Ev sahibimiz “Danışmanımız Fransa’dan bilgisayara girerek tabloyu görüyor, bir tuşla istediği işlemi yapabiliyor” diye anlatıyor.
Tankların dizildiği fermantasyon holünü geziyoruz. O bitince karşımıza dikine konmuş dev fıçıları andıran üç meşe fermantör çıkıyor. Şarabın mayalanması sırasında kullanılan bu pahalı ve bakımı zor kapları Türkiye’de ilk kez görüyorum.
Bodrum kata indiğimizde ise bir başka yenilik daha karşımızda: Fıçı mahzeni yalıtılmış, onlarca fıçı şarap dinlenirken ideal nemi sağlamak için duvarlardaki borular buhar püskürtüyor. Ev sahibi gülümsüyor: “Bunlar da bilgisayar sensörlü. Ortam nemi azalınca, kendiliğinden devreye giriyorlar.”
7 milyon avroluk yatırım330 dönüm bağın ortasındaki bu şarap yapımevi lüks misafirhaneleri, toplantı ve yemek salonları, yemek kurslarının bile verilebileceği açık mutfağı, dünyanın dört yanından egzotik bitkilerle yapılan peyzajı da dahil yaklaşık 7 milyon avroya mal olmuş. Türkiye’nin ilk “hi-tech” şarap yapımevi, İzmir’in önde gelen işadamlarından Can Ortabaş, Yavuz Karacasulu, Bülent Akgerman ve Deniz Barçın ortaklığıyla kurulmuş.
Akgerman “Urla antik çağlarda çok önemli bir şarap bölgesiymiş. Mübadele ile kesintiye uğrayan bu geleneği canlandırmak istiyoruz” diyor. Bağlara çok yakın büyük bir çiftliğin de sahibi olan Ortabaş ise “Buranın rakımı 300 metreye yakın. Kırmızılar için iyi ama beyazlar için fazla sıcak. Beyaz üzümler için karşıdaki dağın eteklerinde, yükseklerde bağ dikiyoruz” diye ekliyor.
Urla Şarapçılık orta fiyat kategorisinde 11 çeşit şarapla piyasaya girdi. Kırmızıları, beyazlardan daha başarılı. Özellikle sıcak iklimli Sicilya’nın Nero d’Avola üzümü bölgeye iyi adapte olmuş, meyvemsi, baharlı ve içimi zevkli şaraplar çıkmış. Urla’nın eski isimlerinden Serendias markalı roze de canlı ve diri bir şarap, zarif şişesi ve serigraf baskısıyla etkileyici.
Ortaklar, unutulmaya yüz tutan Urla Karası üzümünü de son kalan asmalarından çoğaltmışlar ve şaraba kazandırmaya uğraşıyorlar. Bölgede Urlice adıyla üretim yapan Reha Öğünlü’nün de varlığından güç alarak, “Sadece kendi firmamız ve ismimizle öne çıkmak istemiyoruz. ‘Made in Urla’ ya da ‘Created by Urla’ gibi sloganlarla Urla’yı bir şarap merkezi yapmak istiyoruz” diyorlar.
İki ortakla kimi geçen yıldan bu yana dinlenen, kimi de halen fermantasyonu süren şarapları fıçı ve tanklardan tadıyoruz. 2010’lar, piyasadaki 2008’lerinden daha derinlikli ve zenginler. Özellikle küçük fıçılarda kabuklarıyla mayalandırılan Merlot ve Şiraz şarapları hayli ilginç.
Yeni isimler raflara doğru
Urla Şarapçılık şimdiye dek birkaç bağ bölgesi ve iki düzine de şarap üreticisi etrafında dönen şarap dünyamızı renklendirip çeşitlendirecek yeni yatırımlardan biri. Tıpkı Urlalılar gibi, Gökçeadalılar da piyasaya girmek üzereler. Adanın yüksek arazilerinde Fransa’nın saygın üzümlerini yetiştiren emekli bürokrat ve eski politikacı Nusret Avcı, “Nusretbey” şaraplarını piyasaya çıkardı. Kalecik Karası üzümünün diriltilmesine büyük emeği geçen bağ uzmanı ziraat profesörü Sabit Ağaoğlu, Kalecik’te kızının adını verdiği Tomurcukbağ’ın şaraplarını bu isim altında şişeledi. Yıllarca büyük firmalara üzüm satan Manisalı Şentürk ailesi de şaraplarını Sardis adı altında raflara sürdü. Malatya’dan Karaoğlan üzümünü canlandırmaya çalışan Güzay, Elazığ’dan Öküzgözü üzümünü yerinde işleyen Aşır Şimşek de diğer yeni üreticiler...
Kısacası, şarapseverler raflarda yeni isimler görmeye hazır olmalı. Ve şarap seçeneklerinin çeşitlenmesini istiyor, yeni damak tatlarına kavuşmayı özlüyorsa onlara bir şans vermeli...