Tarihin en büyük ve tescilli soykırımcısı Türkiye’yi soykırımcı ilan etmeye hazırlanıyor. Alman parlamentosu yarın Ermeni soykırım tasarısını görüşüyor. İktidar partileri CDU, CSU ve SPD tarafından desteklenen tasarı Süryani, Pontus ve Yezidi’leri de kapsıyor.
Türk halkını da mahkum eden bu tasarıya karşı Türkiye’den tepki yok denecek kadar az.
Ne iktidar, ne muhalefet, ne üniversite, ne basın, ne sivil toplum kuruluşlarından anlamlı ve ses getiren bir tepki gözleniyor.
Tayyip Erdoğan 2011 yılında Fransız parlamentosunda benzer bir tasarı gündeme geldiğinde esmiş gürlemiş, şöyle demişti:
“Soykırım görmek isteyenler, dönsünler ve kendi kirli, kanlı tarihlerine baksınlar. Kendi tarihleriyle yüzleşemeyenlerin, asılsız iddialar üzerinden Türkiye tarihine saldırmaları çok ciddi bir samimiyetsizlik göstergesidir. Tarih, parlamentolarda yapılan oylamalarla yazılmaz...”
Aynı Erdoğan şu sırada tepkisiz. İkide bir Almanya’ya giden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu suskun. TÜSİAD ve TOBB gibi kuruluşlar hareketsiz. Berlin’de yapılan Türkiye’den sadece Vatan Partisi’nin katıldığı bir iki yürüyüş dışında protestoya rastlanmıyor.
Onur Öymen tasarının en vahim yanına işaret ediyor:
- Bu tasarı aynı zamand
İstanbul’u gerçekten Fatih Sultan Mehmet mi fethetti? Kuşkuluyuz. Eğer öyle olsa pazar günkü Fetih şenliklerinde onun portresini görürdük, hiçbir yerde göremedik. Demek ki esas Fatih o değil!
Kutlamada 9 bin polis, 5 helikopter, 1 fırkateyn, 1 denizaltı, 3 sahil güvenlik teknesi, onlarca zırhlı araç ve TOMA görev almıştı. Fatih Sultan Mehmet’in elinde bu güçler olsa İstanbul’u kuşatması kuşkusuz o kadar uzun sürmeyecekti.
Fetih şenlikleri coşkulu geçti.
Ancak şenlikleri gölgeleyen durumlar da vardı. ABD ile PKK uzantısı YPG, birlikte güle oynaya Rakka operasyonunu başlatmıştı. Ankara, Amerikan askerlerinin YPG arması takmasına çok kızmıştı. Armalar çıkınca biraz rahatladık! Ancak Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmalarda yine de ABD’ye sitem ediyor, suçluyor, kızıyor.
Belli ki ABD - YPG (Yani PKK) ortaklığı Rakka’dan sonra dümeni Cerablus - Afrin hattına kıracak, bölgeyi IŞİD’den kurtarma manevrasıyla PYD buraya yerleşecek, Güney sınırımızdaki koridor tamamlanacak, ondan sonra fetih sırası sınırın bizim tarafına yani Güneydoğu Anadolu’ya gelecek!
ABD’yi PYD ile işbirliği yapıyor diye kınamak güzel... Güzel de bu kara operasyonu havadan desteklenmiyor mu?
Hava desteği İncirlik’ten
Ülkemizde işler genelde ağır yürür... Ama bazen de öyle hızlı yürür ki, şaşar kalırsınız. Son örneği bugünlerde yaşıyoruz.
AKP’nin Genel Başkan değişikliği yaptığı kongresi geçtiğimiz pazar günü birkaç saat sürdü. Binden fazla delegenin oylarının sayılıp sonucun açıklanması bir saat bile sürmedi. Hemen ertesi gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım’a hükümeti kurma görevi verdi. Yıldırım, soyadına yakışır şekilde, 24 saatten bile az zamanda bakanları belirledi. Yine 24 saat bile geçmeden Cumhurbaşkanı’nın onayladığı listeyi öğlen saatlerinde açıkladı.
Normalde bakanlar belli olduktan sonra hükümet programının hazırlanması en az üç gün, beş gün, bir hafta kadar sürerdi. Bu defa birkaç saat bile sürmedi. Ne zaman, nerede, kimler tarafından hazırlandığı bilinmeyen hükümet programı bakanların belli olmasından birkaç saat sonra Başbakan tarafından Meclis’te okundu.
Programda neler olduğunu, halka ne gibi vaatlerde bulunduklarını büyük olasılıkla bakanlar da sokaktaki vatandaşlarla aynı anda öğrendi.
Evet, demokrasinin işlemesi geçmişte de arızalıydı. Ancak yine de Anayasa’ya, yasalara, teamüllere uygun davranılır, kamuoyu ciddiye alınır, işler usulünce yürürdü.
Cumhuriyet
Yeni Başbakan Binali Yıldırım kongre konuşmasında terörle birlikte önceliğin yeni anayasa olduğunu söylüyor, şöyle diyor:
- Yapmamız gereken en önemli iş, fiili durumu yasal hale getirmek ve bu kafa karışıklığını sona erdirmektir. Bunun en iyi yolu yeni anayasadır, başkanlık sistemidir...
Binali Yıldırım da, dolaylı şekilde, uygulanmakta olan mevcut durumun hukuk dışı yani Anayasa’ya aykırı olduğunu söylemiş oluyor.
Hukuk dışı icraatın riski mi? Bu riski Cumhurbaşkanı değil Başbakan ve bakanlar sırtlıyor. Bakın Anayasa Md.112 ne diyor:
“Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur.”
Artık hükümetin siyaseti yok Cumhurbaşkanı’nın siyaseti var.
O siyasetin yürütülmesinden Başbakan ve bakanlar sorumlu tutulacak
Ankara’da 1930’larda Marmara Köşkü ve önemli okulların mimarlığını yapan Ernst Egli’den dün söz etmiştik. İsviçreli mimar Egli anılarında (Genç Türkiye İnşa Edilirken - İş Bankası Yayınları) o günlerin Ankara’sını ve Mustafa Kemal’le ilgili izlenimlerini de anlatır.
Bunlardan ilginç biri şöyle...
Ernst Egli, bir gün Ankara Palas’ın alt katında akşam yemeğine davetlidir. Bir ara Atatürk bir grup eşliğinde aynı mekâna gelir, karşılarındaki masaya oturur. Ve sohbet sırasında bir soru ortaya atar:
- Gelecek kuşaklar benimle ilgili nasıl bir değerlendirme yapacaklar?
Sözü alan ilk kişi dalkavukça içi boş övgüler düzünce Atatürk’ün isteğiyle masadan uzaklaştırılır.
Gerisini Egli’nin kitabından aktaralım:
“Atatürk orada bulunanlara kısa bir konuşma yaptı. Sözlerinden şu ilke ortaya çıkıyordu. Bir devlet adamının büyüklüğü halkının yaşantısına kattığı sevinçlerle, mutluluklarla ölçülür; hangi mutluluklar ne ölçüde sağlanmıştır? Bu bazı büyük Çin hükümdarlarının ve bazı Çin filozoflarının da savundukları bir görüştü.”
Atatürk Orman Çiftliği’nde Mustafa Kemal’in çiftlik evi olarak kullandığı, zaman zaman dostlarını ağırladığı Marmara Köşkü kimsenin haberi olmadan yıkıldı.
Köşk, tescilli kültürel miras idi. Cumhuriyet’in modernite projesinin ilk örneklerindendi.
Yılın başlarında riskli yapı olarak ilan edilip yıkılmak istenmiş, TMMOB’ye bağlı odaların açtığı dava sonucu yürütmeyi durdurma kararı verilmişti.
Köşk, mahkeme sonucu beklenmeden, 19 Mayıs’tan birkaç gün önce yıkıldı.
Bir tarih cinayeti işlendi.
İsviçreli Mimar Ernst Egli’nin çizimi olan bina 1930’ların mimarisinden örnekti...
Mimar Egli 1927 - 1940 yılları arasında Türkiye’de çalışmış, anılarını “Genç Türkiye İnşa Edilirken” adlı kitapta toplamıştır. (İş Bankası Yayınları)
1927 yılında Ankara’ya ayak basar basmaz Mustafa Kemal, Ernst Egli’nin okul mimarisinde çalışmasını istemiştir. Egli’nin çalışma alanı özellikle okullar ve Orman Çiftliği olmuştur.
Adım adım tarihi bir dönemece, “partili cumhurbaşkanı” sisteminin Anayasa’yı değiştirmeden fiilen sahneye konulmasına tanıklık ediyoruz... Son haftalarda ibre “başkanlık”tan “partili cumhurbaşkanı” sistemine çevrilmişti. Başkanlık için uzun uzadıya uğraşmaya gerek yoktu. Partili cumhurbaşkanı sistemi de başkanlığın sağladığı yetkileri hatta fazlasını sağlıyordu. Haziranda Anayasa’nın bu yönde değiştirileceği söyleniyordu. Ancak Anayasa değiştirilmeden sistem yürürlüğe konuldu sayılır. Parti Sözcüsü Ömer Çelik dün bunu açıkça ifade etti:
- Sayın Cumhurbaşkanı’mızla AK Parti kadroları arasında bir milim bile mesafe yoktur, dün olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır...
Sözcü Ömer Çelik, kamuoyuna, Cumhurbaşkanı’nın artık hem partiyi hem hükümeti yöneteceğini, Anayasa’nın “Cumhurbaşkanı olanın partisiyle ilişkisi kesilir” hükmünün kâğıt üzerinde kaldığını böylece net olarak ifade etti.
* * *
Tamam, fiili durum buydu da, demokrasinin en azından şekil şartlarına uymak.... Örneğin Binali Yıldırım’ın başkanlığını dün ilan etmek yerine işi kurultaya bırakmak... Parti başkanını kurultay seçmiş gibi göstermek daha şık olacak... Pazar günü Ankara’ya getirilip
Atatürk’ün “Benim doğum tarihim” dediği 19 Mayıs, aynı zamanda çağdaş,laik cumhuriyetin temelinin atıldığı, bağımsızlık ateşinin yakıldığı gündür. Görkemli bir şekilde kitlesel kutlanması gerekir.
Ne var ki bugün iktidara egemen olanlar Cumhuriyetin temel taşları olan ulusal bayramlardan rahatsızdır. Her fırsatta bu bayramları karanlığa dönüştürmek istiyorlar. Son olarak 23 Nisan’da resepsiyonu iptal ederek bayramı sönükleştirmek istediler. Yarınki 19 Mayıs bayramına birkaç gün kala da IŞİD’in 19 Mayıs’ta terör eylemi düzenleyeceği, istihbarat örgütlerinin bu konuda duyum aldığı haberleri yayıldı. Terör örgütlerini Türkiye’nin başına bela eden iktidar onlardan böyle faydalı destekler de almaktadır!
AKP Hükümeti 2012 yılında bir genelge yayınlayarak 19 Mayıs’ın Ankara dışındaki illerde sadece okullarda kutlanabileceği, stadyumlarda tören yapılmayacağı açıklandı. Türk Eğitim Sen dahil kimi sendikalar genelgenin iptaliyle ilgili Danıştay’a başvurdu. Danıştay söz konusu genelgeyi iptal etti. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir düzenleme yapmayarak yargı kararlarına uymayacağının işaretini veriyor.
Bu satırlar yazılırken Ankara Valiliği’nin CHP’nin Güvenpark’tan başlayıp