Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, geçen hafta 32. Gün programında konuşurken şöyle diyor:
“Çocuk Arap harfleriyle bir kelimeyi okumayı öğrenecek ama okuduğu şey Kuran olacak. Bir müfredat oluşturacağız. Okuyacak ama anlamayacak. Zaten Kuran okuyanların büyük bölümü anlamazlar onu bir kutsal bir kitap olarak okurlar.”
Demek çocuklara bu derslerde “anlamadan okumak” öğretilecek...
Milyonlarca öğrenci zamanını ve enerjisini buna harcayacak. Ne güzel...
* * *
Başbakan ise geçen hafta Tuskon toplantısında şöyle konuşuyordu:
“Bunlar (CHP’liler) Kur’an’ın süslü kılıfta durmasından korkmadılar, okunmasından, okutulmasından ve anlaşılmasından korktular.”
Anlaşılmasından korkan sadece CHP mi?
Hapiste 1130 günü dolduran gazeteci arkadaşımız Mustafa Balbay haksızlığa ve hukuksuzluğa inat, yazmaya devam ediyor. Hapiste yazdığı dördüncü kitabı “Gülümsemek Direnmektir”i Mustafa hafta içinde okurlarına ulaştırdı. Bize gönderdiği kitaba el yazısıyla şu notu eklemiş:
“Bilgisayarsız, daktilosuz, ‘el emeği’ dördüncü Silivri kitabını sizinle paylaşmak istedim.”
Arkadaşımız Elif Eral, Mustafa’nın yazacağı yeni kitaba güzel bir ad öneriyor:
“Hapis yaza yaza biter.”
Kara mizah bir yana.. İktidardaki samimiyetsizliğe ne demeli...
Lafa gelince tutukluluğun uzamasına karşılar... Milletvekili seçilen kişilerin tutuklu yargılanmasını onaylamıyorlar..
Bunu da sık sık söylüyorlar...
Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanıyor, Başbakan Erdoğan Harp Akademileri’nde genç subaylara yönelik bir konuşma yapıyor... Çok geçmiyor Cumhurbaşkanı Gül de Harp Akademileri’nde kürsüye çıkıyor. Askerleri savaşa hazırlamaya yönelik sözler söylüyor. Irak, Suriye ve İran’da yaşanan gelişmeleri anlattıktan sonra diyor ki:
“... Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda, yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek bir ihtimaldir. Bu şartlar altında, Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü de yoktur.”
Peki gelişmeleri izlemeyip ne yapacağız? Cevap açık: Çatışmaların içine gireceğiz...
Gül askerlik dersleri de veriyor:
“Çağın tehlikelerinin değişen şartlarına ayak uyduracak şekilde daha etkin, çevik, dinamik, vurucu ve esnek bir silahlı kuvvetler yapısı da her zamankinden daha fazla önem kazandı.”
Emekli General Nejat Eslen bu sözleri yorumlarken diyor ki:
- Amerika geçtiğimiz günlerde yeni savunma stratejileri geliştirdi. Artık Amerika için öncelikli tehdit Çin’dir. Amerika Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler’in etrafını çevrelediği gibi şimdi Çin’in etrafını kuşatıyor. Dolayısıyla Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını
12 Eylül darbesi hangi amaçla yapıldı? 27 Mayıs Anayasası ile gelen çağdaş hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak, sendikaları bitirmek, İMF programının önünü temizlemek, solu yok etmek, sağın önünü açmak için...
Darbenin öncesinde ve sonrasında cinayetler, işkenceler, idamlar, hapisler, işten atmalarla topluma çok acılar çektirildi... Mutlu sona 12 Eylül Anayasası ile varıldı...
Kahramanlık 12 Eylül darbesine o süreçte karşı çıkmaktı. İslamcı güçler darbe döneminde ortada görünmediği gibi kimi de cuntaya destek veriyordu. Anayasaya mecburi din dersi onlara teşekkür için konuldu.
CHP Milletvekili İlhan Cihaner gizlenen iki yüzlülüğü şu cümlelerle anlatıyor:
“12 Eylül’ün bütün mağdurları devrimcilerdir, solculardır, aydınlardır, Diyarbakır Cezaevi’nde işkence gören Kürtlerdir, ötekileştirilen insanlardır. Ve dikkat edin aynı kesimler bugünkü rejimin de mağdurları. Aynı kesimler üzerine aynı baskılar bu sefer farklı yöntemlerle daha vahşice uygulanıyor...”
12 Eylül sürecinde solcu aydın, yazar ve gazeteciler üzerinde ağır baskılar uygulandı, gazeteler kapatıldı, kitaplar yakıldı... Bugün de 100’ü aşkın gazeteci ve yazar aylardır hapiste...
Dün kaos ve anarşi
Kemal Kılıçdaroğlu türbana yeşil ışık yaktı... Açtığı kapıdan türban üniversiteyi aştı, ilkokula kadar girdi... Kemal Bey seyirci...
Kuran kurslarında yaş haddinin kaldırılmasını, CHP’de kimi milletvekilleri Anayasa Mahkemesi’ne götürmek istediler. Kemal Bey engel oldu.
Bir gazeteci:
- Laiklik tehlikede mi, diye sordu... Kemal Bey “Hayır” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu dinsel istismar sürecinde AKP’yle tam uyum içinde...
Neden? Birileri Kemal Bey’e “CHP ne kaybettiyse dine karşı görünmekten kaybetti” demiş. Kemal Bey anlaşıldığı kadarıyla bu imajı silme çabasında.
Şeriatçılar ve din devleti heveslileri laikliği din düşmanlığı gibi takdim eder. Siz din düşmanı görünmemek için laiklikten kaçarsanız onların tuzağına düşmüş olursunuz.
Balyoz duruşmaları yarın yeniden başlıyor... Tartışmalı günler yaşanacak...
Bu davada 249’u tutuklu 166’sı tutuksuz 365 sanık yargılanıyor.
Savcı tutuklu ve tutuksuz sanıklar için de aynı cezayı istiyor: Darbeye eksik teşebbüs suçundan 20 yıla kadar hapis...
Aynı suçu işlediği iddia edilen sanıkların neden kimi tutuklu, kimi tutuksuz yargılanıyor?
Sanık avukatı Hüseyin Ersöz’e sebebini soruyoruz:
- Sebebini hukuk mantığıyla izah etmek mümkün değil, diyor...
Avukatlar yarınki duruşmayı boykot eğiliminde... Ne zamana kadar?
Merhum Turgut Özal, ABD’nin Türkiye’den isteyeceklerini önceden kestirir, bunları Türkiye’nin isteğiymiş gibi ortaya atar, böylece ABD’nin taşeronu gibi görünmekten kurtulurdu.
Mevcut hükümet Özal’ı kopyalıyor...
Dış politikadaki havaya bakarsanız Suriye’deki sıkıntılar adeta ABD’den çok Türkiye’nin meselesi... Dışişleri Bakanı Davutoğlu uzun uzun Suriye ile sınırımızın uzunluğundan, tarihi bağlardan, Suriye halkına karşı sorumluluğumuzdan söz ediyor. O zaman sormak gerekiyor:
- Irak’la da sınır komşusu olmamıza rağmen 2003 yılında ABD Irak’a saldırırken hiç bulaşmadık. Hatta geride durduk. Şimdi ne değişti?
Oyun açık... ABD Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek, onun koltuğuna Batı’ya bağlı bir lider oturtmak istiyor. Böylece aynı zamanda İran’ı yalnızlaştıracak. Bu kirli serüvende Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ı öne sürüyor.
Pazar günü İstanbul’da “Suriye’nin Dostları” toplandı... Annan Planı’nın bir takvime bağlanması çağrısı yapıldı.
ABD ve Türkiye Esad’a karşı harekete geçmek için sabırsız...
Sevgili Hüseyin Baş dostumuz da sessizce ayrıldı hayattan... Onunla 1970’lerde Ankara’da Yenigün gazetesinde çalışırken tanıştık... Dostluğumuz hep sürdü. Espri yapmayı seven, hayatı esprili yanlarından alan, sapına kadar dürüst, mütevazı bir aydındı o... Titiz bir dış politika yazarıydı. Barış davasından 38 ay hapis yattı... Beraat etti... Hapis anıları da şen şakraktır.
Sağmalcılar’da yattığı ranzanın önüne bir perde çekmiş. Böylece gelen geçenden kendini koruyor. Ara sıra birileri de Hüseyin’in ne yaptığını merak edip dışardan perdeyi aralayıp içeri bakıyor. Eğer uyumamışsa sorarmış:
- Eskişehir’e mi geldik?
Genelde Çiçek Bar’da buluşurduk.
O gün yeni bir fıkra öğrenmişse mutlaka anlatırdı...
Anavatan Partisi’nin iktidarda olduğu günlerde şöyle bir fıkra anlatmıştı:
“Adamın biri üye olmak için ANAP’a başvurmuş, ne çalarsın diye sormuşlar...”