Hükümetin Spor Bakanı, Altındağ Belediyesi’ndeki bir yakınına yetki vermiş. Ev aldırmış. 25 bin liraya alınan ev iki yılda 300 bin liraya yükselmiş. Belli ki bölgeye yeni plan yapılacağı ve evin değerleneceği eski mal sahibine söylenmemiş. Eğer haberi olsa evi o fiyata satar mıydı?
Kemal Sülker’i tanır mısınız? Eskiler tanır...
Kemal Bey DİSK’in genel sekreteriydi. Yıllarca DİSK’de yetkili noktalarda bulundu.
Kemal Bey Kadıköy’de otururdu... Sonraları Bostancı tarafına taşındı.. Sonra da Pendik taraflarına... Maddi durumu iyi değildi. Kiracıydı. Ev kiraları pahalandıkça Kemal Bey daha ucuz semtlere taşınıyordu...
Kendisini ölümüne yakın Kadıköy’de kızının evinde ziyaret ettik. Hasta yatağındaydı. Sohbet sırasında DİSK’in yıllar içinde sık sık yapı kooperatifi kurduğunu anımsattık, neden bu kooperatiflerden birine girip ev sahibi olmadığını sorduk. Kemal Bey güldü:
- Yönetici mevkiindeydim. Eğer kooperatife üye olursam diğer üyeler kendime torpil yaptığımdan kuşkulanabilirdi. Akıllarına bir şey gelmesin diye o kooperatiflere girmedim. Akçalı işlerden hep uzak durdum...
Bir Kemal Bey’deki sorumluluk duygusuna bakın.. Bir de bugün bizlere din, iman, ahlak dersi vermeye
2003 yılında ABD ile yapılan anlaşmayla 4 adet AWACS erken uyarı uçağı alımı kararlaştırılmıştı.
Uçakların bedeli ödendi... Bu bedelle ilgili 1.5 milyar dolardan 2.5 milyara kadar değişen rakamlar veriliyor. Kesin rakam açıklanmıyor.
Uçakların ilki 2007 yılında teslim edilecekti...
Aradan 5 yıl geçti...
Ufukta tek uçak görünmüyor...
İlk uçağın bu yılın sonunda teslim edileceği bildiriliyor...
MHP Milletvekili İsmet Büyükataman geçen yıl ekim ayında Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a teslimatın gecikmesinin zararlarını sormuştu...
İnsanlığın ölmediği dönemde toplumsal sorumluluk diye bir kavram vardı. Toplumsal sorumluluk her bireye olduğu gibi yazara da görev yüklüyordu... Yazar hem yaşadığı topluma hem yaşadığı çağa karşı sorumludur. Nedir ve nasıl bir duygudur bu?
Aziz Nesin’in şu satırları sorunun en güzel yanıtıdır... Okuyalım:
“Çağından sorumlu olmak, o çağda bütün dünyadaki kötülüklerin nedeni, gerekçesi, yapıcısı kendisiymiş gibi duyuyor olmak demektir. Bir yerde kötülük varsa ondan kendini sorumlu tutmak, onu düzeltmeye çalışmak demektir. Sanki o düzeltilmediği zaman onu o yapmış gibi bir duyguya kapılmak gerekir. Gerçekten de böyle. Dünyanın küçülmüş olması da yazarın işini kolaylaştırır ya da kolaylaştırması gerekiyor. 18., 19. yüzyıllarda dünya çok büyüktü, nerede nelerin olduğunun pek ayrımında değildik. Anımsamıyorduk. Bugün öyle değil. İletişim ve ulaşım araçlarıyla dünya çok küçüldü. O zaman yalnız kendi ülkemizde değil, bütün çağımızdaki dünyanın her yerindeki kötülüklerden sorumluyuz.”
“Ne demek sorumluyuz?”
“Kötü bir şeyi değiştirmek zorundayız. Yazar değiştiremez. Yani yazın yoluyla hiçbir şey değişmez. Ama insanlara değiştirme isteği ve özlemi verir. Ve yazarın sorumluluğu
Struma kurbanları 24 Şubat’ta Sarayburnu’nda denize atılan çiçeklerle anıldı...
Törende konuşan işadamı İshak Alaton fırsatı kaçırmadı, faciyla ilgili Türkiye’yi suçladı, özür dilenmesini istedi...
Facianın sorumlusu Türkiye midir? Bakalım...
Derme çatma bir tekne olan Struma 1942 yılında Romanya’dan çoluk çocuk 769 Yahudiyi Filistin’e götürmek için denize açılır. Ne var ki, İngiltere, Yahudilerin Filistin’e inmesini istememektedir. Türkiye’ye baskı yaparlar. Gemi İstanbul’da durdurulur. Günlerce limanda bekletilir. Sonunda Karadeniz’e geri yollanır. 24 Şubat 1942 günü bir denizaltı torpiliyle batırılır... Faciadan bir tek kişi kurtulur.
Prof. Çetin Yetkin konuyu derinliğine araştırmış, kitaplaştırmıştır. Çetin Yetkin’e göre teknenin geri çevrilmesinin baş sorumlusu İngilizlerdir.
Yahudiler de bu faciadan İngilizleri sorumlu tutarlar. Nitekim İngiltere’nin Ortadoğu’daki en üst düzey yetkilisi Lord Moyne, 6 Kasım 1944’te, Kahire’de, Stern Örgütü üyesi iki Yahudi genci tarafından bu olayın intikamı olarak öldürülür. Bir başka İngiliz yetkili, MacMichael suikastten kıl payı kurtulur...
Türkiye 769 mülteciyi İstanbul’a kabul edemez miydi?
“Müjde TR 1 Erdoğan’a danışman oldu...”Stratfor görevlisi Kamran Bokhari merkeze Eylül 2009’da bu mesajı göndermiş...
Stratfor belgelerini yayımlayan Taraf gazetesinde dün TRT1’in kimliği belirtilmiyordu. Ama daha önceki mesajlarda Başbakan Danışmanı İbrahim Kalın’ın şirketin en önemli kaynaklardan olduğu kaydediliyordu. Hatta Başkan Friedman onun için:
“Yeryüzünde hiçbir kuruluşun elinde böyle bir erişim olanağı yok” demişti.
Başbakan Erdoğan bu işe ne mi diyor? Sorulunca şunu söyledi:
“Gazetelerde çıkan dedikodulara zaten ben pek iltifat etmediğim için onları sorma gereğini de duymuyorum. Varsın o gazeteler onlarla oyalanadursun. Onların sermayesi o zaten.”
Stratfor adlı şirket, Amerikan Savunma Bakanlığı birimleriyle birlikte özel kuruluşlara da kritik istihbarat satan, o yüzden doğru bilgiler vermeye özen gösteren bir kuruluş...
CIA’nın yaptığı gibi, dünyanın her tarafından kendisine casuslar ve muhbirler buluyor... Siyasi, ekonomik, ticari sırları elde edip abonelerine ulaştırıyor...
Ergenekon’dan yargılanan Teğmen Çelebi’nin avukatı Hüseyin Ersöz’e müvekkilinin şimdi ne yaptığını sorduk... Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon davasında 3 yıla yakın hapis yatmıştı. Emniyette cep telefonuna “sehven” başka numaraların yüklendiği tespit edildi. Salıverildi. Ancak davası sürüyor. Hüseyin Ersöz:
- Teğmen Çelebi görevine döndü, dedi, Güneydoğu’da helikopter pilotu olarak görevine devam ediyor... Operasyonlara katılıyor...
Teğmen Çelebi’nin elinde bir terör örgütü üyesinin rüyasında bile göremeyeceği silahlar var. Ama o - doğal olarak - bu silahlarla terör değil görev yapıyor... Bir yandan da Silivri’de terör örgütü üyesi olarak yargılanmaya devam ediyor.
Komutanlarına suikastten sanık deniz teğmenler de görevlerine döndü.
Nedim Şener ve Ahmet Şık terör örgütü üyesiydiler.
Ahmet Şık bomba etkisinde kitap yazmakla suçlanıyordu...
Ömürlerinden 375 gün çalındı...
Başbakan Erdoğan salı günkü grup toplantısının bir yerinde dedi ki:
“CHP bu ülkede Kur’an kurslarını kapattı. Camileri kapattı. Bunları kaç kez açıkladım. CHP milletin dinini öğrenmek için okuduğu Elif Ba cüzlerini Hazreti Ali cenklerini yasakladı. Bırakın camileri, Kur’an kurslarını, evlerden bile kitaplar toplattılar. Bu kitaplar meydanlarda yakıldı...”
Hiç duymamıştık bunları... CHP Elif Ba’yı ne zaman yasakladı?
Hele hele...
Evlerden kitapları toplayıp meydanlarda ne zaman yaktılar? Hangi meydanda? Kaç yılında?
CHP’lilerin bu iddialara karşı söyleyeceği söz yok mu?
Diye düşünürken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son tespitlerini hatırladık...
Milli Eğitim’de 4+4+4 sistemini öngören yasa TBMM Eğitim Komisyonu’ndan kavga dövüş geçti.
Komisyon üyesi Prof. Nur Serter’le yasa üzerinde sohbet ettik...
- 12 yıl neden üç eşit parçaya bölünüyor... 4+4+4 başka ülkelerde var mı? Bunun anlamı ne?
- Ben de bunu çok araştırdım, diyor Nur Serter... Ve sonunda bulmuş formülün sırrını...
Medreseler 4+4+4 sistemiyle çalışırmış...
İlkokul, ortaokul, lise yerine de...
Kısm- ı evvel, kısm-ı sani, kısm-ı ali, deyimleri kullanılırmış...