<#comment>#comment>YTP Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Gemici, dünkü basın toplantısı öncesi gazetecilerle sohbet ediyordu. Hemen arkasında bulunan, üzeri yıldızla dolu mavi - kırmızı parti amblemini işaret ederek, yeni amblemi nasıl bulduklarını sordu. Meslektaşlarımızdan gelen yanıt;
- Amerikan bayrağına çok benziyor! olunca hemen itiraz etti:
- Yok canım, o kadar da değil. Bir kere Amerikan bayrağında bu kadar çok yıldız yok ki...
Bu yanıt üzerine salonun arkasından bir ses yükseldi:
- Eee, o kadarcık fark da olacak artık!
<#comment>#comment>Ülkemiz cezaevi tipi yönünden çok zengin... Adalet Bakanlığı’nın internet sitesine göre ülkemizdeki cezaevi tipleri şöyle sıralanıyor:
A, A1, A2, A3, B, C, E, K 1, K 2, Hususi Tip, 350 kişilik özel tip, 500 kişilik özel Tip , F Tipi, Açık Cezaevi, Kadın ve Çocuk Cezaevi, Çocuk Cezaevi, Çocuk Islahevleri...
Toplam 17 değişik ad ve tipte cezaevi ve toplam 527 cezaevi binası var.
Bu cezaevlerinde toplam 58.665 tutuklu ve hükümlü yatıyor. Hapisteki kadın sayısı 2175; kadınların toplam mahkûmları oranı yüzde 4...
Fakat F tipine karşı dayanışmada erkeklerle neredeyse aynı sayıdalar...
Şu ana kadar cezaevinde ölüm orucunda ölenlerin toplam sayısı 38, kadın sayısı 14 oldu...
<#comment>#comment>Erdal İnönü’nün konuşmalarından oluşan "Üç Yüz Yıllık Gecikme" mutlaka okunması gereken kitaplardan... Bir yerinde yaşam boyu eğitim ilkesinin öneminden, İsmet İnönü’nün bu ilkeye bağlılığından söz ediliyor. Erdal Bey bakınız ne diyor:
- Bu ilkeyi babam, ömrünün sonuna kadar her alanda uygulamıştır. Örneğin okul sıralarında esaslarını öğrendiği Almancasını Birinci Dünya Savaşı’nda beraber çalıştığı Alman subaylarıyla konuşarak Fransızcasını Lozan Konferansı sırasında yabancı delegelerle görüşerek ilerletmiştir. Bazı mali ve ekonomik konuları başbakanken öğrendiğini söylemişti. Başbakanken bir fırsat bulup viyolonsel dersleri almıştı. Cumhurbaşkanlığı döneminde de fen bilgisini kendi deyimiyle pekiştirmek için evde kurdurduğu bir laboratuvarda lise fizik ve kimya deneylerini hocalara yaptırmış ve yakından izlemişti. Yüzmeyi ileri yaşlarda öğrenmişti. Belki bütün bunlardan daha karakteristik bir davranış, evde yabancı dilde bir kitap okurken daima yanında bir lügat bulundurması ve iyi anlamadığı her kelime için hiç üşenmeden lügata bakmasıydı.
Sık sık arkadaşlarına söylediği bir söz şuydu:
- Ben anasından dahi doğmuş insanlardan değilim. Ne biliyorsam,
<#comment>#comment>Sol neden birleşmez... Solcular neden anlaşamaz... Gibi sorular ortaya atılınca bir dostumuz şu şirin öyküyü aktardı...
İkinci Dünya Savaşı sırasında gemisi batan bir asker ıssız adaya çıkmış. Aylar sonra karşı adanın sahilinde bir adam görünce sevinçle bağırmaya, adamı yanına çağırmaya başlamış. Aradaki mesafenin biraz fazla olması nedeniyle sesini duyuramayacağını anlayınca da işaretlerle anlaşma yolunu seçmiş. Kollarını yüzer gibi yaparak,
- Sen de benim gibi denizci misin, demek istemiş.
Sağ eli ile bir tüfeğin kayışını tutar gibi yaparak,
- Yoksa karacı mısın, sorusunu yöneltmiş.
Ardından da ellerini dürbün gibi yaparak gözlerine götürmüş.
3843 sayılı yasaya göre:"İkinci eğitimde (saat 17.00den sonra yapılan eğitim)... ikinci taksitlerini ödemeyen öğrencilere bir aylık ek süre tanınır, bu süre içerisinde de öğrenim ücretini kanuni faiziyle birlikte ödemeyen öğrencinin yükseköğretim kurumu ile ilişkisi kesilir"...Devlet hortumcuyu affediyor... Vergi kaçıranı affediyor... Ama üniversite öğrencisi unutkanlık eseri harç ödemesini 1 ay geçirdi mi okuldan atılıyor... İnanılacak gibi değil... Ama böyle... Suçla cezanın orantısı aynı zamanda YÖKle vicdan ve adalet arasındaki orantıyı gösteriyor. Bir üniversite öğrencisi annesinin hastalığıyla uğraşırken öğrenim harcını ödeme süresini geçirmiş. Şimdi öğrenciyi okuldan atıyorlar. Nasıl olur diyeceksiniz... Yasa öyle... İnternette YÖK sayfasına girince görüyorsunuz... Bir siyasetçi için aptalca konuşmak aptalca işler yapmaktan daha tehlikelidir. Kitap okumadan Peki ne olacak? İktidarı kitap ve gazete okumayan çoğunluk belirleyecek. Çocuklarımız da hayrını görecek! Nihat Genç, Lemanda anımsatıyor: "...Bu ülkede tüm kitap okuyanlar tek bir partiye oy versek, sayımız beş yüz bini geçmez, bu da yüzde 1i aşmaz. Bu ülkede yazı okuyanlar tek bir partiye oy versek bir buçuk milyon
<#comment>#comment>Bir üniversite öğrencisi annesinin hastalığıyla uğraşırken öğrenim harcını ödeme süresini geçirmiş. Şimdi öğrenciyi okuldan atıyorlar. Nasıl olur diyeceksiniz... Yasa öyle... İnternette YÖK sayfasına girince görüyorsunuz...
3843 sayılı yasaya göre:
"İkinci eğitimde (saat 17.00’den sonra yapılan eğitim)... ikinci taksitlerini ödemeyen öğrencilere bir aylık ek süre tanınır, bu süre içerisinde de öğrenim ücretini kanuni faiziyle birlikte ödemeyen öğrencinin yükseköğretim kurumu ile ilişkisi kesilir"...
Devlet hortumcuyu affediyor... Vergi kaçıranı affediyor... Ama üniversite öğrencisi unutkanlık eseri harç ödemesini 1 ay geçirdi mi okuldan atılıyor... İnanılacak gibi değil... Ama böyle... Suçla cezanın orantısı aynı zamanda YÖK’le vicdan ve adalet arasındaki orantıyı gösteriyor.
Bir siyasetçi için aptalca konuşmak aptalca işler yapmaktan daha tehlikelidir.
Ekonomi Bülteninde her sayıda ekonomik krizin sorumlusu olarak IMF gösterildi, Ecevit Hükümeti IMFye teslimiyetle suçlandı. Tabii bu suçlamalardan Kemal Derviş de nasibini aldı.. Örneğin 12 Aralık 2001 tarihli bültende Kemal Dervişin:"2002de enflasyonun yüzde 35e çekilmesini hedefledik; ancak, bunu yapabileceğimiz kuşkulu. Hiç değilse yüzde 50de kalmamız gerekli" sözleri zikrediliyor, kendisi "haftanın şaşkını" ilan ediliyor, ve şu yorum yapılıyordu:- Hedeflere, programı yapan inanmazsa, Türkiyenin sonu bugünkü gibi olur kendisinin de çekilip gitmesi gerekir... Çekilip gitmesi önerilen Derviş bugün artık CHPnin ikinci adamı..CHPnin ekonomik politikalarını bundan böyle Kemal Derviş biçimleyecek... CHP onun yönetiminde felaketin sebebi olarak gösterdiği IMF programını uygulayacak...Peki Ekonomi Masasının saygın uzmanları bu durumda ne yapacak? Bilemeyiz... Ama şimdiye kadar hiçbirinden en ufak ses çıkmadı... CHP iki yıl önce bir "Ekonomi Masası" kurdu... Bu masada saygın ve seçkin iktisatçılar toplandı... Algan Hacaloğlu, Yakup Kepenek, Prof. Osman Coşkunoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu, Prof. Oğuz Oyan, Aziz Konukman, Enis Tütüncü, Ali Kemal Kumkumoğlu, Zuhal Şamlı, Prof. Mehmet Tomanbay
<#comment>#comment>CHP iki yıl önce bir "Ekonomi Masası" kurdu... Bu masada saygın ve seçkin iktisatçılar toplandı... Algan Hacaloğlu, Yakup Kepenek, Prof. Osman Coşkunoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu, Prof. Oğuz Oyan, Aziz Konukman, Enis Tütüncü, Ali Kemal Kumkumoğlu, Zuhal Şamlı, Prof. Mehmet Tomanbay vb...
Ekonomi Bülteni’nde her sayıda ekonomik krizin sorumlusu olarak IMF gösterildi, Ecevit Hükümeti IMF’ye teslimiyetle suçlandı. Tabii bu suçlamalardan Kemal Derviş de nasibini aldı.. Örneğin 12 Aralık 2001 tarihli bültende Kemal Derviş’in:
"2002’de enflasyonun yüzde 35’e çekilmesini hedefledik; ancak, bunu yapabileceğimiz kuşkulu. Hiç değilse yüzde 50’de kalmamız gerekli" sözleri zikrediliyor, kendisi "haftanın şaşkını" ilan ediliyor, ve şu yorum yapılıyordu:
- Hedeflere, programı yapan inanmazsa, Türkiye’nin sonu bugünkü gibi olur kendisinin de çekilip gitmesi gerekir...
Çekilip gitmesi önerilen Derviş bugün artık CHP’nin ikinci adamı..
CHP’nin ekonomik politikalarını bundan böyle Kemal Derviş biçimleyecek... CHP onun yönetiminde felaketin sebebi olarak gösterdiği IMF programını uygulayacak...