Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sen ABD ve ABden gelen her ricayı adeta emir telakki edip yerine getireceksin, son dakikada, tam işler rayına girmiş görünürken "zina" yüzünden köprüleri atacaksın: "Efendim biz Türküz, dışardan müdahaleye tahammül edemeyiz..." Bundan öncesini bilen kimse böyle mazereti yutmaz. Peki nedir Erdoğanın hesabı?- Efendim ABye giriş sürecinde bir yandan ordunun pasifize edileceğini, bir yandan da dinsel özgürlük adı altında kendi şeriatçı programlarını geliştireceklerini hesap ediyorlardı. Ancak AB önce türban, sonra da zina olayında şeriatçılığa geçit vermeyeceğini gösterdi. Bunun üzerine ABden vazgeçtiler... ABDye dümen kırdılar...Böyle yüzeysel ve yanlış bir hesap içinde olabilirler mi? Bilinmez. Ama "değişmedikleri" bir kez daha görülüyor...Bu arada "ABye girmek istemeyenlerin istediği oldu" diye düşünenler var.ABye girmeyi istemeyenler alternatif olarak ulusal bir model öneriyor. İktidardaki kadronun alternatifi ise şeriat devleti... Tayyip Erdoğan sudan bir bahaneyle AB ile köprüleri atamaz. Türkiye buna izin veremez. Vermemelidir... Türkiyenin Avrupa Birliğine girişi Recep Tayyip Erdoğanın hobisi, fobisi, özel meselesi değildir. Recep Bey ABye giriş için çok çaba sarf etti, bugün de keyfi istemedi girmekten vazgeçti, diyemeyiz. Avrupalılaşmak Türkiyenin temel siyasetidir. Erdoğanın keyfine bağlı bir konu değildir. İleride çocuklarımız, torunlarımız, "ABye niye girememiştik?" diye sorduğunda biz "Zina yüzünden" diye cevap verince kim bilir nasıl gülecekler? Arif Ayhan Yak sevdanın çırasınıNe hüzünler kurtarır senine çeyiz sandığının ceviz gölgesive ne de acının ses duvarındakiyorgun ve bıkkın bekleyişlerAcılar karartmışsa bile günlerin duvağınıdüşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalarhayat kendini yeniden yaratan bir bahardırverecektir en olgun meyvelerini mutlakayeter ki hüzünler sarartmasın yüzünüYak sevdanın çırasını türkülerlebarajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayataHüznün isyana dönsün artıkbitsin bezginliğin ölümcül suskunluğuevde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya.Ahmet Telli Teselli şiiri Sayısal Lotoda ikramiye 7 trilyona ulaşınca kuyruklar oluşmuş. İkramiye 1 trilyon olduğunda kuyruk oluşmadığına göre demek ki, 1 trilyon vatandaşa yetmiyor... Fransız lisesinde hocamız Mösyö Marcoul kara tahtanın bir kenarına renkli tebeşirle şöyle yazmıştı: "Le temps passe un temps precieux" "Zaman geçiyor, değerli bir zaman"Yıl 1962 olmalı... Kadıköy Altıyolda, evimizin yanındaki arsada akşamları çift kale maç yapıyoruz. Arsanın bir ucunda iki katlı bir ev, evin ikinci katında ranzalı bir yatak odası var. Odada 16 - 18 yaşlarında iki genç kız harıl harıl bir şeyler konuşuyor. Ne zaman baksak oradalar. Ama onlar bizimle hiç ilgilenmiyor... İkisi de kızıl saçlı, güzel... Birinin Duygu, diğerinin İnci Asena olduğunu çok sonraları öğreneceğiz... O anda bizi ilgilendiren maçta yaptığımız onca atraksiyona rağmen kafalarını çevirip top sahasına şöyle bir bakmamaları... Kızların azıcık da olsa ilgisine muhtaç biz serserilerle hiç mi hiç ilgilenmemeleri.. Bu olay beni olduğu kadar Piç lakaplı Selçuku etkilemiş anlaşılan. Bir gün Asena kardeşler yine odada vırvır konuşur, biz kan ter içinde top koştururken... Piç Selçuk:- Durun ulan, dedi, maç durdu, verin ulan şu topu bana, dedi, topu aldı... Dikti... İnci ile Duygunun odasına nişanladı. Gerildi, gerildi... 25 metre mesafeden vurdu. Top gitti gitti, tam odaya girecek, son metrelerde irtifa kaybedip odanın altındaki camdan içeri "şangırrrrrrr" diye girdi...Selçuk derhal ceketini giyip gitti, evin kapısını çaldı, kapıyı açan babadan özür diledi, hemen camcıyı alıp getirdi, bir iki saat içinde camı taktırdı... Duygu ile İnci bu olayda da duygulanmadı. Bizi hiiiç umursamadılar.Sonraki yıllarda Duygunun "Kadının Adı Yok" romanını okuyunca o odada saatlerce nelerin konuşulduğunu da aşağı yukarı anladım. Gençlik acıları içindeydi onlar da... Dünyayı anlama çabasındaydılar.Cam kırma olayını Duygunun da bulunduğu sohbetlerde anlatırım sık sık; gülüşürüz... Aradan 42 yıl geçmiş. Ne çabuk geçti zaman? O değerli ama insafsız zaman... Sanki hâlâ top oynuyoruz o tozlu sahada. Sanki akşama daha vakit var..! Duygulu bir anı... Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni Sevgim de yeni baştan söyler her söyleneni m.asik@milliyet.com.tr Shakespeare